Tarihe geçecek ve uzun süre konuşulacak bir maç izledik dün akşam. MHK’nin yeni prensi FIFA kokartlı hakem Deniz Ateş Bitnel, kuşkusuz geceye damga vuran isim oldu. Mustafa Denizli’ye sormak gerek öncelikle. Birkaç hafta hakemlerin takımını lime lime doğradığını iddia eden deneyimli hoca, rakibin 7 kişi kaldığı maçı 88. dakikadaki penaltı ile kazanmayı içine sindirebiliyor mu acaba?
Doğru, Mustafa hocayı adeta ipten alan bu skorun onun açısından tartışılacak yanı olmayabilir. Ancak şunu söylememiz gerek ki, çok az tanıklık edebileceğimiz bu tarz skorlar önce maçı izleyenlerin, sonra Bitnel’i o maçta görevlendirenlerin vicdanında karşılık bulmalı.
Yıllardır bu geleneğimizi bozmadık, hakem yazmadık. Ancak bu kez farklı. Hakem Bitnel verdiği her karar ile maçın önüne geçti. Doğru diyebileceğimiz iki saptaması vardı bize göre. Biri elinden kırmızı kartını alıp kendisini protesto eden Salih’i ihraç etmesi, diğeri Podolski ile didişen sorumsuz Aykut’u ikinci sarıdan atmasıydı.
Aslında hakeme en güzel yanıtı iki takım oyuncuları verdi son dakikada. Selçuk’un penaltı golünden sonra Trabzonsporlu oyuncuların maçı bırakması, Galatasaray’ın ise kendi arasında topu çevirip bitiş düdüğünü
Hepimiz öfkeli ve tepkiliyiz.
4 ay önceki Gar saldırısının acıları dinmemişken, Ankara’nın göbeğinde patlayan bomba yine onlarca masum insanın canını aldı.
Bir kez daha tanık olduk, hain terör hedef gözetmiyor.
Çoluk çocuk, asker sivil, kadın erkek ayrımı yapmıyor ve kahpece vuruyor.
Beşiktaş’ın çarşamba günü oynadığı erteleme maçından sonra Şenol Güneş’in de gündemi aynı idi.
Deneyimli teknik adam terörü lanetledi, ulusa başsağlığı diledi.
Lakin bir cümle kurdu ki; ister dil sürçmesi, ister bilinçli kullanıldı deyin şaşırttı bizi hoca.
Beşiktaş’ın yaşadığı, adlandırılmamış bir psikolojik savaş aslında... Ertelenen iki maç nedeniyle takipçi olmak mı avantaj, yoksa belirsizlikleri aşmış bir takım olarak liderliği sürdürmek mi?
Bunun nasıl bir sıkıntı olduğunu en iyi Şenol Güneş ve öğrencileri hisseder elbette... Lig statüsünün kadro açısından siyah-beyazlı ekibi mağdur ettiği ortada. Özellikle savunmanın göbeğinde risk almak zorunda kalan Şenol hoca, Başakşehir maçında “şanssızlık-sakatlık-talimat” çıkmazında öldü öldü dirildi adeta...
Dün akşamki savunma kurgusu üç gün öncekinden farklı değildi. Yeni transferler Alexis Delgado ve Marcelo tribünde, stoper deneyimi tartışılan Tosic’in yanı başında Necip görevdeydi.
Maç öncesi Beşiktaş adına kaygılar böyleydi. Lakin Fatih Terim Stadı’ndaki yoğun sis bir yana, aynı saatlerde Ankara’dan gelen lanet olası terör saldırısı haberinin gölgesinde, herkes için zor koşullarda başladı maç...
Ertelenen karşılaşmanın oynanacağı tarihte darmadağın olmuş, moralsiz bir rakip varken, dün akşam Galatasaray galibiyetiyle umutlanmış, mücadele gücü yüksek bir Mersin İdman Yurdu takımı buldu karşısında Beşiktaş...
İlk yarıda işler hiç de istediği gibi gitmedi siyah-beyazlı ekibin.
Bugünleri de gördük sonunda!.. Ne Fenerbahçe, ne Galatasaray, ne de Beşiktaş. Sezonun en kritik maçıydı Kayserispor sınavı. Trabzonspor’un içinden geçtiği sıkıntılı süreç ve rakibin ligdeki konumu önemliydi kuşkusuz. Ya bordo-mavili ekibin fikstürü? Açın bakın; şunu da rahat kazanır diyeceğiniz kaç maçı var, kararı siz verin!
Başkanı, yönetimi, teknik direktörü ve futbolcusu o psikolojiye girmeye görsün. İşler kötü gitmeye başladı mı, tıpkı dün akşamki gibi kazanıp o kısır döngüyü kırmak gerekiyor geri dönüşler için.
* * *
Söz kırmak-kırılmaktan açılmışken. Maçın bir değil, iki kırılma anı vardı. İlkinde Biseswar’ın 22. dakikada kaçırdığı, daha doğrusu Onur’un kurtardığı ve Özer’in son anda topa müdahale edip golü önlediği pozisyon oldu. İkincisi ise, 47. dakikada bu kez Muhammet Demir’in kullanamadığı penaltı atışı idi. Oysa Trabzonspor iki farklı öne geçmiş, bitirici vuruşu yapmak Muhammet’e düşmüştü.
