Dr. Cavid Veliyev - dusunce@milliyet.com.tr
12 Kasım 2021`de İstanbul`da düzenlenen sonuncu Türk Konseyi`nin zirve toplantısı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`ın ev sahipliğinde yapıldı ve toplantıda önemli kararlar alınarak yeni bir aşamaya geçildi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev`in “doğal müttefikler” olarak tanımladığı devletlerin toplandığı zirvenin en önemli kararları şunlar oldu: 2009 Nahçıvan antlaşması ile kurulan Türkçe Konuşan Ülkeler Konseyi`nin ismi Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) olarak değiştirildi, Türkmenistan gözlemci üye oldu, gözlemci üyeliğin çerçevesi belirlendi ve Türk olmayan devletler için ortaklık statüsü geliştirildi, TDT`nin bir alt kurumu olan Aksakallar Konseyi`nin statüsü artırıldı, “Türk Dünyası 2040 Vizyon” belgesi kabul edildi. Zirvenin en önemli gelişmelerinden biri dönem başkanlığını devralan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Karabağ Zaferi nedeniyle “muzaffer başkomutan” olarak ithaf ettiği Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev`e Türk Dünyasının Yüksek Nişanını takti etmesi oldu.
Zirvede alınan kararların önemi
Yaşanan süreçleri yakinen izleyenler bilir ki, İstanbul zirvesinde alınan kararlar son bir yıldır Türk Konseyi`nin gündemindeydi. Bunun da ötesinde özellikle Azerbaycan`ın başarılı bir dönem başkanlığı yapmış olması ve İkinci Karabağ Savaşı`nın Azerbaycan`ın zaferi ile sonuçlanması Türk Konsey`ine ilgiyi artırmıştı. Karabağ zaferinin Türk Konseyi açısından birçok önemi oldu. Azerbaycan`ın dönem başkanlığında gelen zafer 30 yıllık adaletsizliğe son verdi. Konseyin dört kurucu üyesinden ikisi olan Azerbaycan-Türkiye iş birliği bu zaferin mimarı oldu. Savaş sırasında ve sonrasında Türk Şurası üye devletleri sadece toprağı işgal edilen Azerbaycan`ı desteklemediler, aynı zamanda savaşta zafer kazanan tarafta oldular. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul zirvesinde bu zaferi “bütün Türk dünyasının zaferi” olarak değerlendirdi. İstanbul zirvesinde üye devletlerin başkanlarının imzası ile Cumhurbaşkanı İlham Aliyev`e Türk Dünyasının Yüksek Nişanı verilerek Karabağ zaferine sahip çıktılar. Böylece savaş sonrası bölgede devam eden diplomatik bilek güreşinde Azerbaycan`ın yanında olarak Bakü`nün askeri zaferine diplomatik olarak gölge salmak isteyen Ermenistan`a ve onun müttefiklerine karşı mesaj vermiş oldular.
Azerbaycan`ın Karabağ zaferi Türk Konsey`ine ilgiyi artırdı. Böylece Kore`den Ukrayna`ya ve Rusya`ya kadar birçok devlet Türk Konseyi ile iş birliği yapmanın yollarını aradı. Türk Konseyi İstanbul zirvesinde sadece Türkmenistan`a gözlemci olarak kapılarını açarak böylece resmi dili Türkçe olan devletlerle sınırlanmış oldu. Fakat aynı zamanda ortaklık statüsü oluşturarak diğer devlet ve örgütlerle iş birliğine açık olduğunu göstermiş oldu.
