Bülent Ecevit Üniversitesi’nin kısa zamanda gösterdiği gelişme, alternatif ekonomiler arayan kömür diyarı Zonguldak’ın bir üniversite kenti olabileceğini gösteriyor.
İstanbul ve Ankara’ya yakınlığı, yeşili ve deniziyle harika bir doğaya sahip olan Zonguldak, eğitim alanında yaptığı hamleyle kaderi sadece yer altına hapsedilmiş bir kent olmaktan çıkabilir.
Üniversite gençliği, Zonguldak’ın kömür tozuna bulanmış havasını değiştirmiş. Sahil boyunca yerleşmiş kafelerde, gençler kitap okuyor, müzik dinliyor, sinema, tiyatro konuşuyor, siyaseti tartışıyor. Çok değişik illerden ve yurtdışından gelen öğrencileriyle Zonguldak, gençleri yer altında, yaşlıları yer üstünde kaderine razı bir kent görünümünden yavaş yavaş çıkıyor.
Bu gelişmede 1992’de Zonguldak Karaelmas Üniversitesi adıyla kurulan ve sonradan Bülent Ecevit adını alan üniversitenin katkısı büyük.
Hafta içinde Rektör Prof. Dr. Mahmut Özer ve Vekili Prof. Dr. Haluk Güven’in konuğu olarak bir araya geldiğim Bülent Ecevit Üniversitesi’nin öğrencileriyle gazetecilik ve siyaset üzerine söyleştik. Yönelttikleri sorular, gençlerin Türkiye’nin gündemine ne kadar hakim olduklarını gösteriyordu. Kendine güvenli, bilgili,
PKK’nın sürece siyasi açıdan iyi hazırlandığı görülüyor. Bir taraftan Türk kamuoyuna, 30 yıldır Türkiye’yi kana bulayan ayrılıkçı örgüt değilmiş gibi bir propaganda yürütüyor, bir taraftan da Kürt kamuoyuna, silah tehdidi altında hükümetle sıkı bir pazarlık sonucu, “ayrı bir bölgede ayrı bir yönetim” kuracağı propagandasını sürdürüyor.
Hükümetle müzakerede çıtayı en yükseğe koyarak sürece başlayan PKK cephesinin, silahlı grupları yurtdışına çıkardıktan sonra, koşulları kabul edilmedikçe silah bırakmayacağını açıklaması gözden kaçırılmamalı.
PKK’nın Kandil’deki lideri Murat Karayılan, her cümlesinin çalışıldığı anlaşılan konuşmasında taleplerini madde madde saydı.
Karayılan’ın ikinci ve üçüncü aşama diyerek saydığı talepler ile BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın kamuoyuna biraz daha detaylı duyurduğu talepler aynıydı.
Karayılan ve Demirtaş’ın sözleri
Karayılan, silahlarıyla çekildikten sonra, hükümetin ve devletin atacağı adımları bekleyeceklerini söyledi. Bu bekleyiş içinde ikinci aşamada; anayasal reformların, koruculuk, özel tim gibi kurumların kaldırılmasını bekleyeceklerini kaydetti.
Murat Karayılan’ın çekilmeyle ilgili basın toplantısını izlemek üzere bölgeye giden gazetecilerin Kandil eteklerine vardıklarında geçtikleri ilk haber, “Heron’ların keşif uçuşu yaptıkları, bu nedenle toplantının daha geç saatte yapılacağı”na yönelik duyumlar alındığı yönündeydi.
Gazeteciler, Kandil girişinde belediye olarak kullanılan binada beklediler.
Ankara’da ise Karayılan’ın çekilmeyi açıklayacağı gün gerçekten insansız hava araçlarının keşif uçuşu yapıp yapmadıkları sorusunun yanıtı aranıyordu. Ayrıca bir gün önce (önceki gün) F-4 uçaklarının Kandil üzerinde keşif uçuşu yaptıkları haberleri veriliyordu.
Heron’lar değil
Gazetecilerin Kandil’deki bekleyişi sürerken, askeri kaynaklara, Kandil üzerinde Heron’ların uçup uçmadığını sordum. Aldığım yanıt şöyleydi:
“Heron’lar değil Predator’ler uçtu. Dün de (önceki gün) F-4’lerle keşif uçuşları gerçekleştirildi.”
TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in evsahipliği yaptığı resepsiyonda ağırlıklı konu PKK’lıların çekilmesi ve TSK’nın tutumuydu.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, babasını kaybettiği için resepsiyona katılamadı, kuvvet komutanları ise tam kadro oradaydı. Genelkurmay Başkanı’nın babası emekli Albay Seyfettin Özel, hem oğlu Necdet Özel’in hem de Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu’nun Harp Okulu’ndaki komutanı olduğu için sohbet oradan açıldı.
Komutan Seyfettin Özel
Kıvrıkoğlu, “Necdet Özel ile ben sınıf arkadaşıyız” diyerek başladığı sohbeti şöyle sürdürdü: “Biz Harp Okulu’nda öğrenci iken Seyfettin Albay bizim komutanımızdı. Alay Komutan Yardımcımızdı. Çok saygı duyduğumuz komutanımız ve hocamızdı. Özellikle Menteş Kampı’ndaki eğitimlerde bize komutanlık yaptığı günleri unutamam.”
