Döviz kurlarındaki yüksek dalgalanma, işyerini dövizle kiraya verenler ile bu işyerlerini kiralayanların arasını açtı
Bütün sözleşmeler karşılıklı bir menfaat dengesiyle kurulur.
Yüz bin TL öderim ve buna değer bir araba satın alırım. Aylık 2 bin TL kira öderim ve buna değer bir evi, iş yerini bir aylık kullanma hakkını alırım.
Borçlar Kanunumuz kira sözleşmelerinde kira bedelinin TL yerine döviz olarak ödenmesine olanak sağlıyor.
Bir sıkıntı yok. Kira sözleşmesi yapılırken, kiralayan ve kiracı her ne kadar kirayı döviz olarak belirleseler de aslında o andaki rayiç TL kira bedelini dövize çevirip kira bedelini tespit etmiş oluyorlar.
Aradaki denge bozuldu
Başlangıçta dövizle ödenen kira ile iş yerini kullanım menfaati arasında bir denge var.
Ama dövizdeki aşırı yükselme, bu menfaat dengesi birdenbire kiracı aleyhine, kiralayan lehine bozar. Buna da ne kiracı suçlu ne de kiralayan suçludur.
Ve aslında, o bölgedeki rayiç kiralar da yükselmiştir, kiralayanın geliri de birdenbire kur artışına paralel artış göstermemiştir.
Rayiç kiralar genellikle aynı kalır, ama döviz üzerinden ödenen kira TL olarak birdenbire artar. Kiracı ile kiralayan arasındaki menfaat dengesi aşırı bozulur.
Bir sene önce dolar 3.54 iken aylık bin dolara kiralanan iş yeri için 3.540 TL kira ödenirken, bir sene sonra dolar 7 TL olduğunda, 7.000 TL kira ödenecek. Peki, bu sürede kiracının geliri, cirosu bu kadar arttı mı? Kesinlikle hayır! İş yerinin veya evin değeri o kadar arttı mı? O da değil!
Kiralanan iş yeri aynı iş yeri, aynı sokakta duruyor, ev aynı ev! Daha basiti, hizmet aynı, ürün aynı!
Görüldüğü gibi, burada sözleşmenin tarafları arasında, iki tarafın da iradesi dışında aşırı bir menfaatler dengesinin bozulması söz konusu! Sebebi ne kiracı ne de kiralayan. Sebebi dövizdeki manipülatif aşırı yükselme.
Peki, manipülatif bu aşırı kur yükselmesinin olumsuzluğunun sadece bir tarafa yüklenmesi, maliyetin sadece bir tarafça üstlenilmesi adil olur mu? Buna, evet diyen, adalet ve hakkaniyet kavramını sorgulamalı.
Sözleşmeye dikkat
Biz, sözleşmeler kurulduktan sonra, sözleşmeyle kurulmuş menfaatler dengesindeki aşırı bozulmaya “beklenmeyen hal” deriz. Beklenmeyen bir hal gerçekleştiğinde işlemin temeli çöker ve taraflardan artık bu sözleşmeye devam etmeleri dahi beklenmez.
Örneğin, aşırı kuraklık sebebiyle çiftçinin kiraladığı tarladan ürün alamaması, otel olarak kiralanan binanın yanından demiryolu geçmesi gibi haller, beklenmeyen hal ve işlem temelinin çökmesidir.
Dövizdeki artış da beklenmeyen hal midir? Olağan, enflasyon oranındaki kur artışları kesinlikle öngörülemeyecek beklenmeyen hal sayılmaz. Ama yılda ortalama enflasyon oranında kur artışı olan ve beklenen bir ekonomide, dışarıdan müdahaleyle manipülatif bir şekilde neredeyse % 100 oranında bir kur artışı olmuşsa, bu tam da beklenmeyen hal meydan gelir.
Çare? Çare hukukta var. Bir yıl önceki döviz kuru ile bir yıl sonraki döviz kuru arasındaki fark, Merkez Bankası, uluslararası kuruluşlar dâhil hiç kimsenin öngörmeyeceği oranda neredeyse % 100 olmuşsa, burada kesinlikle hâkimin müdahalesini gerektiren bir beklenmeyen hal söz konusu.
Hâkim buna döviz kurunu sabitleyerek veya bozulan menfaatler dengesini yeniden kuracak şekilde kira bedelinde uyarlama yaparak çözüm bulabilir. Aksi takdirde, döviz kurundaki aşırı ve beklenmedik yükselme, bir tarafın ekonomik mahvına sebep olacaksa, adalet ve hakkaniyet duygumuz körelir. Sosyal ve toplumsal sorunların doğmasına neden olur.
Oysa hukuk, sadece adalet ve hakkaniyetle değil, konulan kuralların, verilen kararların sosyal ve toplumsal sonuçlarıyla da ilgili olmalı ve endişe duymalıdır.
Çok üret, az tüket! Kredi kartına taksit yasağı!
Kredi kartına taksit yasağı yeni bir mesele değil. BDDK, 2014 yılında da kuyum ürünleri dahil kredi kartına taksit yasağı getirmişti. O zamanlar İstanbul Kuyumcular Odası Başkanı Norayr İşler ve yönetimi ile birlikte benim de katıldığım yoğun görüşmeler yapılmış, hatta bizzat İKO adına Danıştay’da yönetmelik iptali için dava açmıştım. Bu dava ve görüşmeler sonuç vermiş, BDDK kuyum ürünlerine taksit yasağını kaldırıp, 4 taksite izin vermişti.
Şimdi durum çok farklı. Türkiye bir ekonomik savaşın içine düştü. Bu savaşın en etkili silahı da döviz kurundaki artış. Dövizdeki artış doğrudan ve anında altın fiyatlarına yansıyor. Üretimimizden daha fazla altın ithal ettiğimizi düşününce, günün koşulları BDDK’nın kararının yerinde olduğunu gösteriyor.
Bu ekonomik savaşa karşı mücadele yollarını Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Albayrak açıkladı. Tasarruf önlemleri bu ekonomik savaştaki en etkili savunma aracımız. Üretim ise hücum silahımız.
Artık çok üretip, az tüketeceğiz. Sahibi olmadığımız bir servetle borçlanarak mal ve hizmet almayacağız. Nitekim, kredi kartına taksitte iç piyasaya borçlanıyor gibi görünsek de aslında dışarıya borçlanıyoruz.
Oysa çok üretip, az tüketmeli, üretim fazlasını ihraç etmeliyiz.
Ama önce milletçe iyi bir bayram geçirelim, dinlenelim, enerji ve moral depolayıp, hazır olalım.
Sevdikleriniz ve sevenlerinizle mutlu bayramlar.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024