Çalışma hayatında gün geçtikçe daha fazla konuşulmaya başlanan konulardan bir de mobbing. Yani, işyerinde çalışanlara yönelik psikolojik şiddet, taciz, yıldırma ve kuşatma. Mobbing, başlangıcı, çalışan üzerindeki etkileri ve işyerinde yarattığı sonuçlar açısından bütünlüğü olan bir süreç. Ancak işyerinde karşılaşılan her kötü davranış ya da hakaret veya psikolojik şiddet örneği, mobbing sayılmıyor. Karşı karşıya kaldığınız durumun mobbing olarak nitelenebilmesi ve bu açıdan hukuki haklarınızı arama yoluna gidebilmeniz için bazı hususlara dikkat edilmesi gerekiyor.
Sistematik olursa...
Çalışanın amiri ya da çalışma arkadaşı gibi bir kişi veya işyerinde bir grup tarafından karşılaştığı davranışın mobbing sayılabilmesi için söz konusu davranışın işyerinde gerçekleşen, sistematik hale gelen, kasıtlı olarak yapılan ve süreklilik gösteren, yıldırma ve işten uzaklaştırma amacı taşıyan, kişinin kişiliğinde, sağlığında ve mesleki durumunda zarar doğuran bir davranış olması gerekiyor. Buna göre, işyerinde sıklıkla karşılaşılan mobbing davranışları şu şekilde örneklenebilir:
Kişinin sürekli sözünün kesilmesi.
Yaptığı işin sürekli eleştirilmesi.
Sözlü veya yazılı tehditler alması.
Yüzüne bağırılması
Çalışma hayatının en hassas konularından olan kıdem tazminatı, fon tartışmaları ile bir süredir gündemde. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bürokratları tarafından Ekonomik Koordinasyon Kurulu Toplantısı’nda sunulan farklı senaryoların ardından ilk açıklama Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’ndan geldi.
Çalışma Bakanlığı tarafından hazırlanan taslaklar önümüzdeki günlerde Üçlü Danışma Kurulu’na sunulacak. İşçi Konfederasyonları temsilcileri, İşveren Örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan Kurul’da ortaya çıkan görüşler de dikkate alınarak Çalışma Bakanlığı’nca yasa hazırlanacak. Bu anlamda, Üçlü Danışma Kurulu Toplantısı kıdem tazminatı fonu açısından çok önemli.
Erken ödeme şartları
Fonun, bireysel emeklilik sistemindekine benzer şekilde işlemesinin planlandığı ve 30 günden geri adım atılmayacağını daha önce köşemde yazmıştım. Kesin olmamakla birlikte, gündemdeki diğer konular işverenin üzerindeki yükün azaltılması, bu bağlamda fona devletin katkı yapması ile fonda biriken tutarın 15 yıl sonunda çekilebileceği şeklinde.
Fonun aynen bireysel emeklilik sisteminde olduğu gibi yüzde 25’lik bir devlet desteğini içereceği ve mevcut sistemdeki
Alt işverenlik ilişkisi hâlâ çalışma hayatımızın temel sorunu. Alt işverenlik bir yandan işçiler için güvencesiz istihdam demekken, işverenler açısından da belirsiz işgücü maliyeti, içinden çıkılmaz sorunlar anlamına geliyor.
İş Kanunu’nda getirilen temel yükümlülük hükmü asıl işverenin, yanında çalıştırdığı alt işverenin işçilerinin o dönemdeki bütün doğmuş alacaklardan birlikte sorumlu olmasını düzenliyor.
Davalarla boğuşmak
Alt işveren, kendi işçisinin ücretini ödemezse, işçi asıl işverene başvurarak ödenmeyen bütün ücretini ondan talep edebiliyor.
Durum fazla mesailerde, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinde, iş sözleşmesinden doğan tüm tazminatlarda da aynı şekilde. Hal böyle olunca, asıl işveren bazen mükerrer ödeme yapmak durumunda dahi kalabiliyor.
