“Batı gücünü kaybediyor, doğu güçleniyor”. Son 20 yılda çok duyduğumuz bu cümlenin içini doldurarak başlamak en iyisi. Amsterdam Schipol Havalimanı’nda bu hafta öğleden sonra uçuşları yapılamıyor zira yeterli güvenlik ve havalimanı görevlisi yok. Almanya da benzer bir derdi yaşıyor. Hatta tüm sektörlerin eleman ihtiyacını karşılaması için her yıl 400 bin göçmene ihtiyaç duyduklarını açıkladılar. Almanya için daha da önemli olanı, yaşlanan nüfusla birlikte her yıl emekli maaşı ödediği kişi sayısı artıyor, çalışan sayısı o kadar artmıyor. Ülkede emeklilik yaşı 70 mi olsun tartışmaları sürüyor bu günlerde. AB içerisinde en yaşlı nüfus İtalya’da, İspanya işgücü açığını Güney Amerika’dan sağlıyor. İngiltere’de tarım ve hayvancılık, hizmet sektörü ve sağlık sektörü Bulgaristan ve Romanya’dan gelenlerle ayakta duruyor. Sonuçta bugün tüm Balkanlar’ın, Ukrayna’nın ve Gürcistan’ın AB üyeliği hedefi, serbest dolaşım hakkı, demokrasi gibi yüce idealler sosu altında işgücü açığını kapatma operasyonu.
Bu yaz yaşanan kuraklık ve Rusya’nın vanaları kapatmasıyla ortaya çıkan enerji krizi gösterdi ki ekonominin sağlam olması, parayı bastırdığınızda istediğiniz ürünü alacağınız anlamına gelmiyor. İşte Almanya, ekonomisi ABD’den de daha sağlam ama bu kışı geçirecek doğal gazı bulmak için çırpınıp duruyor. Hindistan’ın buğday ihracatını durdurması Berlin’de de Fransa’da da zincirleme sonuçlara yol açıyor.
Gücün Batı’dan Doğu’ya geçmesi hikâyesinde enerji kaynaklarına ve çalışabilecek genç nüfusa sahip olmanın belirleyici olduğu bir dönemden geçiyoruz. İşte bu nokta da karşımıza Şanghay İşbirliği Örgütü çıkıyor. Dünya nüfusunun yüzde 40’ını teşkil eden bu örgüt, küresel GSMH’nin yüzde 30’undan fazlasına sahip. Dünyada nükleer silaha sahip olduğu bilinen dokuz ülkeden dördü yine Şanghay İşbirliği Örgütü üyesi. Bu örgüt ne NATO gibi ortak bir savunma örgütü ne de AB gibi tek bir devlet olma peşinde. Örgütün, iyi komşuluk ilişkileri başta olmak üzere bölgesel barış, kökten dincilik, örgütlü suçlar ve yasadışı göçle ortak mücadele gibi hedefleri ve bilim, kültür, eğitim, enerji ve çevre konularında iş birliğini geliştirme çabası var.
1996’da sınır anlaşmazlıklarını çözmek için Şanghay Beşlisi adıyla kurulan organizasyonun bugün Çin, Rusya, Hindistan, Pakistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan olmak üzere sekiz üyeden oluşuyor. Beyaz Rusya, İran, Moğolistan tam üye olmak için gün sayıyor. Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Mısır, Katar, Suudi Arabistan, Kamboçya, Nepal, Sri Lanka da diyalog ortakları olarak yer alıyor. Bu liste petrol ve doğal gaz başta olmak üzere yer altı zenginlikleri açısından çok şey söylüyor. Bir adım ötesi çok ihtiyaç duyulan genç nüfus. Dünyanın en kalabalık iki ülkesi Çin ve Hindistan’ı geçelim, sadece Özbekistan’da 30 yaş altı olanlar nüfusun yüzde 60’ını oluşturuyor.
Çin 30 yıl önce her ürünün ucuz ve kalitesiz taklidini yapan bir ülkeydi. Bugün Çin’de işçilik ücretleri Vietnam ya da Kamboçya’dan daha pahalı ama Apple CEO’su “Bize sundukları üretim mühendisliği öyle kıymetli ki başka bir ülkeye gitmeyi aklımızdan geçirmiyoruz” dedi. Çin’de montajı yapılan her Apple ürünü için ABD sadece 6 dolar ödüyor ve aslan payını yazılım alıyor. Bu doğru ama 10 yıl öncesine göre artık çok daha fazla Çin malı akıllı telefon ve bilgisayar kullanıyoruz. Alışkanlıkların değişmesinde 40-50 yıl göz açıp kapatıncaya kadar geçen bir süre. Üreten nüfusa sahip olmak ve üretmek işin bir yanı, diğer yanda da ürettiğini satacak pazarlar bulma meselesi var. Bugün ekonomisi giderek gelişen ve tüketim açığı fazla yüksek olan Afrika’da Çin, ABD’nin fersah fersah önünde. Fransa’nın Afrika’daki etkinliğinden dolayı Türkiye’ye saldırmasını da bu açıdan okumak lazım. Yıllarca köle-efendi ilişkisi kuranlar, Afrika’da vererek de ilişki kuran Çin’i, eşit ilişki kuran Türkiye’yi eleştirebilirler ama sonuç değişmiyor.
