İkinci Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılan İtalya, Müttefikler ile 1945-46 yıllarında Londra ve Paris’te barış görüşmeleri yaptı.
Yunanistan, bu konferansların tamamına katıldı, Türkiye, bu görüşmelere gözlemci sıfatıyla bile katılmadı.
Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Feridun Cemal Erkin’in konferansa katılma talebiyse Başbakanlık tarafından “Savaşa katılmadığımız gerekçesiyle” geri çevrildi.
Hata mı elbette hata ama bu genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Ege’ye sırtını döndüğü anlamına da gelmiyor.
Aksine, Lozan Antlaşması’ndan sonra 12 Ada’nın sahibi kalan İtalya ile yaşadığımız çok sayıda gerilim var.
Biz 1996’daki Kardak Operasyonu’nu hatırlıyoruz, Türkiye, Aralık 1923, 1927 ve 1929’da, İtalya’ya ait Meis Adası’nın çevresindeki adacık ve kayalıklara asker çıkarıp, bayrak dalgalandırmış bir ülke.
Lozan görüşmeleri sırasında Türk delegasyonu özellikle Meis Adası’nın Türkiye’de kalması için çok uğraşmıştı. Meis konusunda fedakârlık yapılırken, Çanakkale Boğazı çevresindeki Tavşan Adaları’nın Türkiye’de kalması sağlandı.
***
Gerek Türkiye’nin taraf olduğu Lozan Antlaşması gerekse 12 Ada’nın İtalya’dan Yunanistan’a geçtiği 1947 Paris Antlaşması’nda Ege adalarının silahsızlandırılmasına dair kesin hükümler var.
Bugün Yunanistan uluslararası anlaşmaları çiğniyor mu? Evet, çiğniyor ama bunu yaparken beraberinde büyük de bir oyun oynuyor.
Yunan diplomatlar, 1936’da dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı bir konuşmaya atıfta bulunuyorlar. O konuşmada Aras, Yunanistan’ın Limni ve Semadirek adalarını silahlandırma hakkının olduğunu söylüyor. Montrö Antlaşması Boğazlar ve Boğazönü adaların durumunu kapsar. Antlaşmada Limni ya da Semadirek adalarının adlarına bir atıf yok ama önsözde geçen argümanı kullanıyor Yunanistan. Burada Türkiye’nin tezini haklı kılan durum şu: Bir an için varsayalım ki Montrö Antlaşması’nın önsözü Yunanistan’a Limni ve Semadirek adaları için bir kapı açmış olsun, bu Yunanistan’ın Lozan Antlaşması’nı delip, Çeşme’nin dibindeki Sakız ya da Midilli, Sisam, Nikerya adalarını silahlandırmasını haklı göstermiyor. Tıpkı 1947’de İtalya’dan aldığı 12 Ada için de silahsızlandırma maddeleri var. Sorun şu: Karşımızda pişkin bir ülke var ve bu antlaşmalar sınır belirleme antlaşması, silahsızlandırma antlaşması değil deyip, uluslararası hukuku ihlal ediyorlar.
***
Yunanistan’ın Ege’nin tamamına sahip olma iştahını ve hukuk tanımazlığını anlatmak adına güzel bir örnek daha var. Yunanistan, daha Almanya teslim olmadan, Müttefiklere 12 Ada’nın kendilerine verilmesini isteyen nota vermiş bir ülke. Yayılmacı halinin en somut örneği de bu zaten.
Buna karşın Türkiye o dönemde 12 Ada meselesini kendisini savaşa çekecek bir rüşvet gibi değerlendiriyor.
Ankara, savaşı kaybetmeye başlayan Almanların 12 Ada’yı Türkiye’ye bırakma teklifini kabul etmiyor, aksine, bu teklifi İngilizlere iletiyor ve Almanlar gidince adalara İngilizler çıkıyor.
Aslında Ankara bu savaşa çekecek rüşvet konusunda çok haksız değil.
İngiliz Dışişleri Bakanı Eden’in Aralık 1941’de Moskova’da Sovyetler Birliği’ni yöneten Stalin ile yaptığı bir görüşme var. Bu görüşmede Stalin, 12 Ada’nın, Kuzey Suriye ve Bulgaristan’ın bir bölümünün Türkiye’ye verilmesi gerektiğini söylüyor. O anın mağluplarının arasındaki bu konuşmadan Ankara haberdar oluyor ama hiç oralı olmuyor.