Asıl işveren alt işverene ödediği sözleşme bedelinin yanı sıra işçilerin ücretlerini ödemeyen alt işveren yerine geçerek bu borcu ödüyor. Devamında alt işverene karşı yıllarca süren rücu davalarıyla uğraşmak zorunda kalıyor.
İkiye katlıyor
Asıl işveren, taşeron işçilerinin tüm ödemelerini detaylı takip etmek zorunda.
Çalışma şartlarımızı belirleyen temel kaynakların başında toplu iş sözleşmeleri geliyor. Toplu iş sözleşmesi yapma hakkı işçilerin uzun mücadeleler sonunda elde ettikleri, bugün çalışma hayatını derinden etkileyen temel güç niteliğinde. Hatta bu hakkın düzgün kullanımı, uzun vadede kanunları dahi etkileme, çalışma hayatına üst düzeyde yön verme imkanına sahip.
Toplu iş sözleşmesiyle kurulan sistemler, bu sözleşmeden yararlanmayanlar için yargı önünde bir uygulama örneği ortaya koyabilmekte, uzun vadede yargı kararlarını etkilemektedir. Bugünkü yazımızda bu denli etkiye sahip bir güç olarak, toplu iş sözleşmelerinin içeriği ve ne zaman çalışanları etkileyeceği üzerinde duracağız.
Toplu iş sözleşmeleri iş sözleşmelerini etkileyen bir kaynaktır. İşverenle işçi ilk kez karşı karşıya geldiklerinde arada kurulan sözleşme bireysel iş sözleşmesi olarak adlandırılmaktadır. Sendikanın işverenle veya işveren sendikasıyla yaptığı sözleşme ise toplu iş sözleşmesi olup, işçi bundan ancak işe girdikten sonra yararlanabilmektedir.
Toplu iş sözleşmeleri, işçinin bireysel iş sözleşmesini etkileyerek, bireysel iş sözleşmesindekinden kural olarak daha iyi haklar getirmektedir. Toplu iş sözleşmelerinde
Meclise geçtiğimiz hafta gönderilen kanun teklifi ile sigorta primleri yeniden yapılandırma kapsamına alınıyor. Bu sayede 23 milyar TL’lik primin yeniden yapılandırılması hedefleniyor. Sigorta prim borçlarının gecikme zamları ve faizleri silinecek. Ayrıca, taksitlendirme de yapılacak. Bu sayede, prim borçlularına önemli kolaylık sağlanmış olacak.
Hangi borçlar kapsamda?
Meclis gündemine gelen prim yapılandırması kapsamında neredeyse bütün sigorta primleri var. 2017 yılı Mart ayı öncesinde ödenmesi gereken 4/a, 4/b ve 4/c sigorta primleri yeniden yapılandırılacak. Bu sayede, SGK’ya prim borcu bulunan işverenler teşviklerden yararlanabilir hale gelecekler. Yürürlükte olan sigorta prim teşviklerinden SGK’ya prim borcu olan işverenler yararlanamıyor. Borç yapılandırması kapsamında borcunu yapılandıran ve ödemeye başlayan işverenlerin teşviklerden yararlanması söz konusu olacak.
Bağ-Kur’lu da kapsamda
Prim yapılandırması kapsamında kendi primini ödeyen 4/b’liler, yani eski adıyla Bağ-Kur’lular da var. Kendi dükkânı olan küçük esnaf çoğu kez kirasını ödeyip, giderlerini karşılıyor fakat sigorta primlerini ödemeye imkân bulamıyor. İşte bu nedenle, birikmiş sigorta primi borcu bulunan
Bugün başlayan hafta, yani 15 - 21 Mayıs tarihleri arası “Aile Haftası”. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 15 Mayıs günü, 1994 yılından bu yana Uluslararası Aile Günü olarak kutlanıyor.
