Posta ile yapılan tebligatların ciddi kuralları var. Postacı sizi evde bulamazsa, ihbarı kapıya yapıştırır, tebligat parçasını muhtara bırakır, komşunuza da bu durumu anlatır. Bu şekilde yapılan tebligat usulüne uygun ve geçerlidir...
Tatil zamanı! Sıcakların en yüksek seyrettiği zamanlar, bedenimizi ve zihnimizi dinlendirmeye en uygun zamanlar. Evlerin, işyerlerinin, arabaların, hatta toplu taşıtım araçlarının, AVM’lerin klimalarla donanmış olması bir değişiklik yaratmıyor. Bedenimizin biyolojik ritmi de bunu söylüyor, sıcaklarda siesta yap, kısa da olsa bir şekerleme yap! Siesta yapamıyorsan tatil yap!
Biz tatil yapıyoruz, hatta mahkemeler dahi adli tatil yapıyor da tebligat işleri tatil yapmıyor. Kimimiz uzun kimimiz kısa da olsa, memlekete şöyle bir gidip, eskilerden kim kalmış, şöyle bir bakıyoruz.
Tatil dönüşü bir bakıyoruz ki biz tatildeyken tebligat memuru kapımıza ihbar yapıştırıp tebligatı muhtara bırakmış.
Postacı kardeş, senin yaptığını “Çorumlu” postacı bile yapmaz!
Ama durun, hemen telaşlanmayın. Tebligatın usulsüz olduğu ileri sürüp, tebligatla başlayan süreyi kaçırdığınız için yitirdiğiniz haklara hukuki koruma sağlayabilirsiniz.
Tebligat memuru, öncelikle tatile çıkıp çıkmadığınızı tespit etmek zorunda. Sizin neden evde bulunmadığınızı komşulara, kapıcıya, zabıta amir veya memurlarına sorarak tespit edecek.
Komşunuza sorarak sizin tatilde olduğunuzu tespit etti diyelim.
Yetmez, dağıtım saatinden sonra eve dönüp dönmeyeceğinizi de tespit edip, bunu da tevsik etmeli, tebligat parçasına yazmalıdır. Tebligatların büyük bir çoğunluğunda bu usulsüzlüğe rastlanır. Günde 100 tebligat yapan memurun tevziat saatinden sonra dönüp dönmeyeceğimizi araştırması zaten nasıl mümkün olabilir ki?
Her yere, her şeye imza atmaktan kaçınırız. İmzamız sebebiyle ya başımıza bir şey gelirse! Ya farkına varmadan komşumuza zarar verirsek! Durup dururken, komşumuzla niye kötü olalım, der, tebligat memurunun imzalamamız için uzattığı tebligat parçasını imzalamayız.
Bir şey değişmez, tebligat memuru imzadan imtina ettiğimizi not eder. Tebligat ihbarını kapımıza yapıştırdığını ve tebligat parçasını muhtara bıraktığını komşuya sözlü olarak beyan eder. Bu usulüne uygun bir tebligattır.
Ama bunlara uyulmamışsa, tebligat memuru niçin evde olduğumuzu araştırmamış, dağıtım saatinden sonra eve dönüp dönmeyeceğimizi tespit edip belgelendirmemiş, kapımıza ihbar yapıştırmamış, tebligat parçasını muhtara bırakmamış ise, tebligat usulsüzdür.
Tebligattan ne zaman haberdar olduğunuzu delillendirerek usulsüz tebligatı şikâyet edip, kaçırdığınız süreyi yeniden kazanabilirsiniz, tebligata karşı itirazlarınızı yapabilirsiniz.
Elektronik tebligat tüm bu usulsüzlükleri ortadan kaldırıyor. Elektronik posta adresimize tebligat düştükten 5 gün sonra tebligat yapılmış sayılıyor. İnternet bağlantım yavaştı, yoktu, şifremi unutmuştum gibi mazeretler elektronik tebligatı usulsüz yapmaz.
Ama bir husus var ki elektronik tebligatla ilgili mutlaka karşımıza çıkacaktır. Kayıtlı elektronik posta adresimizin (KEP) hack’lenmesi, kızgın ve kırgın personelin KEP’e erişimimizi engellemesi gibi internetin kendisine özgü sorunları, elektronik tebligatı usulsüz hale getirebilir.
Zamanla elektronik tebligatın internetle ilgili usulsüzlük uygulamasını da göreceğiz.
