Prof. Dr. Cengiz Kuday
Atatürk yurt kurtarıcılığının yanı sıra birbiri ardına devrimlerini gerçekleştirmiştir.
O zamanki Birinci Meclis çoğunluğunun bu devrimlere inanmadıkları; karşı olduğu bilinirken Atatürk ne düşünüyor idi; gayesi ne idi. Medreseden yetişme şeriatçıların vicdanları üzerindeki egemenliği yıkıp laik bir devlet sistemine girmedikçe; dünya işçilerini yalnız akıl yolu ile çözüp çevirmedikçe dini sadece Tanrı ile kulu arasında bir vicdan işi olarak bırakmadıkça, baştaki istibdat yıkılsa bile Tanrı adına toplumu hükmü altına tutan geri medrese şeriatçılığının yarattığı yığın despotluğu önlenmedikçe, eğitim sistemi laik müspet ilimlere dayanan eğitimle değişmedikçe, toplumu değiştirmeye, ilerlemeye, kalkındırmaya vicdan ve akıl hürriyet yolundan siyasi hürriyete kavuşturmaya, resmi devamlı ve kararlı bir hürriyet resmi yapmaya imkan yoktur.
Atatürk’ün amacı devrimciliği köylere yaymak; din görevlilerini de bu düşünce tarzında yetiştirmekti.
Atatürk sonrası gelen idareciler bu görevi yeterince yerine getirmemiş; cumhuriyet devrinde yetişen aydın kuşaklara mal edilememiştir.
Zihniyet dönüşümü
Atatürk devrimci idi. Anadolu’yu tek bir millet bütünlüğünün yurdu yuvası olmasını istemiş idi. Atatürk bize akıldan başka bir yol gösterici bırakmamıştır. Eğitim, hukuk birliği, laikliği sarsacak her şey Atatürkçülüğe ihanettir. Bu ihanet maalesef Atatürk öldüğünden beri yapılagelmiştir. Ve yapılagelmektedir.
Neden böyle olmuştur? Sebepleri pek çoktur.
20’li yılların sonunda gelindiğinde, Atatürk, yasalar bağlamında laiklik doğrultusunda yapılan düzenlemelerin ülke insanının zihinsel yapısını değiştirmekte yeterli olmadığını gördü: O’na göre Anadolu insanı yüzyıllardır geleneksel bir yaşam sürmüş, kültür kodları sürgit devam etmiş, değişime uğramamıştır.
Bu koşullarda reformun yasaları çoğu kez kağıt üzerinde kalmış oluyordu. Geçmişle bağı koparmak için çok daha köklü dönüşümlere ihtiyaç vardı. Bu bunalım dönemlerinde ülke insanı geçmişe öykünecek ve devrimin tüm kazanımlarını sorgulayacaktı. Ve maalesef öyle oldu. Hukuk devrimi, giyim kuşam, takvim ve diğer tüm devrimsel atılımlar insanın günlük yaşamını kısmen etkilemişti. Buna rağmen zihniyet dönüşümü için hukukun ötesinde köklü değişikliklere gerek duyuluyordu.
Kısa ama geniş hayat
Atatürk’ün yaşam müddeti kısa sürdü. Fakat hayatın genişliği; uzunluğundan çok önemlidir.
Atatürk bu kısa fakat geniş hayat süresine bu gün ancak anlayabildiğimiz devrimleri sığdırdı.
Devrimler 1947 yılından itibaren örselenmeye başladı. Biz bunları göremedik.
İbni- Sina’nın bir sözü vardır. “Hiç kimse görmek istemeyen kadar kör olamaz.”
Anmaları; resmi bayramlar her geçen gün daha az heyecan ve umursamazlıkla geçiştirdik.
Fakat bu gün bayramlar anmalar farklı şekilde hayatımıza girdi. Daha coşkulu ve bilinçli yapıyoruz.
Neden?
Elindekinin kıymetini ancak kaybedince anlarsınız. En karanlık an; şafaktan önceki karanlıktır.
Unutmayalım. Hurafeleri gerçek gibi öğretmek olabilecek en korkunç şeydir. Bu sarmallardan kurtulduğumuz an tekrar Atatürk’ün çağdaşlaşma yoluna döneriz ve döneceğiz. Şafağı göreceğiz.
“Bir zaman gelir, beni unutmak ve unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerimi inkar edenler ve beni yerenler çıkabilir. Fakat ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidir ki bu fikirler Hint’ten, Mısırdan döner dolaşır yine gelir feyizli neticeleri kalpleri doldurur.”