Son bir yılda Türk Konseyi`ne ilgiliyi artıran Türkmenistan`ın gözlemci üye olup olmayacağına ilişkin müzakerelerdi. Türkmenistan gözlemci olarak hem tartışmalara son verdi, hem de TDT`i yeni bir aşamaya geçti. Türkiye-Türkmenistan-Azerbaycan arasında son birkaç yıldır yürütülen üçlü diplomasi ve Hazar denizinde uzun yıllardır tartışma konusu olan enerji kaynakları konusunda anlaşmanın Azerbaycan-Türkmenistan arasında imzalanması Türkmenistan`ı Konsey`e yakınlaştırdı. Orta Asya`da son yıllarda artan jeopolitik rekabet açısından baktığımız zaman Türk Devletleri Teşkilatına Özbekistan (üye) ve Türkmenistan`ın (gözlemci) olarak katılması taraflarını belli etmesi anlamına gelmektedir. Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev döneminde Özbekistan taleplere rağmen Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGÖA) ile anlaşma imzalamayarak 2019 Bakü zirvesinde Türk Konseyi`ne üye olmuştu. Türkmenistan BM düzeyinde tarafsız bir ülke konumundadır ve hatta Bağımsız Devletler Topluluğundaki (BDT) üyelik statüsünü bir adım aşağı indirerek, İstanbul zirvesinde Türk Devletleri Teşkilatı`na gözlemci üye oldu.
Zirvede en önemli kararlardan biri de devlet ve örgütler için yeni bir iş birliği imkanı açan “ortaklık” statüsü geliştirildi. Bunun iki amacı olabilir. Birincisi son bir yıldır Türk Konsey`ine resmi dili Türkçe olmayan ülkelerin ilgisi artmıştı ve bu ülkeleri üye ve gözlemci olarak değil, ortak olarak değerlendirmeğe karar vermiştir. İkincisi bu iş birliği “Türk Dünyası 2040 Vizyon” belgesinde de belirtildiği üzere TDT`nin güvenilir bir uluslararası aktör olarak görünürlüğünü ve tesirini artırmak amacıyla örgütler ve üçüncü devletlerle iş birliği yapmaktadır.
Zirvede kabul gören “Türk Dünyası 2040 Vizyon” belgesi 2009 yılı Nahçıvan Antlaşması kadar önemlidir, çünkü bundan sonra TDT`nin hedef ve gelişme yolunu belirlemektedir. Vizyon belgesi TDT`nin 2040`a kadar iş birliği alanlarını dört ana başlıkta belirlemektedir: siyasi ve güvenlik alanında, ekonomi ve sektörel, halklar arası işbirliği ve üçüncü taraflarla iş birliği özellikle uluslararası örgütler ve devletlerle.
Teşkilat olması ne anlam ifade ediyor?
Aslında Türk Konseyi son birkaç yıldır teşkilat olarak faaliyet gösterdiği için isim değişikliği sadece malumun ilanı oldu. Fakat bu isim değişikliği ile birlikte TDT`den beklentiler artmış oldu. Ayrıca bu isim değişikliği ile sadece bir kültürel ve tarih odaklı çalşmalar yapan örgüt olmaktan ziyade bölgesel jeopolitik süreçleri etkileyecek, rol alacak ve kendi koruma alanını kuran bir örgüt olma yolunda ilerlediğinin mesajını verdi. Bölgesel konularda iddialı bir örgüte dönüştüğünü İstanbul Bildirisi`nden görmek mümkündür.
Üye devletlerin Kıbrıs`ın Türk halkıyla dayanışma halinde olduğunu ve adada temel ve eşit haklarının tanınmasının güvence altına alınması gerektiğini vurgulayarak bu konuda Türkiye`nin tezine destek vermek yoluyla, Macaristan’ın Vişegrad Grubu başkanlığı döneminde Türk devletleri ve Vişegrad Grubu`nun Devlet Başkanları ortak zirvesinin toplanması önerisini desteklediler ve gelecekte Orta Asya+Güney Kafkasya platformunun kurulması hedeflenmektedir. Ayrıca bildiride Afganistan sorununa da değinilerek TDT`nin tutumunu ortaya koydular.
Sonuç olarak düşünce kökeni 100 yıl önceye dayanan Türk devletleri arasında ilişkilerin kurumsallaşması İstanbul zirvesinde teşkilata dönüşerek ondan olan beklentiyi yükseltti. TDT`nin küresel politikanın ölü doğmuş teşkilatlar yığınına dönüştüğü bir dönemde dünyaya istikrar, işbirliği ve refah getirecek model teşkilat olması beklenmektedir. “Türk Dünyası 2040 Vizyon” belgesi bu yönde önemli bir yol haritasıdır.