Tarafların uyuşmazlığını mahkemesiz, kendilerinin çözmesine olanak sağlayan ‘arabuluculuk’ büyük başarı kazandı ve giderek yayılıyor...
İhsan Amca’yı artık tanıyorsunuz. O emekli, muhitinde ve çevresinde saygın, sözü dinlenen biri. Karı, koca kavga mı etti? İhsan Amca barıştırır. Kardeşler arasında mal kavgası mı çıktı? İhsan Amca uzlaştırır. İki komşunun arası çocuk kavgası yüzünden mi açıldı? İhsan Amca arayı bulur.
“Arayı bulur” demişken, İhsan Amca dünkü manşetimizi okumuş ve hemen beni aradı, “Hocam bu arabuluculuk aslında nedir? Benim yaptığım da, küsleri barıştırmak, alacaklı ile borçluyu uzlaştırmak, karı kova kavgasını ayırmak, kardeşleri yüzleştirmek de arabuluculuk değil mi?” diye sordu.
Haklısın İhsan amca, sen de aslında fonksiyonel olarak arabuluculuk yapıyorsun ama arabuluculuk hukuken bir hukukçu mesleğidir ve yasalarla düzenleme altına alınmıştır. ‘Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’, TBMM tarafından 7.6.2012 tarihinde kabul edilmiştir. Arabulucu olmak için hukuk fakültesi mezunu olmak, arabuluculuk kurslarını bitirip sertifika almak, arabuluculuk sınavında başarılı olmak ve nihayetinde de arabulucu siciline kayıtlı olmak gerekir.
İşte bu koşulları yerine getirseydin İhsan Amca, sen de meslek olarak arabuluculuk yapabilirdin ve insanları uzlaştırmaktan zevk almanın yanında, biraz da para kazanabilirdin.
Yargılama faaliyeti değil
Arabuluculuk yargılama faaliyeti değil İhsan Amca. Zaten Türk milleti adına yargılama yetkisi de anayasal olarak sadece mahkemelere aittir.
Arabuluculuk, hakemlik de değildir İhsan Amca. Hakemlikte de mahkemelerdeki davalar gibi davacı ve davalı var ve hakemler kimin haklı kimin haksız, kimin alacaklı kimin borçlu olduğuna karar verirler. Ama hakem kararları da mahkemelerce “tenfiz” edilmeden uygulanamazlar.
Arabuluculuk ise sadece tarafların bir araya gelmesine aracılık eden, onların arabulucu nezaretinde uyuşmazlıklarını kendilerinin çözmelerine zemin ve ortam hazırlayan, uzlaşmanın çıkmaza girdiği anda da taraflarla görüşüp hukuki durum hakkında izahat vermeyi esas alan bir faaliyettir.
İki taraf memnun
Bir mahkeme kararı sonucu uyuşmazlık çözülür ama taraflar arasında uzlaşma olmaz. ‘Şeriatın kestiği parmak acımaz’ denir ve mahkeme kararı hatalı olsa da kesinleştikten sonra mecburen uyulur. Şaşırmadın değil mi İhsan Amca? Evet, mahkeme kararları da hatalı olabilir. Zaten bu yüzden hatalı mahkeme kararına karşı istinaf mahkemesine, hatalı istinaf mahkemesi kararına karşı da Yargıtay’a başvurma olanağı var.
Herkes mahkeme kararına uymak zorunda, karar sonucu bir taraf kendisini davayı kazandı, diğer taraf ise kaybetti gibi görür. Mahkeme kararının adil olmadığını düşünen taraf, karara mecburen uyar ama halk deyimiyle de “Haram olsun” der.
Oysa arabuluculuk, her iki tarafın da uzlaşmasıyla sona erdiğinden, uzlaşılan sonuç iki tarafı da memnun eder ve yine halk deyimiyle “helalleşirler”.
Mahkeme kararlarının aksine, sonuç her iki tarafın da rızasındadır. Bundan daha iyi adalet olabilir mi? En iyi adalet mahkeme kararıyla tesis edilen adalet değildir, en iyi adalet tarafların uzlaşması ve anlaşmasıyla, “helalleşerek” oluşturdukları adalettir. Bunu da arabuluculuk kurumu sağlamaktadır.
Arabulucuya başvurma kural olarak serbesttir. Ama bir yıldır iş hukukundan doğan uyuşmazlıklarda ve yine yaklaşık bir aydır ticari uyuşmazlıklarda önceden arabulucuya başvurma, dava şartıdır. Yani arabulucuya başvurmadan ne iş davası ne de ticari dava açılabilir.
Hemen ticari davalarda sınırlama olduğunu belirteyim İhsan Amca; her ticari dava değil, sadece konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri için önceden arabulucuya başvurma dava şartı.
Neden şart haline geldi?
