Çorlu’da 2018 yılında meydana gelen tren kazasında eşini ve oğlunu kaybeden Mısra Öz Sel, sosyal medyada ‘kamu görevlilerine hakaret’ ettiği suçlamasıyla hâkim karşına çıkarıldı. Acılı anneye 8 bin lira para cezası verildi. Mısra Öz Sel, Çorlu’da 25 günahsız insanın hayatını yitirdiği tren kazasının gerçek sorumlularının yargıdan kaçırılmasına karşı hukuk mücadelesi veriyor. Suçu budur.
***
Cumhuriyet tarihinin muhterem simalarından biri de Genel Müdür ve Bakan olarak Demiryolları’nı 8 yıl yöneten Behiç Erkin’dir. Erkin, “Hatırat” adlı kitabında 1957 yılında meydana gelen Ispartakule tren kazası sorumlularının yargıdan kaçırılması üzerine şunları yazar:
“Ben 1920-1928 seneleri arasında demiryollarını idare ederken, ihmale hiç tahammül edemezdim. Aldığım ve aldırdığım tertibat sayesinde bu 8 sene içerisinde hiçbir yolcu telef olmamış ve yaralanmamıştır. Alelhusus, 1922 büyük taarruzu sırasında Yunanlıların tahrip ettikleri demiryollarının ilk tamiri, iki metre boyunda ray
Bilim Kurulu üyeleri “Üçüncü dalga geliyor” diye uyarılar yapıyor, gençlerin umursamazlığını eleştiriyorlar.
Peki, hal böyleyken, valilik FB-GS derbi maçına ve FB’nin Euroleague basket maçına seyirci alınmasına neden izin verdi? Neden kimi parti toplantılarına izin var?
Geçiyoruz... Geçen ekim ayında aşının bulunduğu haberleriyle birlikte Avrupa ülkeleri aşı merkezleri hazırlamaya başladılar. Almanya’da spor salonları, konferans merkezleri, stadyumlar aşılama için hazırlandı. İngiltere’de keza. O yüzden Kadıköy’de bir aile hekimliğinde gördüğümüz manzara çok ilgimizi çekti.
Hekimler hastalarını odalarına kabul etmiyor, pencereden işlem yapıyorlardı. Fakat aşı olacaklar içerideki aşı odasına alınıyordu. Odaya aşı olacak kişi ile bir yakını giriyor, hemşireler ve doktorlar girip çıkıyor, küçücük odada aynı anda en az beş altı kişi bulunuyordu. İstanbul’da aşı için özel mekânlar hazırlanmamış, üç beş metrekarelik aşı odaları kullanılıyor. Oysa istense aşılama
İsveç’in dünyaca ünlü film yönetmeni Ingmar Bergman 2007 yılında öldüğünde Türkiye’de onun anısına yazı yazan bir veya iki sinema yazarı çıktı. Bir de ben... Sinema duayeni Atilla Dorsay da biraz garip karşılamıştı onca adam dururken Bergman’ı benim yazmamı. Oysa pek de ilgisiz sayılmazdım konuya.
Yıl 1965... Ankara’da Mülkiye’nin birinci sınıfında sıkkın geçiyor günler. Baskın Oran’dan Mahir Çayan’a, Yusuf Küpeli’den Hasan Celal Güzel’e, Ömer Madra’dan Halil Ergün’e, Nabi Şensoy’dan İlber Ortaylı’ya, Osman Birsen’den Murat Karayalçın’a, Cem Duna’dan Uluç Gürkan’a... Sonradan ünlenecek bir yığın genç adam o yıl birinci sınıfta cıvıltılı bir kadro oluşturmuşuz. Ama herkes derslere sardırmış durumda. Hayat monoton. Kimi akşamlar Orçun’la birlikte Fransız Kültür Merkezi’ne takılıyoruz. Güzel filmler geliyor. Derken, bir Bergman Haftası başlıyor. İlk film Yaban Çilekleri. Ne lezzetli bir film. Sonra diğer Bergman
Boğaziçi Üniversitesindeki üzücü olaylara odaklanmışken bir gündem konumuz daha oldu: Yeni anayasa.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz” sözleriyle birlikte muhtemel değişiklikler üzerinde tartışmalar alevlendi.
Henüz nasıl değişiklikler düşünüldüğü bilinmiyor. Bol fikir jimnastiği yapılıyor.
Önceki akşam bir kanalda şu sözleri duyduk:
“İktidarla muhalefet daha demokrat bir anayasa üzerinde anlaşırsa iyi olur.”
Bundan böyle temennileri daha sık duyarız. Oysa... Daha demokrat bir düzen için daha demokrat bir anayasaya ihtiyaç yoktur. Bir anayasası olmasına rağmen faşizmin hüküm sürdüğü ülkeler olduğu gibi, İngiltere gibi anayasasız idare edilen ülkeler de vardır. Almanya ve Japonya gibi ülkeler İkinci Dünya Savaşı’nda Amerikan ordusunun hazırlayıp ellerine verdiği anayasalarla yönetilir, kimse şikâyet etmez.
Bir de ferahlatıcı! cümle geçiyor tartışmalar arasında:
“Anayasa’nın ilk dö
Bir tarih sayfası daha kapandı, Cahit Kayra ağabeyimiz 104 yaşında aramızdan ayrıldı...
