İspanya’da kuraklık ve kötü tarımın zeytin verimini düşürdüğüne dair haberleri okuyoruz bir süredir.
Şimdi o verim düşüklüğü Türkiye’deki zeytinyağı fiyatlarını etkiler hale geldi.
Son bir aydır Akhisar, Salihli, Köprübaşı hattında dolaşıyor, üreticilerle konuşuyorum.
En çok şaşırdığım bilgi, İspanyolların hasat öncesi bölgeye gelip, binlerce ton yağ alımı için anlaşma yapma yollarını aramaya başlamaları.
“İhracat yapmak iyidir” demek kolay, son derece kurak geçen bir kış ve yazın ardından Manisa’nın tarım ilçelerinde susuzluk giderek büyüyen bir sorun halinde. İspanyollar, Türkiye’den 1 liraya aldıkları zeytinyağını kendi markalarıyla
3 liraya satacaklar. Buna karşılık, iç piyasada zeytinyağı fiyatları yükselecek.
Hadi bu dengelenebilir sorun ama risk daha da büyük.
Yabancılar Türkiye’den çok ciddi miktarda tarla da satın alıp, ceviz, badem üretimi yapmaya başlamışlar. Yarın kurulu zeytinlikleri de alıp üretimi kendi ülkelerine, kendi markalarına götürmeyeceğinin bir garantisi yok. Adamlar yeni tarla alsın, ağaçlandırsın, burada sıkıntı yok ama 15 yaşına gelmiş verimli ağaçların olduğu zeytinlikleri toplarlarsa ne yapacağız? Üzerinde düşünmemiz gereken bir soru bu, gelecekte sorun olabilir.
Kahvehanesi olmayan köy olur mu?
Siz hiç kahvehanesi olmayan köy gördünüz mü? Ben yok sanıyordum meğer artık çokmuş.
Köylerde kahvehaneler kapalı zira haneler boşalmış, özellikle de genç nüfus büyük şehirlere göç etmiş.
Dünyanın en verimli toprağına sahip olun, insan yoksa tarım ve hayvancılık yapamazsınız. Çiftçilik ya da hayvancılıkta para olsa insanlar büyük şehre göçerler mi diyenler çıkacaktır.
Kısmen doğru olan bu sorunun doğru cevabını bulmak için İstanbul’da ne kazanıyor insanlar diye bakalım.
Giderek artan kiralar, Anadolu’nun 3 katı meyve-sebze fiyatı, 2 katı et fiyatı, elektrik faturası, doğal gaz faturası… Say say bitmiyor. İstanbul’da yaşamanın maliyeti.
Eskisi gibi bugün çevirip, 20 yıl sonra 4-5 katlı apartman rantı getirecek Hazine arazisi de kalmadı.
Tiyatroya, sinemaya, Boğaz’ın kıyısına gidemedikten sonra İstanbul’un nesi kalıyor cazip?
Oysa köyde kendi meyve-sebzeni, kendi hayvanını yetiştirmek, kira vermeden yaşamak mümkün. Üstelik devlet tarımda inanılmaz imkânlar sunuyor herkese.
Araç-gereç modernizasyonu, tarlalarda güneş enerjisi, damlama sulama, artezyen açma, daha ne istenirse devlet kredi musluklarını inanılmaz kolaylıklarla açmış durumda.
Toprak insan gibi nankör değildir. Sen bir verirsen, o sana 3-5 katını geri veriyor.
Köy kahvehanelerini yıllarca tembellik-gizli işsizlik yeri olarak görmüştük, yokluğu çok daha büyük bir derdin nişanesi olmuş durumda.
Türkiye’de bilim ile tarım buluşuyor mu?
Ege köylerini dolaşırken şaşırdığım bilgiler edindim, çok sevindim. İlçelerdeki tarım müdürlükleri çiftçiyi bilimle buluşturmak için birbiriyle yarışır hale gelmişler.
Mesela Salihli’de toprak analiz laboratuvarı kurulmuş, sadece Salihli değil yakın ilçelere de komik denecek kadar ucuz rakama sonuç veriyor. Aileden kalma bağı olan bir devlet memuruyla konuştum. Ne zaman, ne ilaç atmaları gerektiği, tarlalardaki ürünler için gereken tüm bilgileri SMS ile aldıklarını söyledi.
Tarım ile bilim buluştuğunda ne olduğunu Hollanda’dan biliyoruz aslında.
Türkiye ekili topraklarının miktarını artırmadan daha az su, daha az elektrik harcayarak daha fazla ürün elde etmek mümkün. Bu sadece tarım değil, hayvancılık için de geçerli, yem rasyonu hazırlamaktan hastalıkla mücadeleye kadar bilgi desteği hazır. Ne garip, Hollanda’nın işleyecek toprağı yok, Türkiye’nin toprağı çok ama insanı yok.
Üretim planlaması sorunu
Türkiye’de tarım sektöründe üretim planlamasını yapamıyoruz bir türlü.
Mesela iç talep üretimin sadece yüzde 10’u olan kuru üzümde de ekili alanlar giderek büyüyor fakat sorun şu, dünyada kuru üzüm talebi artmıyor.
Talebin aynı kaldığı yerde arzı artırmanın sonucu fiyatların aşağıya gitmesi sonucunu doğurur.
Pamuk üreticileri üç yıl öncenin zorluğundan son iki senede iyi para kazanır hale gelmişler. Bu sefer de pamuk üretimine ayrılan tarlalar kat ve kat büyümüş.
Toprağın cinsine göre üretim, ihtiyaca göre üretim halen “Geçen sene şunu eken çok kazandı” üretiminden geride Türkiye’de. Bu işe acil bir çare bulmak lazım.
Tarımda dünya değişiyor, hazır mıyız?
Global tarımda da şu sıralar çok ilginç tartışmalar var.
Mesela hayvancılığın geleceği: Dünya üzerindeki tarım alanlarının yüzde 77’si hayvancılık için kullanılıyor ama hayvancılıktan elde edilen besinler, dünyanın kalori ihtiyacının yüzde 18’ini karşılayabiliyor. Sığır ve kuzudan gelen protein global protein ihtiyacının sadece yüzde 1’i.
Başka bir beslenme alışkanlığının, tahıl ürünlerinde tek değil çok yıllık bitkilere yönelmenin denemeleri yapılıyor dünyada.
On sene sonra dünya tarımında başka şeyler konuşulacak, tohum ve yem dayatmalarında yeni sayfalar açılacak. Bunları yakından
takip edip, buna göre hazırlık yapmamız lazım.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024