Levent Köprülü

Aslında ona “fıçı” demesem daha iyi zira daha çok eski bisküvi kutularını andırıyor. Peel P50, “dünyanın en küçük” ve “en yavaş” otomobili. Ancak hayli popüler ve orijinallerini almak için “cüzdan” istiyor!

Pek çok kez benim de yaptığım oldu. Yani bir otomobili görüp de “Buna beş para vermem!” demişliğim vardır... Aslına bakarsanız, “Peel P50” de, çoğu kişi için bu sınıfa girebilir. Zira benim ya da şu ünlü “Top Gear”ın eski sunucularından (şimdiki Grand Tour) Jeremy Clarkson’ın pek de kolay sığabileceği, kullanabileceği cinsten bir otomobil değil. 

Kendimi eski bisküvi kutularına (1970’lerde bakkallarda olurdu, camekanlı ve tenekeden) sokmaya çalışıyormuş gibi hissedebilirim P50 ile... Girsem, bu kez de çıkmam dert olurdu. Nitekim araçtan inmeye çalışırken “P50 ile birlikte” yerlerde yuvarlananları görünce iyice bir ikna olmuşluğum var. Ayrıca sesini duymamak için kulaklık mı takmam gerekirdi bilemedim. Yok, şimdi

Ford Otosan, Ford’un üst yönetiminden önemli misarfirlerini ağırladı. Ford Motor Company CEO’su Jim Farley ve Ticari Araç Bölümü’nün başında bulunan Ted Cannis, bu ziyaretleri sosyal medya hesaplarından da duyurdu.

Son yıllarda yaptığı yatırımlar ve geliştirdiği ürünlerle gerek Türkiye’de gerekse de Ford dünyasında ses getiren işler yapan Ford Otosan, bu nedenle “ilgi mıknatısı” haline geldi. Ford’un Volkswagen ile yaptığı iş birliği kapsamında Transit Custom temelli yeni nesil Transporter’ın yanı sıra şirketin ticari sınıfta neredeyse tüm elektrikli modellerini üretme sorumluluğunu üstlenen Ford Otosan, Romanya’daki fabrikayı da satın almıştı. Bunun yanında Ford Trucks’ın motorundan şanzımanına kadar tüm parçalarının geliştirilmesini de yürüten Ford Otosan, Amerika kıtasına kadar pek çok ticari ve binek araçla ilgili mühendislik çalışmaları yaparak bu alanda da kendisini kanıtlamıştı.

İşte tüm bunların ışığında çalışmalarına devam eden Ford Otosan, geçtiğimiz hafta iki önemli

Güney Kore hükümetinin “yerli otomobil” yarışması sonrası ortaya çıkmıştı. Motoru Mitsubishi, tasarımı Giugiaro, bazı parçaları da Ford’tan geliyordu. O, Hyundai’nin ilk göz ağrısı Pony idi...

Türk otomotiv endüstrisi, bir dönem “ne hikmetse” sürekli olarak Güney Koreli Hyundai ile karşılaştırılıp durdu. “Hyundai gibi bir...” laflarıyla başlayan pek çok cümle kurulduğunu ve bendenizin de bunları hafızama not ettiğimi gayet de net hatırlıyorum.  

Aslında Hyundai, Türk otomotiv endüstrisinin bir “Güney Kore gibi...” olması istendiği için örnek olarak gösteriliyordu. Tabii bir de, Türkiye’de fabrikası olduğu içindi sanırsam. Zira onca üretici vardı dünya çapında... Ama asıl konu, Ju-Yung ve Se-Yung Chung kardeşlerin, Hyundai Motor Company’yi 1967 yılında, yani Otosan ile aynı zamanlarda kurmuş olmasıydı. Otosan, Türkiye’nin ilk seri üretim yerli otomobili “Anadol”u 1966’nın sonunda banttan indirmeye başlamıştı. Ford ile yakın ilişkisi vardı

Bazı otomobiller, özel seri modeller var ki, isimleri öyle tesadüfen verilmemiştir. Kimisi bir mühendisin ya da tasarımcının kimisi de yakın bir müşterinin adıdır aslında...

Geçtiğimiz hafta otomobil dünyası, en çok da “dünyanın en pahalı otomobili” unvanını Ferrari’lerin elinden alan Mercedes’i konuştu... Şimdi “Naaapalım yaaani?” diyebilirsiniz ancak durum o kadar basit değil. Zira 1955 model “Mercedes Benz 300 SLR Uhlenhaut Coupe”, “bugüne kadar satılan en pahalı otomobil” olarak adını tarihe gururla yazdırdı. Dünyada sadece iki adet bulunan ve ikisi de Almanya’daki Mercedes Müzesi’nin mülkiyetinde bulunan araçlardan biri, kapalı davetle yapılan bir açık artırmada tam “135 milyon euro’ya” alıcı buldu. Aracın özel bir koleksiyona satıldığının dışında bir bilgi verilmezken, buradan gelen paranın, Mercedes Vakfı tarafından değerlendirileceği bildirildi.  