Kayserispor kötü oynarken öne geçse, ev sahibi takımın bu yükün altından kalkması kolay olmazdı.
Muhammet o golü yapsa maçı bitirebilirdi.
Senaryolar bir yana, Trabzonspor’un oyundan çıktığı ana kadar en etkili oyuncusu olan Marco Marin’in galibiyete katkısı büyüktü. Sürekli takımını öne
Trabzonspor taraftarı takımın içinde bulunduğu durumu kabul etmekte zorlansa da, gerçekler gün gibi ortada.
Hem ekonomik, hem sportif açıdan tarihinin en sıkıntılı günlerini geçiriyor kulüp.
Mevcut durumu sorgulamanın anlamı yok artık.
Herkes, neyin ne olduğunu gayet iyi biliyor.
Dolayısıyla eleştiri ve tepkinin dozu, koşullara göre ayarlanmalı.
Karşımızda bu sezona dair hedeflerini yitirmiş bir takım, o takımı bulunduğu noktadan yukarı taşımaya çalışan bir teknik direktör var.
Başkan Muharrem Usta’nın sorunları, işin yönetimsel boyutunda.
Trabzonspor’un ligde bundan sonra oynayacağı maçları şu gözle değerlendirmek yararlı olabilir;
Hedefleri sezon ortasında tükenmiş, özgüvenini yitirmiş bir oyuncu topluluğunu motive edip takım haline getirmek, teknik direktör için en zor işlerden birisidir. Devre arasında yaptığınız transferler bile kifayetsiz kalabilir çoğu kez.
Güç koşullarda elini taşın altına koymak camianın “evladı” Hami Mandıralı’ya düştü. O da çekinmedi.
Para, mutsuzluk ve yetersizlik sorunu olanlarla yollar ayrıldıktan sonra, beklenmedik sakatlıkları da ekleyin, elde kalan kadro bu, ötesi yok.
Dolayısıyla, Trabzonspor’dan hâlâ yüksek beklentisi bulunanların mutsuz olmadan önce bu faktörleri dikkate alması, haksız eleştirilerin önüne geçebilir!
* * *
Hami hoca kısa zamanda çok şey değiştiremeyeceğine göre, “savaşan takım” felsefesi en geçen akçe idi onun için.
Hafta başında kupadan elendiği Akhisar Belediyespor karşısında bu kez farklı kimlikte bir ekip vardı sahada. Koşan, mücadele eden, hatta boğuşan bir futbolcu topluluğu.
Aziz Yıldırım’ın medya takıntısı, bazen şaşkınlık veren boyutlara ulaşıyor.
Fenerbahçe başkanının geçen hafta Divan Kurulu toplantısında yaptığı birbirinden ilginç açıklamalar vardı, anımsarsınız.
Aslında çoğu, altına imza atılacak tespitlerdi.
Haklıydı başkan.
Biri hariç!
Yıldırım sezon başında kadro dışı bırakılan Serdar Kesimal’ın durumundan yakınırken kontrolü kaybetti ve “Adam dört senedir burada, oynamadan 6 milyon euro para alıyor. Kesimal’ı bir tane medya yazıyor mu?” diye sordu!
Hoppala...
Gelecek sezon Avrupa vizesi alabilmek için tek seçeneği kupaydı Trabzonspor’un. Dün gece o umut da bitti.İlk ciddi maçında Hami Mandıralı’nın en büyük şanssızlığı ise savunma kurgusuydu kuşkusuz. Göbekteki Mustafa ve Aykut’un yokluğunda Salih-Musa ikilisini tercih etmesi belki zorunluluk, çokça riskti. Formunu beğenmediği Douglas bu yoklukta oynamaz mıydı? Tartışılır. Lakin, Akhisar Belediyespor’un kazandığı ilk korner atışında savunmadan çıkan Douglao’nun altı pas üzerinden en kolay gollerinden birini atması, rastlantı değildi! Sonrası, ne yapmak istediğini bilen bir rakip karşısında elbette zordu Trabzonspor için. Koskoca 45 dakika boyunca tek bir pozisyona girememesi, bir kaç oyuncunun yokluğuna bağlanamazdı elbette!
Maçın ikinci bölümünde Trabzonspor’un oyunda kalmasını sağlayan en önemli faktör seyirci oldu. Baskı kurdu, takımı ateşledi.
Hami hoca hücumda Muhammet ve Sefa kozlarını oynarken kalesinde de büyük risk aldı. Ancak dakikalar ilerledikçe gerilen atmosfer ev sahibi takımın ikinci yarının başında yakaladığı ritmi bozdu, yüksek tansiyon rakibin işine yaradı. Kaleci Onur’un iki kritik kurtarışı olmasa, heyecan son dakikaya dek sürmeyebilirdi. Trabzonspor bu sezon