“Ticari davalarda arabuluculuk neden dava şartı oldu?” diye sorarsan, “İş davalarındaki zorunlu arabuluculuğun çıkardığı başarı nedeniyle” diye cevaplayabilirim.
Arabuluculuk iş davalarında dava şartı olmadan önce ihtiyariydi ve bu sebeple çok olumlu sonuç alınmamıştı. Ama zorunlu hale getirilip, dava şartı olduktan sonra görüldü ki başarı oranı yüzde 70’lere yakın.
Düşünün lütfen İhsan Amca, arabuluculuk dava şartı olmadan önce 2017’de açılan iş davası sayısı 210 bin iken, 2018 yılında daha da artması gerekirken, 92 bine düşmüş. Neyin sayesinde? İş davalarında, arabuluculuğun dava şartı olması sayesinde! Davaların sayısı azaldığı için, 6 aydan 6 aya duruşma günü de verilmez oldu, iş yükleri azaldığından mahkemelere giden davalar da daha çabuk çözülmeye başladı.
238 bin uyuşmazlık arabuluculukla çözülmüş. Arabuluculuk dava şartı olmasaydı, şu an iş mahkemelerinde 238 bin dava daha görülüyordu. Buna can mı dayanır! Buna sabır mı dayanır!
Sırada aile var...
Eh, arabuluculuk bu kadar başarılı olunca, ticari davalar için de dava şartı olarak yasal olarak zorunlu hale geldi.
Ama bununla da yetinilmeyecek. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün beyanına göre, aile hukukundan doğan belirli uyuşmazlıklar, tüketici hukukundan doğan belirli uyuşmazlıklar, marka, patent, fikri ve sınai haklarla ilgili uyuşmazlıklarda da arabuluculuğun dava şartı olması düşünülüyor ve büyük bir olasılıkla da gerçekleştirilecek.
Bence de haklı ve arkasında durulması gereken bir çözüm. Neden mi? Diğer birçok sebebinin yanında, bir defa insanlar arasındaki uyuşmazlıkların birçok sebebi, tarafların birbirleriyle diyalog kurmamaları. Taraflar birbirine kırgın ve küskün, aslında kimse diğeriyle kötü olmak istemiyor, uzlaşmak, barışmak ve hayatına başkalarıyla kavgasız devam etmek istiyor. Ama diyalog kuramıyor.
Diyalog kurmayı sağlıyor
İşte arabulucu, tarafların birbirleriyle diyalog kurmalarını, karşılıklı birbirlerine içlerini dökmelerini ve rahatlamalarını sağlıyor. Mevcut arabuluculuk faaliyetlerinde gözlemlenen en önemli sonuç, bazı olaylarda paradan ziyade, içini dökme, kendisine yapılan haksızlığı karşı tarafa iletip, bir “özür” bekleme, “Haklısın”, “Hata yapmışız”, “Kusura bakma”, “Artık uzlaşalım”, “Ama sen de fedakârlık yap” gibi söylemleri duyma, sonunda da üç aşağı beş yukarı anlaşma olduğudur.
Dışarıdan bakılınca, uzlaşmadan uzak, kavgacı, sorunları kavgayla çözmeye meyilli, diyaloğu sevmeyen bir karaktere sahip milletmiş gibi görünsek de arabuluculuk gösterdi ki aslında oldukça uzlaşmacı bir karaktere sahibiz. Ama ilk adımı atan olmaktan çekiniyoruz; ya karşı taraf, “hasımım” karşılık vermezse! İşte arabuluculukta bu yok, her iki taraf da uzlaşmak üzere adım atıyor.
İnanmayan hesap yapsın
Arabuluculuğun adaletin tecellisine katkısının yanında, içimizdeki uzlaşmacı karakteri ortaya çıkardığı, diyalogla sorunları çözme eğilimimizi teşvik ettiği bir gerçek. Sen de hatırlarsın İhsan Amca, hatırladım da ben çocukken, ne zaman bir araba çarpışması sesi duysak, kavga çıkacağı kesin olduğundan, kavga seyretmeye kaza yerine koşardık. Kavga eden kazazedeleri ayırmaya çalışan “arabulucular” olurdu. Kaskonun yaygınlaşmasının trafik kazası kavgalarının bitmesine katkısı tartışılmaz.
Zorunlu arabuluculuğun dava şartı olarak yaygınlaşması, iş ve ticari uyuşmazlıkların dışındaki alanları da kapsaması, hem uzlaşmacı kültürü ve diyalogla sorunları çözme alışkanlığımızı güçlendirip geliştirecektir hem de gecikmiş adaletin mahzurlarını ortadan kaldıracaktır.
5-7 sene sonra yüzde 9-17.5 faiziyle birlikte bir alacağı tahsil etmenin maliyetiyle, uzlaşarak üç aşağı beş yukarı faizsiz bir parayı tahsil etmenin getirisi arasında çok büyük fark vardır. İnanmayan bunun mali hesabını da yapabilir.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024