Fiyatıyla, daha önce aynı rekoru elinde tutan ve 2018’de 48 milyon dolara alıcı bulan 1962 model Ferrari 250 GTO’yu 3’e

Kafasında yüzlerce proje var. Ürettiği araçların bir kısmı rekorlara imza atarken bir kısmı da sırf zevk için yapılmış. Aralarında çok pahalıları da var, ucuzları da... Yapan kişiyse, Andy Saunders diye biri...

Standart ve herkeste olmayan otomobiller kullanmak pek çok kişinin hayalidir kuşkusuz. Tüm dünyada “tuning” yani “modifiye” şirketlerinin, özel atölyelerin kurulma amacı da budur zaten. Standart bir otomobili, kendi zevklerine göre yeniden şekillendirmek, onu daha da sahiplenmek ve farklı hale sokmak falan, filan... Tabii her zaman ortaya “muhteşem şeyler” çıkmayabiliyor... O zaman da Andy Saunders gibileri, onların “sanat eseri” olduğunu savunabiliyor... 

Kendisini bir “modern heykeltıraş” olarak tanıtan Saunders’in, “otomobil tasarımının Banksy’si” olduğunu iddia edenler bile mevcut. Hani şu yaptığı ilginç eserler birdenbire ortadan kaybolabilen uçuk sanatçıdan bahsediyorum... 

“Eserleri” için “modern sanatın yürüyen temsilcileri” deyimini kullanan ve

Son dönemde inişli-çıkışlı bir seyir izleyen otomotiv ihracatı, geçtiğimiz ay yeniden yükselişe geçti. Nitekim otomotiv endüstrisinin Nisan ihracatı yüzde 11.5 artış ile 2.7 milyar dolar oldu.

Gerek Ukrayna krizi gerekse de çip krizi nedeniyle son dönemde inişli-çıkışlı bir grafik izleyen otomotiv endüstrisi, geçtiğimiz ay yeniden yükselişe geçti. Nitekim Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) verilerine göre, otomotiv endüstrisinin nisan ayı ihracatı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 11.5 artış ile 2.7 milyar dolar oldu.

Aylık bazda bu yılki en yüksek ihracat rakamına ulaşan sektörde, alt ürün gruplarından eşya taşımaya mahsus ticari araçlar ve otobüs-midibüs-minibüs ürün gruplarında, çift haneli artış kaydedildi. Ülkeler arasında ise ABD, Slovenya ve İsrail’e yüksek oranlı ihracat artışları dikkat çekerken, Türkiye ihracatında ikinci sırada yer alan sektörün ihracattan aldığı pay ise yüzde 11.7 oldu.

OİB Yönetim Kurulu Başkanı

ABD’de “basık” otomobillerin yani “lowrider”ların “Mona Lisa”sı kabul edilen “Çingene Gülü”, aynı zamanda Amerikan kültürünün de parçası haline gelen bir otomobil. Yani sıradan bir Chevrolet Impala değil...

Ne yalan söyleyeyim, bazen otomobildeki trendleri, son modayı filan takip etmekte zorlanıyorum! Bundan kastım, otomotiv değil elbette. Halk arasında, gençler arasında yayılan, yolda gördüğüm ancak bahsedilirken kullanılan “terimler” nedeniyle “dumura” uğradığım trendlerden söz ediyorum. Hadi “Bastık iyice” ya da “Altında kürdan durmayacak aga!” gibi terimler, anlayacağınız üzere pek de resmi ve sektörde kabul görmüş “otomotiv anlatımı”nda kullanılan terimler değil. Mesela “spor yay”, “coilover”, “yay kesme”yi anladık da, “soğuk basma”, “sıcak basma” filan duyduğumda “Benimki çift kaşarlı olsun, yağsız!” diyesim gelebilir... Hak verin bana da gençlerrr, takip etmekte zorlanıyorum,

Rusya’nın Avrupa’ya gönderdiği gazı kesmesi ihtimali, büyük oranda bu ülkeden gelen doğal gaza bağımlı Almanya’da panik yaratıyor. Bu konuda en büyük panik içinde olan sektör ise otomotiv.

Ukrayna’da süren savaş nedeniyle ağır yaptırımlara maruz kalan, buna karşılık Avrupa’ya gaz göndermeye devam eden Rusya, kendisine yaptırım uygulayan “dost olmayan ülkelere” ruble ile gaz verme kararı almış, aksi halde kesme tehdidinde bulunmuştu. Bu çerçevede Polonya ve Bulgaristan’a gönderilen gazı kesen Rusya, henüz alternatif yaratamayan Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin yüreğini ağzına getirmişti.

Yüzde 55 ile AB ülkeleri arasında Rus gazına en bağımlı ülkelerin başında gelen Almanya, şimdilik ruble ile ödeme yapmama konusunda ısrarlı.

Ev ve iş yerlerine “tasarruf” çağrısı yapan Alman hükümeti, Rusya gaz göndermeyi keserse, kısıtlamanın ülkedeki sanayi kuruluşlarından başlayacağını söylüyor. Dolayısıyla otomotiv sektörü, “gazsız kalacaklar listesinin başında”