Bürokrat, milletvekili, bakan, tarihçi, yazar... Bir ömre birçok marifeti sığdıran çok yönlü bir yurtsever idi Cahit Abimiz. Anlatmaya sayfalar yetmez.
Tarihçi Kitabevi’nde 100’üncü yaşını kutlarken yaptığı kısa konuşmada “5 yıl daha yaşamak istediğini” söylemişti bizlere... Yaşayacaktı da... Ömrünü maalesef pandemi ve 65 yaş yasakları kısalttı. Onun alıştığı bir yaşam temposu vardı. Sabahları yürüyüşe çıkar, dönüşte biraz dinlenir, gazeteleri okur, yazı masasına oturur. Akşam 17:00 sularında evden çıkar, Tarihçi Kitabevi’nin yolunu tutardı. Orada akşamları memleket meseleleri konuşulurdu. Cahit Ağabeyin en büyük özelliği dinlemeyi sevmesiydi. Herkesi dinler, kendi söyleyeceğini en sona bırakırdı. Kitaplarını yıllarca Tarihçi Kitabevi bastı ve yaydı. Kitabevi sahibi Necip Azakoğlu ve eşi Nevin Hanım, Cahit Bey’in koruyucu melekleriydi, bir gün olsun yalnız bırakmadılar.
Ne diyorduk, evet... Pandemi
Gazetelerde haber: “Bursa’da koronavirüsü öldüren sprey üretildi.”
Habere göre, hekimlerce geliştirilen ağız ve burun spreyi koronavirüsü 1 dakika içinde öldürüyormuş ve Bursa’da eczanelerde epey zamandır satılıyormuş.
Şu anda tüm dünya bu virüs nedeniyle ölümcül bir salgın yaşıyor. Her gün dünyada binlerce insan ölüyor. Herkes dört gözle ilaç beklerken bizim Bursa’da birkaç doktor bu işi çözmüş! Aşıya bile gerek kalmamış neredeyse!
Ürün Sağlık Bakanlığı’nca ilk etapta gıda takviyesi grubunda ruhsatlandırılmış. Tıbbi cihaz statüsünde burun spreyi ruhsatlanırken, ağız spreyinin ise ruhsat aşamasında olduğu bildirilmiş.
Bu ruhsatlandırma işi bulanık.
Ancak kuşkusuz binlerce Bursalı şu anda eczanelerden bu ilacı alıp kullanıyor.
Ama gariptir... Ne dünya basını, ne ünlü ilaç tekelleri Bursa’ya koşup ilaçla ilgileniyor. Ne de Türkiye’nin geri kalanı ilgili.
Bizim Sağlık Bakanlığı böylesine gündemde olan bir ilaçla ilgili neden
İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir ve çevresinin su ve tarım sorunlarına ilişkin kapsamlı bir stratejik plan hazırlattı. “Başka bir tarım mümkün” başlıklı plan, tohumu yerlileştirmekten su kullanımını düzenlemeye, tarladaki ürünü çoğaltmaktan paketlemeye, nakliyeden pazarlamaya ve ihracata kadar çeşitli aşamalarda yeni düzenlemeleri öngörüyor. Bu süreçte daha az su isteyen ürünlerin ekimine geçilecek, kooperatifleşme desteklenecek. Belediyenin Baysan adlı kuruluşu, özel sektörün risk almadığı veya küçük üreticinin gücünün yetmeyeceği alanlarda gerekli yatırımı yapacak.
Soyer diyor ki:
- Öz kaynaklarımızla Ödemiş’e et işleme tesisi kurduk. Bayındır’a ise dev bir süt işleme fabrikası kuruyoruz. Baysan, 10 bin dönüm arazide susuz yem bitkisi ve hububat ekiminde sözleşmeli alım gerçekleştirecek. Beydağ’dan 100 ton kestane, Ödemiş’ten 300 ton patates satın alacağız.
Başkan Soyer devam ediyor:
Bu gazetede ilk yazımız 26 Ocak 1986 tarihinde yayımlandı. Bugün 35 yıl tamamlanmış oluyor. Bana Cağaloğlu’ndaki binada, rahmetli Turhan Selçuk’un uzun süredir kullanmadığı odayı vermişlerdi. Odaya girince ilk izlenimim temizlik görevlisi hanımların nasıl da güler yüzle ve şevkle çalıştıkları olmuştu. Ardından, Milliyet okurlarının “Hoş geldin” mesajları geldi. Henüz tanışmadığım Halit Kıvanç’ın gönderdiği kocaman çiçek. Camekânlı odamın önünden selam vermeden gelip geçen Haldun Taner’in ilk yazımın yayımlandığı gün kapıdan eğilip, “İyi bir başlangıç yaptınız Melih beyefendi” diyerek yüreklendirişi. Tanıyan tanımayan gazete çalışanlarının “Hayırlı olsun” dilekleri... Bunlar hiç unutamadığım ilk izlenimler.
Gazete köşeleri uzun süre çeşitli desteklerle ayakta kalabilir. Bu sütunun desteği yıllar boyunca okuyucuları oldu. Bunca yıl bize onların uyarıları, teşvikleri, beğenileri, eleştirileri yol gösterdi. Biz bu sütunlarda onların sesi olmaya özen gösterdik,