Bilgay Duman - Irak’ta 10 Ekim 2021’de düzenlenen parlamento seçimlerinden bu yana ülkede yeni hükümet kurulabilmiş değil. Aslında bu geçen 10 aylık süre, Irak için çok da sayılmaz. Zira bundan önceki dönemlerde de 9-10 ayı bulan hükümet kurma süreçleriyle karşılaşılmıştı. Bu noktada Iraklıların süre konusunu dert etmediklerini söyleyebiliriz. Mevcut hükümet, zaten bir biçimde günlük işleri götürebiliyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde yeni hükümet olmaması nedeniyle hazırlanamayan bütçe yerine günlük işleri devam ettirebilmek için “Gıda Güvenliği Yasası” çıkartılmış, vilayetlere bu yasa üzerinden bütçe dağıtımı yapılmıştı.
Yine de yeni hükümetin kurulamaması siyasi gerginliği artırdığından, ülkedeki istikrarsızlık da perçinleniyor. Bu anlamıyla Irak’taki mevcut süreç, ülkenin geleceği açısından son derece kritik. Zira bu süreçte Irak siyasetinin yürütücü gücü olan ve başbakanın içlerinden seçildiği Şiiler arasında büyük bir gerginlik söz konusu.
Irak’ta yazılı uygulama olmasa da başbakanın Şiilerden, parlamento başkanının Sünniler, cumhurbaşkanının da Kürtlerden seçildiği bir siyasal teamül v ar. Hatta bunun, aynı zamanda “yönetimsel bir dengeye” dönüştüğünü de söylemek mümkün. Bu noktada Şiiler arasındaki çekişmenin derinleşmesi, hükümet kurma sürecini de doğrudan baltalıyor. 2021 seçimlerinde 73 milletvekiliyle en fazla sandalyeye sahip olan Sadr Hareketi’nin lideri Mukteda es-Sadr’ın, hükümeti kurmakta başarılı olamaması, Sadr Hareketi milletvekillerinin istifası sonrası siyasi süreçten çekilmesiyle, hükümet kurma inisiyatifi İran’a yakın gruplardan oluşan Şii Koordinasyon Çerçevesi’ne geçti.
Ses kayıtları çıktı
Bununla birlikte hem hükümet kurma sürecinin başat aktörleri olarak ortaya çıkan, Şii siyasetinin önemli iki lideri arasında geçmişten gelen “kişisel kavganın”, tekrar gün yüzüne çıkması uzlaşıyı da zorlaştırmış görünüyor. Kanun Devleti Koalisyonu lideri ve eski başbakanlardan Nuri el-Maliki’ye ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarının ortaya çıkması, kayıtlarda Sadr’ın İngilizlerin kuklası olmakla itham edilmesi, Sadr ve Maliki arasındaki gerilimi artırdı. Zira iki lider Maliki’nin başbakanlığı döneminde de karşıya karşıya gelmişti.
Ses kayıtlarına yanıt olarak takipçilerine 15 Temmuz’da Cuma namazında bir araya gelme çağrısı yapan Sadr, mesajını kitlesine ulaştırdı. Sadr’ın, mesajında, yolsuzluklarla anılan Maliki’ye atıf yaparak yeni hükümette yolsuzluk yapan siyasetçilerin yer almaması, bu kişilerin cezalandırılması çağrısı yapması dikkat çekmişti. Son olarak Sadr Hareketi taraftarları, hükümet binalarının bulunduğu Bağdat’taki “Yeşil Bölge” denilen alanda protesto gösterileri düzenledi ve kısa süreliğine de olsa parlamentoya girerek burayı ele geçirdi. Daha sonra Sadr’ın “Mesajınızı verdiniz, çekilin” çağrısıyla bina boşaltıldı.
Bu gösteri, Sadr’ın kendisini hatırlatma çabası olarak algılandı. Zira Şii Koordinasyon Çerçevesi, kendi içerisinde bir komisyon kurarak 5 kişilik aday listesi oluşturdu ve bunlar arasından eski bakan Muhammed Şiya Sudani’yi başbakan adayı olarak belirledi. Bu noktada Kürtlerin cumhurbaşkanı adaylığı konusundaki anlaşmazlıklarına rağmen, Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin cumhurbaşkanı seçmek üzere parlamentoyu toplama kararı alması, Sadr’ı ön alıcı bir adım atmaya zorlamış görünüyor.
‘Oyun bozucu’ rolü
Sadr açısından Irak’ta rüzgarın tersine döndüğünü söylemek mümkün. Zira Sadr, siyasi süreçten çekildikten sonra Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin ortak aday üzerinde anlaşamayacağını düşünüp, bu yapıya hükümeti kurması için baskı yapıyordu. Sadr’ın amacının, seçimlerde kaybeden taraf olarak görünen Şii Koordinasyon Çerçevesi içerisindeki diğer Şii grupları başarısız gösterip, Şii tabanındaki gücünü artırmak olduğu söylenebilir. Sadr kendi kuramadığı hükümeti, başkasının da kurmasını istemiyor. Ancak bu hamlesi, kendi “bağlı” tabanı dışındakiler için “irite edici” bir faktöre dönüşebilir. Sonuçta Sadr’ın, “oyun kurucu” aktörden “oyun bozucu” aktöre dönüştüğünü söylemek mümkün.
Sadr taraftarlarının, özellikle bakanlık yaptığı dönemlerde her kesimden takdir gören ve hakkında yolsuzluk iddiası bulunmayan nadir siyasetçilerden olan Sudani gibi bir adaya bile yüksek sesle itiraz etmesi antipatik kaçıyor ve Sadr’ın siyasi süreci kişiselleştirdiği algısını ortaya çıkarıyor. Zira Sudani’nin, daha önceki başbakanların aksine Irak’tan başka hiçbir ülkenin vatandaşlığı yok. Ayrıca bugüne kadar hiçbir dönemde Irak’tan dışarıya çıkmamış. Bu anlamıyla “milli” bir isim gibi. Öte yandan Nuri el-Maliki’ye yakın olarak lanse edilse bile, Dava Partisi’nden ayırılıp Fırateyn Akımı’nı kurmuş ve yenilikçi söylemler benimsemişti...
Bu noktada Sadr’ın önündeki seçenekler daralıyor. Sadr treni kaçırdığının farkında.
Elindeki büyük fırsatı da geri tepti. Biraz daha ılımlı olabilseydi hükümeti kurabilirdi. Mevcut durumda sokak hareketleriyle
hükümet kurma sürecini baltalayabilir veya kurulsa da 2019’daki protesto gösterilerinde olduğu gibi hükümeti zorlayabilir. Ancak bu seçenekler Sadr ve Irak için ne kadar faydalı? Sadrcıların son gösterilerinden sonra Nuri el-Maliki’nin elinde silahla medyaya servis ettiği pozlara bakılırsa, çatışma ihtimalini de dikkate almak gerekiyor. Ancak ekonomiden siyasete pek çok sorunla uğraşan Irak’ın yeni bir çatışmayı kaldırması mümkün olmayabilir.