İsmail Özcan / Eğitimci/Yazar
Afganistan ve Taliban, ABD’nin Haziran 2021’de Afganistan’ı terk edeceğini açıklamasından sonra dünya gündeminin ön sıralarına oturmuştu. ABD’nin bu sözünün gereği olarak 31 Ağustos 2021’de Afganistan’dan tam olarak ayrılmasından birkaç hafta önce de ülke bütünüyle Taliban’ın eline geçmişti. Şu anda Afganistan’ın tek hâkimi haline gelen ve yeni bir hükümet kuran Taliban, daha uzun zaman hem kendisini hem de ülkesini dünya gündeminin ilk sıralarında tutmaya devam edecektir.
Verdiği mücadeleyle Taliban’ın Afganistan’a bağımsızlık kazandırdığını öne sürerek ülkemizden ve dünyadan kendisine olumlu bakan küçük bir azınlık dışında Türkiye’nin ve uygar dünyanın insanlarının ezici çoğunluğunun bakışı son derece olumsuz ve ümitsizdir. Afgan halkına, fakat bilhassa Afgan kadınlarına acıyan, onlar adına derinden üzüntü duyan bir bakıştır. Çünkü Taliban bu bakışa hak kazandıran her yönden çok kötü, daha da kötüsü 2001’deki ABD işgalinden önce ülkesinde 5-6 yıllık tek başına egemenliğinde kadınlara yönelik olarak yarattığı mağduriyetler ve zulümlerle dolu bir sicile sahip.
Dünyadaki bütün bağımsızlık hareketlerinin, amaçlarına ulaştıklarında toplumlarına ve dünyaya verdikleri en güçlü mesaj; özgürlük, eşitlik, içte ve dışta uzlaşma ve adil bir yönetim mesajıdır. Taliban bunları asla telaffuz etmedi; yalnızca güçlü, inandırıcı bir vurguyla değil de rüşvet-i kelam kabilinden kadınlara geçmiştekinden biraz daha iyi davranacağını ifade etti. Bu da çok haklı olarak hiçbir ülke ve toplum tarafından ciddiye alınmadı, inandırıcı bulunmadı.
Taliban’ın en büyük çıkmazı, ülkede anti-laik, yani şeriata dayalı bir rejim kurmaktaki ısrarı ve kararlılığıdır. Uygulamakta kararlı olduğu şeriat rejiminin hiçbir açıdan çağdaş dünyanın ve insanlığın ulaştığı aydınlığa, modernliğe uygun anlayışla bağdaşmadığının umurunda bile olmamasıdır. Bu kadar önemli bir yanlışı da başka birçok İslamcı hareket gibi şeriat eşittir İslam olduğuna inanmasıdır. Hâlbuki en baştan beri hiçbir zaman şeriat eşittir İslam olamamıştır. İslam hiçbir kayıt ve şart altında zulüm ve haksızlığa izin vermez, göz yummaz. Adalet İslam’ın olmazsa olmazıdır. Şeriat rejimlerinde ise adalet değil; zulüm ve haksızlık, kan, kin ve gözyaşı geçerli olmuştur. Şeriat, İslam değil, İslam’ın her çağda halifelerin, padişahların, yöneticilerin ihtiyaç ve çıkarlarına, mezheplerin bakış açılarına göre yorumlanmasıyla verilmiş fetvalar bütünüdür.
Henüz ilk çeyreğinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda ve sonrasında laikliği esas almamış bir yönetimin yönettiği topluma barış ve huzur getirmesi mümkün değildir. Zamanımızın yönetim modeli özgürlükçü demokrasidir. Bu demokrasinin temeli ise laikliktir. Laiklik olmadan hiçbir toplumun bireyleri eşit ve özgür olamaz. Laiklik, modern toplumlarda eşitliğin ve özgürlüğün olmazsa olmaz aracıdır. Taliban’ın ise böyle bir derdi, tercihi söz konusu değildir. Bu nedenle önümüzdeki dönemde hiç kimse Afganistan’da bir sükûnet beklemiyor. Beklenti hiç istenmediği halde bir kaostur, kargaşadır. Bundan bütün Afgan toplumu zarar görecektir. En çok zararı da Afgan kadını görecektir.
Dünyada şu anda bu çağdışı anlayışın eline terk edilmiş Afgan kadını kadar mağdur, mazlum bir kadın topluluğu yoktur. Bütün uygar dünya ve özellikle bu dünyanın kadınları gerici Taliban rejiminin inisiyatifine terk edilmiş Afgan kadınına sahip çıkmak, onların en başta yaşam hakları olmak üzere eşitlik, özgürlük, eğitim öğretim ve kamusal alanda yer alma haklarını savunmak görevindedir. Çünkü Taliban rejiminin laikliğe evrilmesi ümidi yoktur. Laiklik olmayan bir toplumda kadınların haklarına kavuştuğu görülmemiştir. İşte bunun için Afgan kadınlarının, layık oldukları haklara kavuşamasa bile itilip kakılmaması, aşağılanmaması, zulme maruz kalmaması için dışarıdan çok iyi izlenmesi ve kendilerine sahip çıkılması gerekir.
En başta Müslüman ülkeler bilmelidirler ki, laikliğin olmadığı bir dünyada kadınların eşitlik, özgürlük, eğitim ve statü sahibi olmak gibi haklarını elde etmeleri hayaldir.