Suç işleme oranı düşüş gösteriyor
2016 Adli İstatistikler yayımlandı. İlginç veriler var.
Mesela, 2016 yılında 2 milyon 406 bin 537 ceza davası var.
Toplam 3 milyon 672 bin 720 sanık var. Erkekler kadınların nerdeyse dokuz katına varacak oranda sanık sandalyesine oturmuş; sanıkların % 88.4’ü erkek, % 11.6’sı kadın. Fakat kadınlara karşı daha yüksek oranda suç işlenmiş, suçun mağduru olan her üç kişiden neredeyse birisi kadınlar % 34.5, ikisi ise erkekler % 65.5.
Kadınlar erkeklere göre daha az suç işlemiş, ama kadınlara karşı daha fazla suç işlenmiş. Tabii kadınların kadınlara karşı ne kadar suç işlediği bu rakamlar arasında ayrıştırılmamış.
Bölgesel olarak incelendiğinde, bana göre sürpriz bir sonuç orta çıkıyor; Marmara Bölgesi’nde her 100 bin kişiden 2.958’i sanık olurken, Ege Bölgesi’nde 3.691 kişi sanık olmuş.
Daha da ilginci ve sevindirici olan, Türkiye genelinde sanık sayısının azalan bir trend göstermesi: 2009 yılında her 100 bin kişiden 4.047’si sanık sandalyesine oturmuşken, 2016’da 3.005 kişiye düşmüş. Sanık sayısı 7 seneden neredeyse dörtte bir oranında azalmış. Sollama yüzünden, kartopu yüzünden cinayetlerin işlendiği bir toplumda, suç oranının azalması huzur verici.
Ancak endişelendirici husus, beraat kararlarındaki artış oranı. Çünkü sanık sandalyesine oturtulanların ne kadar azı beraat ediyorsa, soruşturmalar o kadar doğru yürütülmüş, iddianame ve delilleri o kadar sağlamdır. Yoksa, her açılan ceza davasının nerdeyse yarısı beraatle sonuçlanıyorsa, ceza davaları yeteri kadar kovuşturulmadan açılıyor, insanlar boşu boşuna sanık sandalyesine oturtuluyor demektir. 2009 yılında beraat oranı % 38.5 iken, 2016 yılında % 43.3 olmuş. Bilhassa cumhuriyet savcılıklarımızın düşünmesi gereken bir artış.
Temyize giden mahkeme kararlarının ise neredeyse yarısı Yargıtay tarafından bozulmuş. Bu da ilk derece mahkemelerinin verdikleri kararlarda çok da başarılı olmadıklarını gösteriyor.
Ne tür suçlar daha çok işleniyor dersek, yaralama ve cinayeti de içine alan vücut dokunulmazlığına ve hayata karşı işlenen suçlar, 532 bin 797 ile birinci sırada yer alıyor. İşkence ve eziyet suçu 639 kere işlenmiş. 490 bin 717 mal varlığına karşı suç, alıkoyma, adam kaçırma gibi suçları da içeren 370 bin 859 hürriyete karşı suç, hakareti de içeren 281 bin 245 adet şerefe karşı suç işlenmiş.
Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçların sayısı 35 bin 155, genel ahlaka karşı işlenen suçlar ise 19 bin 656’dır. Buna karşılık, aile düzenine karşı işlenen suçların sayısı sevindirici şekilde 9 bin 090. 20 milyondan fazla “hane” bulunduğu dikkate alındığında, teselli edici bir suç rakamı.
Ekonomi, sanayi ve ticarete ilişkin suçların sayısı da 8 bin 197 olmuş. Vergi Usul Kanunu kapsamına giren suç sayısı ise 25 bin 686. Dünyanın 18’inci büyük ekonomisine sahip bir ülkede ekonomik suçların bu kadar az olması sevindirici.
En az işlenen suç türü mü? 2016 yılında soykırım ve insanlığa karşı sadece iki, yabancı devletlerle olan ilişkilere karşı ise dört tane suç işlenmiş.
İşte toplumumuzun suç profili bu. Sevindirici olan, suç oranındaki belirgin düşüş.
İlk söz son söz olsun: Ekonomik koşullar hayatın nimetlerinden yararlanma olanağını artırdığı sürece, suç işleme oranı da düşer, özgürlük daha vazgeçilmez hale gelir!
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024