Geleneksel olarak anne, baba ve çocuklardan oluşan aile, toplumun en temel sosyal parçası. Aile, toplumumuz için kutsaldır. Çünkü, Türk toplumunun dil, gelenek, görenek, din ve diğer özelliklerinin yaşandığı en küçük yapıtaşı ailedir. Öyle ki, Anayasamızın 41. maddesinde de “Aile toplumun temelidir“ denilerek ailenin öneminin altı çizilmiştir. Diğer taraftan, zaman içinde özellikle büyük kentlerde geleneksel aile yapısının değiştiğini görüyoruz. Bu anlamda, örneğin, evlenme yaşının yükselmesi, boşanmaların artması nedeniyle tek ebeveynli ailelerin sayısının artması gibi faktörler geleneksel aile yapısını değiştiriyor. Bu tür gelişmeler, sosyal politikalarını aile odaklı planlanmaya çalışan ülkemiz açısından son derece önemli.
Yüzde 74.4’ümüz mutlu...
Yaşam memnuniyeti araştırması sonuçlarına göre, 2016 yılı itibarıyla 18 ve üzeri yaştaki bireyler arasında kendilerini en fazla ailelerinin mutlu ettiğini ifade edenlerin oranı yüzde 70. Cinsiyetler açısından bakıldığında, kendisini en fazla
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bürokratları, Kıdem Tazminatı Fon Sistemi hakkında çok farklı senaryolar içeren taslaklar hazırladılar. Bu senaryolar Ekonomik Koordinasyon Kurulu Toplantısı’nda, ekonomiyle ilgili Bakanlıklara da sunuldu. Bazı senaryolar kabul görüldü, bazıları ise kabul görülmedi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın dışında diğer Bakanlıklar da masaya yatırılan taslaklar üzerinde görüş bildirdiler. Sonuç olarak, üzerinde “tam kabul gören” bir metin henüz çıkmadı.
Getirilen görüşler çerçevesinde, Çalışma Bakanlığı teknik çalışmalarını tamamlamak üzere. Ancak kesin olan; birey hesabına dayalı kıdem fonunun devreye girecek olması. Bu fon aynen bireysel emeklilik sistemi gibi işleyecek.
Farklı olan husus, bu birey hesabına işverenin yanı sıra devletin de katkıda bulunacak olması.
Hatırlayacağınız üzere, kıdem tazminatı fon sisteminde devlet katkısı olacağını ilk kez köşemden dile getirmiştim. Bu kesin, ne var ki devlet katkısı ne kadar olacak, o konu henüz net değil.
Nasıl nemalanacak?
Bugünkü kıdem tazminatı sistemi, primli fon sistemine aynen dönüşse, fona yatırılacak prim oranı yüzde 8.33. Yani, bir yıla karşılık 30 günlük ücret. İşte hükümetin çabası, yeni
Uzun çalışma saatleri ile özel hayatın karşılaşmasında kazanan genelde ‘iş hayatı’ oluyor. Kişinin geçimini sağlamak için çoğunlukla tek geliri olan ücret, çalıştığı süreye göre belirleniyor.
Çalışanlar daha çok kazanabilmek için daha fazla çalışıyor. İşveren de ek işçi istihdam etmek yerine kişileri daha fazla çalıştırarak, ilave istihdamın getirdiği yüklerden kurtulabiliyor. Bugün fazla çalışmanın esaslarını değerlendireceğiz.
İş Kanunu, fazla çalışmayı haftada 45 saat üzerinde yapılan çalışmalar olarak tanımlıyor. Buna göre kişi haftada 45 saatin üzerinde çalışıyorsa ‘fazla çalışma’ yapmış oluyor.
Birçok işyerinde çalışanın 45 saati aşıp aşmadığı haftalık olarak değerlendiriliyor, haftanın bitiminde 45 saat aşıldıysa aşılan süre kadar fazla çalışma doğuyor.
Denkleştirme varsa
Fakat haftalık hesaplama zorunlu değil. İşçi ile işveren anlaşırlarsa ki, bu anlaşma genelde başta imzalanan sözleşmede onay şeklinde yer alır, denkleştirme uygulamasına başvurulabiliyor. Denkleştirmenin esası fazla çalışmanın, haftada 1 değil de, 2 ayı geçmemek şartıyla daha uzun sürelerde hesaplanmasına dayanıyor.
Örneğin, denkleştirme uygulandığında 1 haftada değil de, 4 haftada 180 saatin geçilip geçilmediğin