Kıvrıkoğlu Paşa, daha sonra EDOK Komutanı Orgeneral Servet Yörük’e dönerek, “Senin de komutanındı değil mi?” diye sordu. Yörük Paşa da, “Sizden 1 yıl sonra da bize komutanlık yaptı” yanıtını verdi.
Kıvrıkoğlu Paşa, Seyfettin Albay’ın çok iyi bir komutan ve eğitmen olduğunu belirtirken, “Oğlunu kayırır mıydı” sorusu üzerine de, “Kesinlikle hayır. Biz yanına bile gidemezdik.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladık. Türkiye Büyük Millet Meclisi bir çok yönüyle dünyada eşi olmayan bir meclistir.
Büyük Atatürk’ün önderliğinde 23 Nisan 1920’de açılan Meclis Ulusal Kurtuluş Savaşı yönetmiş tek meclistir. Bu nedenle Gazi Meclis’tir.
Atatürk, başkomutan olarak Kurtuluş Savaşı’nı bu Meclis’ten aldığı yetkiyle yürütmüş ve zafere ulaştırmıştır.
Atatürk’ün Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı Meclis yetkisine dayanarak vermesi, ulusal egemenliğin millete ait olduğunu tüm dünyaya kanıtladığı gibi cumhuriyetin ve demokrasinin de habercisidir.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı yürütürken sadece milletten güç almış, iradesini temsil eden Meclis’e dayandırmıştır.
Anadolu’yu işgal eden emperyalist devletlerden güç almamış, onların dayatmalarına da tavsiyelerine de karşı çıkmış ve Sevr’i yırtıp atmıştır.
“Yabancıların tavsiyeleriyle yükselmiş hiçbir istiklal yoktur, tarih böyle bir olay kaydetmemiştir” diyerek, tüm mazlum uluslara önderlik etmiştir.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlayalım ve neyi kutladığımıza bir bakalım...
23 Nisan’larda üç bayramı birden kutluyoruz.
23 Nisan 1920’de Meclis’in açılış günü, bir yıl sonra 23 Nisan Milli Bayramı ilan edildi.
Birinci olarak bu bayramı kutluyoruz.
Sonra 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırıldı.
23 Nisan’da ikinci bayram olarak bunu kutluyoruz.
Üçüncü bayram olarak da Atatürk’ün öncülüğü ve himayesinde Çocuk Esirgeme Kurumu’nun 1927’de ilan ettiği Çocuk Bayramı’nı kutluyoruz.
Yüksek yargı ve merkezi denetim organlarından sonra sıra Sayıştay’a geldi.
İktidarın TBMM’ye sunduğu yeni Sayıştay yasa teklifi, bu kurumun yapısını, işlevini ve etkinliğini önemli ölçüde törpüleyecek gibi görünüyor.
Her yeni yasayla denetim ve yargı işlevi açısından biraz daha kötüye giden Sayıştay’ın, yeni teklifin yasalaşması halinde iyice felç olma riski çok yüksek.
Sayıştay, Türkiye Cumhuriyeti’nin en köklü anayasal kurumlarından biriydi. 151 yıllık bir tarihe sahip olan Sayıştay anayasal güvence, bağımsızlık, yolsuzluk ve usulsüzlüklerin ortaya çıkarılması ve önlenmesi, yasaların uygulanması, bütçenin denetimi, idarenin eğitilmesi, 1996 yılından yeni Sayıştay Yasası yürürlüğe girene değin sürdürdüğü performans denetimiyle, dünya sayıştayları arasında ağırlıklı bir yere sahipti. Türk Sayıştay’ı performans denetimi alanında, Dünya Sayıştaylar Birliği, INTOSAI adına uluslararası denetim standartlarını belirleyecek kadar güven duyulan bir kurumdu.
Sayıştay’ın TBMM adına, siyasi otoritenin etki alanı dışında, etkin denetim, yargılama ve raporlama yapmasına olanak sağlayan 832 sayılı yasanın kaldırılmasından sonra düzenlenen yeni teşkilat yasaları Sayıştay’ı geriye
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Abdullah Öcalan’la yürütülen sürece yönelttiği eleştirileri, “CHP barış istemiyor, kanın durmasını istemiyor, terörün bitmesini istemiyor” diye yorumlamak, hatta mahkum etmek doğru değil.
Kılıçdaroğlu ve CHP’yi, “bir çözüm önerisi yok” diyerek suçlamak da gerçeğe uymuyor.
İki nedenle:
Birincisi, ana muhalefet partisi olarak CHP’nin süreci yakından izlemesi, eleştirmesi, itirazda bulunması, bazı kaygılar taşıması, kendi önerilerini gündeme getirmesi doğaldır.
CHP’nin önerileri
Kılıçdaroğlu’nun parti grup konuşmasında dile getirdiği 16 maddelik paket, üzerinde iktidarın da düşünmesi gereken, terör ve Kürt sorununun çözümüne önemli katkı sağlayabilecek nitelikte öneriler içeriyor.