Prof. Dr. Uğur ÇEVİK - Yapay zekâ, nesnelerin interneti, dijital sağlık, artırılmış gerçeklik, robotik, siber güvenlik, nanoteknoloji, otonom araçlar, büyük veri, kuantum bilgisayarlar ve onlarcası… Bu kavramları hepimiz ya internet sayfalarında okumuş ya da televizyon tartışmalarında ve haberlerinde duymuşuzdur. Fakat, tahminim odur ki, çoğumuzun hayatımızın neresinde oldukları veya yakın gelecekte neresinde olacaklarıyla ilgili yeterince bilgisi yoktur. Acaba bu teknolojiler hayatımızı kolaylaştıracak mı, yoksa yeni sorunlar mı yaratacak?
Kuantum bilgisayarla başlayalım öncelikle… 1981 senesinde kuantum bilgisayar fikrini ortaya atan Paul Beniof’tan kısa süre sonra ilk kuantum bilgisayarlar, 1999’da, piyasaya çıktı. Günümüzde Google, Honeywell, IBM, Toshiba, Alibaba ve Baidu gibi büyük kuruluşlar bu alana büyük yatırım yapıyorlar.
Kuantum çözümleri
Son olarak da İngiltere Savunma Bakanlığı, teknoloji şirketi Orca Bilişim ile yaptığı iş birliği sonucu, bakanlıkta kuantum bilgisayarı kullanmaya başladı. Aslında kuantum fiziğinde ilerleme yaşanması ve teknolojik gelişmelerin artması günlük hayatta kuantum bilgisayarların kullanılması fikrini yaygınlaştırdı. Diğer taraftan, günümüzdeki klasik hesaplama zorluklarına karşı kuantum çözümleri ön plana çıktı...
Peki de, nedir o zaman günümüz bilgisayarları ile kuantum bilgisayarlar arasındaki fark? Oyun oynarken mi avantaj sağlayacaklar yoksa daha mı hızlı hesaplama yapacaklar? Kuantum bilgisayarlar ile bugün hepimizin kullandığı geleneksel transistör bilgisayarları (bilimsel terminolojide öyle deniyor) arasındaki temel fark, veriyi ele alma yöntemleridir. Klasik bilgisayarlar, 0’lar ve 1’lerden oluşan diziler hâlinde bilgi depolarlar. Bu sayılarla ekranda gördüğünüz bütün o bilgiler oluşur, videolar izlenir, resimler görüntülenir. Her 0 ve 1’in bulunduğu birime bit diyoruz (biz bilim insanları öyle diyor yani) ; işte o bitler içerisindeki değer 0 ile 1 arasında değiştirilerek bilgi depolanır. Kuantum bilgisayarlar ise, klasik bilgisayarların aksine bit birimlerini kullanmazlar. Bunun yerine onlar kuantum bitleri veya kısaca kübit adı verilen birimlerle bilgi depolarlar. Her kübit, 1 veya 0 ile ayarlanabileceği gibi, aynı anda 1 ve 0 ile de ayarlanabilir. İşte bu minik fark da onları günümüzün alışılmış bilgisayarlarından ayırır. ve Bir kuantum bilgisayarı karmaşık problemleri en güçlü geleneksel cihazdan bile çok daha hızlı biçimde çözebilir. “Nasıl?” derseniz; Google, kuantum makinesi Sycamore’un sıradan bir süper bilgisayarın 10 bin yılda çözebileceği hesaplamayı 3 dakikadan biraz uzun bir sürede yapabildiğini iddia ediyor. O kadar yani.
Kuantum bilgisayarların gelişmesi ile yapay zekâ konusunda da ciddi bir farklılık oluşacağını söylemek tuhaf olmayacaktır. Öyle ki, çok büyük bilgi yığınlarını işleme kapasitesine sahip olan bu bilgisayarların, makine öğrenimi olarak bilinen sistemlerin geliştirilmesinde önemli rol oynayacakları kuşkusuz bizi şaşırtmamalıdır. 1950’lerde Alan Turing’in “Makineler düşünebilir mi?” sorusuyla ortaya çıkan “makine öğrenmesi” kavramından hemen sonra John McCarthy tarafından Yapay Zekâ terimi 1956’da ilk kez kullanılmıştır.
Yapay zekâyı, bilgisayar sisteminin öğrenme ve sorun çözme gibi insan benzeri bilişsel işlevleri taklit edebilme becerisi olarak tanımlayacak olursak, bu konuda bilgisayarın işlem kapasitesinin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkacaktır. Bilgisayara öğrettiğiniz ya da öğretebildiğiniz kadarıyla yapay zekânın kapasitesi artacağından ilgili teknoloji firmaları sadece daha büyük değil, aynı zamanda makine öğrenmesini de kapsayacak tipte bilgisayarlar üretmeye çalışmaktadırlar. Tüm bunların sonucunda, insansı yapıların oluşması her ne kadar bizleri düşündürse de günlük hayatımızda birçok yeniliğe ve değişikliğe yol açacağı aşikârdır.
Bunlarla kısıtlı değil
Tabii yapay zekâ çözümleri sadece bunlarla kısıtlı değil. Pandemi ile hayatımıza giren dijital yaşamın ve kişisel verilerin korunması ve geliştirilmesi açısından ayrı bir önem arz etmektedir. Böylece, her zaman ve her yerde herkes için verilere dayanan hizmetlerin ve kaynakların tam zamanlı kullanılabilirliği söz konusu olmaktadır.
Görüldüğü gibi, teknoloji baş döndürücü bir hızla hayatımıza ya yön veriyor ya da hayatımızı kolay yaşanır kılıyor. Ama hızına yetişmekte zorlandığımız bu teknolojiler gelecekte nereye evrilecek, işte onu da zamanla göreceğiz.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024