***
Gelelim asıl meseleye, yani Yunanistan ile aramızda en büyük sorun olan hava sahası ve 12 deniz mili meselesinin başladığı tarihin yine Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlaması meselesine.
Yunanistan hava sahasını 1931 yılında 10 mile çıkardı. O zaman iki ülke arasındaki ilişkilerin oldukça iyi olduğunu ve Yunanistan Başbakanı Venizelos’un 1934’te Mustafa Kemal Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdiğini unutmayalım. Ankara neden bu karara tepki göstermedi derseniz, bunun iki sebebi var.
Birincisi, Yunanistan adalar arası hava sahası oluşturmak adına böyle bir karar almıştı. İkincisi, Yunanistan bu kararını 1975 yılına kadar resmi kayıtlara geçirmedi. 1975’te Türkiye’nin düzenlediği bir tatbikat sırasında ilk kez resmen dillendirilen bu teze Türkiye anında “Tanımıyoruz” yanıtını verdi ve o tarihten beri de savaş uçaklarımız o tartışmalı 4 milde düzenli olarak uçuyor.
Kıta sahanlığını Yunanistan 1936’da, Türkiye 1964’te 6 mile yükseltti. Yunanistan 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra kara sularını 12 deniz miline çıkartmak istediğinde Türkiye duruma müdahale etti ve 1975’te Dışişleri Bakanı Çağlayan, böyle bir durumun savaş sebebi sayılacağını bir mektupla ABD’ye bildirdi.
Atina, 1 Haziran 1995’te 2. Deniz Hukuku Sözleşmesine atıfla kara sularını 12 mile çıkarma hakkını saklı tuttuğunu ilan etti. TBMM de bir bildiri yayımlayarak böyle bir durumda hükümete askeri tedbirlere başvurmak da dâhil tüm yetkileri vereceğini ilan etti.
Türkiye’yi Meclis’ten geçmemiş savaş sebebi kararıyla eleştiren Yunanistan’ın Arnavutluk ile savaş hali kararını parlamentosunda iptal etmediğini de hatırlatayım.
Sonuç mu? Ege sularının yüzde 70’ini Yunanistan’a bırakan, açık deniz alanını yüzde 19’a düşüren ve Türkiye’ye Ege’de yüzde 7 pay bırakan, İstanbul’dan İzmir’e giden geminin Yunan kara sularından geçmek zorunda kalacağı bir düzen kurulmasın diye Türkiye savaşa girer mi?
Bu soruya da Yunanistan cevap bulsun...
An’lar
1917, Haydarpaşa: İstanbul’a gelişin anıt yeri Haydarpaşa Garı. 1917’de büyük yangından sonra geriye kalan bir iskelet sadece...
1980’ler, Halaskargazi Caddesi: Belediye otobüsüne dikkatli bakın lütfen. Leyland marka, vites topuzu beyaz otobüslerden biriydi. İngiltere’nin sömürge Hindistan için ürettiği ve bu yüzden kaloriferi olmadığı iddia edilirdi, doğru mu bilmiyorum hâlâ. Bir de arkadan gelen Macar yapımı Ikarus var, içindeki yazılar da Macaristan’da basıldığı için “Dikkat, kapi içeri doğri açilir” cümlesiyle hep dalga geçerdik…
1980’ler, Teşvikiye: Gördüğünüz büyük bina Şişli Terakki Lisesi. Bugün yerinde bir sürü örneği olan AVM’lerden biri var. Hemen karşısındaki ünlü muhallebicide çay değil süt, peynir-zeytin yerine de bal-kaymak satılırdı. 300 metre mesafede en ünlü yazarlara imza günü düzenleyen üç ayrı kitapçı vardı. Şimdi muhallebici ile İtalyan restoranı arasında çok da fark kalmayan bir İstanbul’da yaşıyoruz...
Haftanın fotoğrafı
Büyük bir orman yangınında açığa çıkan enerjinin 2-3 atom bombasına denk olduğunu söylüyor uzmanlar. Kâğıt üzerindeki cümlenin fotoğraf karesine yansıyan haline bakıyoruz birlikte. Dünyada en geniş orman arazilerinin bulunduğu yerlerden biri olan Kaliforniya’dan geldi fotoğraf. Alevlerin yakma iştahı
ne kadar da belli...
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024