Rahmetli Mehmet Ali Birand’ın Diyet kitabında 1978’de Washington’daki NATO Zirvesi sırasında dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in diğer NATO üyesi ülkelerin liderlerinin önünde dönemin Yunanistan Başbakanı Karamanlis’in tutarsızlıklarını sergileyip, yerle yeksan ettiği bir bölümden söz edilir. Birand o bölümü bitirirken “Hangi partiden olursanız olun, Ecevit’e sempati duyarsınız” diye bitirmişti. Perşembe günü Prag’da geçirdiğim 12 saat boyunca, Türkiye adının ağırlığını hissettikçe aklıma bu cümle geldi. Biz oy vermediğimiz siyasetçilere ülkemiz adına bir iyi şeyler yaptığında sempati duyma meselesini çoktan geçtik. Siyasi nefretlerimiz beyinlerimizin her köşesini işgal edip, sempati benzeri duyguları yok edeli uzun zaman oldu. Bu durum sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan için geçerli değil, olur ya, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, ABD ziyareti sırasında Türkiye için önemli bir görüşme yapsa, o görüşmede iyi bir sınav verse yine aynı sonuca ulaşacağız.
En doğrusu sanırım sondan başlamak. Bir basın toplantısı salonu düşünün, Ermenistan, İsveç, Finlandiya, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi’nden gazeteciler Türkiye ile olan ilişkilerini soruyorlar. Ukrayna’dan bir gazeteci Putin ile olan temasları, Arnavutluk’tan Arapça yayın yapan bir televizyon kanalı Suriye’yi soruyor. Fransız medyası Macron ile olan görüşmeyi, İtalyan medyası yeni seçilen hükümete dair düşüncüleri soruyor. Bu tablo hem Türkiye’nin çetrefilli dosyaları olduğunu hem de o dosyalardaki belirleyici aktör halini gösteren önemli bir veri. Bir başka sayısal veri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın heyetine ayırılan ilk sıradaki 10 koltuğun 6’sı salona sığmayan yabancı medya mensuplarına bırakıldı, çoğu heyet üyesi toplantıyı ayakta izledi.
Çekya AB Dönem Başkanı sıfatıyla, dünyada kullanımda olan en eski kraliyet sarayını zirve merkezi olarak düzenlemiş. Yıllar boyunca çok AB Zirvesi takip ettim, Aralık 2002’de Danimarka’nın Dönem Başkanı olduğu Kopenhag Zirvesi ve Aralık 2004’te Brüksel’de Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerine başlama kararı alındığı zirveler basın merkezinde Türkiye adının en fazla konuşulduğu zirveler olmuştu. Perşembe günü Prag’daki bir AB Zirvesi değildi ama yine en çok Türkiye konuşuldu. Erdoğan’ın Ermenistan Başbakanı Paşinyan ile olan görüşmesinden herkesin haberi vardı. Yunanistan ve Arnavutluk Başbakanı’nın deniz yetki alanları için Lahey Adalet Divanı’na gitme konuşmasından sadece Yunan ve Arnavut gazeteciler haberdardı.
Çekya, Ukrayna’dan 300 bin civarında göçmeni konuk ediyor. Bu göçmenler ülke yönetimi tarafından boş olan konutlara yerleştirilmiş, kiralara direkt bir etkisi olmamış, ülkede işsizlik yüzde 2,5 olduğu civarında olduğu için gelenler işçi havuzu olarak da kullanılmış. Üzerine 1968 Prag Baharı’ndan dolayı Moskova’ya olan tepkiyi de ekleyince kimse göçmenlerden rahatsız değil zannedebilirsiniz. Oysa tam aksi bir durum var Prag sokaklarında ve göçmenlik karşıtı akım giderek yükseliyor. Hoş Çekya’da tezat çok. Ülkedeki en aşırı göçmen karşıtı ve milliyetçi partinin genel başkanının babası Japon, annesi Çek. Sokakta bu hava varken, şehre hâkim Prag Kalesi’nde toplanan Yunanistan Başbakanı AB liderlerine Türkiye’den gelen göç ve Yunan Sahil Güvenlik gemilerinin kahramanca mücadelesinden söz ediyordu. İnsanları geri itme, botlarını patlatıp ölüme terk etmenin nesi kahramanlık diye kimse sormadı Miçotakis’e?..
Liderler onuruna verilen akşam yemeğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından rahatsız olup, programda olmadığı halde cevap vermeye çalışan Yunanistan Başbakanı, her zaman olduğu gibi iyi komşuluktan söz etti. Yunanistan dört komşusundan üçüne karşı zaman zaman silahlı mücadelen söz edebilen bir ülke. Arnavutluk ile halen geçerli bir savaşabiliriz kararları var, Makedonya’nın adını zorla Kuzey Makedonya yaptılar ve Türkiye ile olan sorunları zaten biliyoruz. Atina, işkembe çorbası kazanından çıkmış kepçe halini sütten çıkmış ak kaşık gibi satmakta pek bir usta. Tiran ve Üsküp’e diplomatik dayılık yaparken Ankara’ya karşı bir kez daha Fransa’nın ardına saklandılar. Dün çıkan Yunan gazeteleri Fransa Cumhurbaşkanı Erdoğan’a diyalog mesajı verdi, vs başlıklarıyla doluydu.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron eski Cumhurbaşkanı Mitterrand’dan arakladığı zirvenin fikir babası adam halinin pek tadını çıkaramadı doğrusu. Altı ayda bir toplanması düşünülen bir zirvenin daha ilk toplantıda altı ayda değil de yılda bir toplanalım tartışmalarına sahne olması elbette canını sıkmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile olan diyaloğundaki fotoğraf ve beden dili de Macron’un durumu açısından önemli. Tek başına olduğu kürsülerde Türkiye’ye karşı Batı toplumunu aslan parçası rolündeki Macron, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Eşini de al gel, biz seninle anlaşamıyoruz ama hanımlar iyi anlaşıyor” sözünden ve bu sözün herkes tarafından biliniyor olmasından mutlu olmamıştır. Buna rağmen sonbaharda Türkiye’ye eşiyle geleceğinden emin olabiliriz.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024