Gelelim zurnanın zırt dediği yere. Biliyoruz ki ABD için büyük hedef Çin. Onlar da bunu saklamıyorlar zaten. Şu an geliştirme aşamasında oldukları 6. nesil savaş uçağını Senato’ya tanıtırken Çin hava savunma sistemlerine yakalanmayacak, Pasifik’teki Guam Adası’ndan kalkıp, Japonya’nın Okinava Adası’na kadar uçabilecek bir uçak peşinde olduklarını söylüyorlar. Bu uçağın birim maliyeti beş F-35 uçağı kadar olacak. ABD, Çin ile hesaplaşmaya hazırlanırken Rusya’yı yıpratma savaşını Ukrayna üzerinden ve AB devletlerinin bütçe ve cephaneliklerini de kullanarak yapıyor. Diğer yandan NATO’yu da Çin ile mücadelesinin bir parçası haline getirmeye çalışıyor. Kuzey Atlantik ile alakası olmayan Avustralya’nın Madrid’deki NATO Zirvesi’ne davet edilmesi de bunun adımı aslında. Fransa Cumhurbaşkanı Çin’i hedef alma işine karşı olduğunu açıkladı ama diğerleri pek ses çıkarmadı.
ABD’nin Ukrayna savaşı üzerinden Rusya’yı ekonomik olarak vurup, askeri açıdan zayıflatmasının ardından sıranın kendisine geleceğinin farkında olan Çin, Rusya ile tarihsel sorunlarını görmezden gelmenin kendi işine yaracağını fark etmiş durumda. Çin Devlet Başkanı’nın pandemiden bu yana ülkesinden ilk kez ayrılması ve Semerkand’daki Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısına katılması bunun en somut kanıtı. ABD’nin yanına çekmek için S-400 almasını görmezden geldiği Hindistan da zirveye katılıyor.
Rusya ile Çin arasında asırlar önce başlayan rekabet Sovyetler Birliği-Çin Halk Cumhuriyeti döneminde en kötü hale gelmiş, sınır anlaşmazlığı nedeniyle 1969’da sıcak çatışmaya da dönüşmüştü. ABD Başkan’ı Nixon bu düşmanlığı kullanmak adına 1972’de Çin’i ziyaret etmiş, beyaz eşya ihracatında sağlanan muafiyetlerle Pekin ile ekonomik bağlantıyı kurmuş, orta sınıf ABD vatandaşlarının da yaşam standartlarının yükseltilmesini sağlamıştı. Washington, Moskova ile savaşında Pekin’i hep yanında tutmak istedi. Hatta şu meşhur CAATSA Yasası’nda da Çin yok Rusya, İran ve Kuzey Kore var.
Bugün Washington için en kötü senaryo Moskova ve Pekin’in kendisine karşı iş birliği yapması. Rusya’nın Çin’in ekonomik gücüne, Çin’in üretim gücünü sürdürebilmek için Rusya’nın enerji kaynaklarına ihtiyacı var. İki ülke de ABD’nin hedefi ve haliyle bu onları zorunlu ortaklığa itiyor.
Yazının başında da söyledim; Şanghay İşbirliği Örgütü ne NATO ne de AB’nin alternatifi. Türkiye, bugün NATO’dan çıkmaya karar verse buna en çok Yunanlılar ve üyelik yolu açılacak Rumlar sevinir. Sonra NATO toprağı Kıbrıs’ta işgalci pozisyonuna düşen Türkiye manzarası çıkar karşımıza. Türkiye şu an Batı’daki tüm kurumlarda kalmalı ve aynı zamanda Doğu ile ilişkilerini güçlendirmeli. Bunun en toplu yöntemi de Şanghay İşbirliği Örgütü.
Düşman kardeşler Hindistan ve Pakistan’ın durumu, Azerbaycan-Ermenistan arasında yeniden başlayan çatışmalar da Şanghay İşbirliği Örgütü’nün zayıf karnı. Diğer yanda Afganistan’da olan Taliban iktidarı ve onların rejim ihracı çabaları sıkıntı alanlar. Fakat tüm rekabete rağmen Hindistan ile Pakistan’ı, İran ile Suudi Arabistan’ı, Azerbaycan ile Ermenistan’ı aynı çatı altında toplama başarısını da göz ardı etmemek lazım.
Gücün denge merkezini değiştirmesi elbette sarsıntı ve çalkantıları beraberinde getirecek. Türkiye jeopolitik güç olma iddiasını sürdürebilmek adına her iki tarafla da ittifakların menfaatinden çok kendi menfaatini düşünen bir politika izlemek durumunda. Bugün daha da mümkün olan Rusya-Ukrayna savaşında arabulucu rol, tahıl anlaşması gibi adımlar önemli. Batı’dan Rusya’ya yaptırımlara Türkiye de katılsın baskılarının artacağı bir dönem geliyor. Jeopolitik güç olma çabamızda erken ve kesin bir tercihe zorlanmak şu an işimize gelen bir durum değil.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024