Dünyanın en zor cümlesi nedir?
Yalnız, 'Sizce nedir?' diye sormadım dikkat ettiyseniz! Çünkü sizce-bizce diye bir durum yok, bilimsel gerçekler var! Yapılan araştırmalar, dünyanın en zor eyleminin Özür dilemek, en zor cümlesinin de “Özür dilerim!” olduğunu ortaya koymuş!
Ne o dudaklar büküldü, burunlar kıvrıldı öyle! En son ne zaman özür dilediniz birinden, söylesenize! Haksız olduğunuzu bildiğiniz halde, zor çıkmadı mı ağzınızdan bu kendi küçük- etkisi büyük cümle?
Valla kabul edelim, kolay değildir özür dilemek! Erdem ve cesaret ister! İçine bolca hava doldurduğumuz o kibirli gururumuz, kulağımıza; ‘özür dilemeeee! özür dilemeeee!’ diye fısıldasa da mütamadiyen, ona prim vermeyen özgüven, diler özrünü, atar topu karşı tarafa! Tabi tabi, özür dilemek, tam da topu karşı tarafa atmaktır, avantaj artık ondadır. Hata yapan hatasını anlamış ya da anlamış gibi yapmış, özrünü dilemiştir. Eylem sırası karşı taraftadır; ya kabul edip konuyu kapatacak ya kabul etmeyip mevzuyu uzatacaktır. Bu arada yine bilim diyor ki özür dilemenin iki kuralı varmış; Biri özrün samimi olması diğeri alışkanlık yapmamış olmasıymış. Yani içten olmayan bir özür, yoğurtsuz mantıya benzer demek istiyor zannımca, tadı var ama beklendiği gibi güzel değil, eksik ve de yavan! Eh bir de sürekli hata yapıp yapıp özür dilemenin de manası yok tabi, he yanlışın bedeli bir şekilde ödenmeli! Yoksa ‘Memlekette pardon çıkalı, eşekler çoğaldı’ diye boşuna söylenmezdi!
Ya erdemli olma kısmını falan bırakıp da günlük hale dönersek de mevzu tam anlamıyla bir “Tükürdüğünü yalamak ile özrü kabahatinden büyük arasında kalmış bir davranış biçimi” aslında! Tamam haksızlığın şifası özür dilemek de dilenecek özrün, karşındakinin gözlerine baka baka dilenmesi kısmı var ya, en zoru o işte! Ama özür dilemek kadar özrü kabul etmek de büyük meziyet bence! Her babayiğitin harcı değildir, bilirsiniz! Yani kesin bilgidir bu, yayabilirsiniz!
Yalnız bu arada ‘üzgünüm’ demek, özür dilemek değil, kandırmayalım birbirimizi! Üzgün ol/ olma, karşındakini üzmüşsün konu o! Üzgünsen özür dilersin, aksi takdirde üzgün olman kimseyi ilgilendirmez hocam!
Ya şimdi nereden çıktı bu özür faslı derseniz de özrün haftasıymış bu hafta!
6 Aralık Dünya Özür Dileme Günü, özür dilemenin önemini vurgulamak ve ilişkilerdeki anlayışı ve bağları güçlendirmek amacıyla 2007 yılında ortaya çıkmış. Dr. Kevin Leman, bir evlilik ve aile terapisti olarak, özür dilemenin sağlıklı ilişkiler için ne kadar önemli olduğunu anlatmak amacıyla böyle bir günün belirlenmesini istemiş ve 6 Aralık Dünya Özür Dileme Günü olarak kabul edilmiş. 6 Aralık tarihini seçmesinin de sebebi, yılbaşı öncesi kırgınlıkların, küslüklerin, özür dilenerek aşılabilmesi, yeni yıla mutlu girme ihtimalinin yeşermesi! Vallahi de mantıklı billahi de mantıklı, aklına sağlık Kevin hocam!
O zaman haftanın anlam ve önemine binaen dilenecek özür varsa dileyin, özür dileyen de varsa, içinizden geliyorsa affedin!
Ben en çok kendimden özür diliyorum, değmeyecek kişilere üzüldüğüm, gereksiz şeyler yüzünden yıprattığım için kendimi! Affeder miyim kendimi bilmem ama yine de özrümü dileyeyim ben!
……………………………….*………………………………..
Vatanımızın Yavrusu
Takip edenler bilir geçtiğimiz hafta, iş birliklerinin öneminin giderek arttığı iş dünyasında global pazarlarda ortak yatırımların önünü açmak ve bu pazarlarda yeni projeler ile fon kaynakları oluşturarak ülkemize kazandırmak amacıyla kurulan TÜMGİŞ (Tüm Global İş Dünyası Derneği) ile birlikte Kıbrıs’taydık. Türkiye’nin küresel ekonomi içinde rekabet gücünü artırarak, önemli bir ekonomik güç haline gelmesini sağlamayı amaçlayan TÜMGİŞ, KKTC’nin üst makamlarına resmi ziyaretlerde bulunarak vizyon ve de misyonuyla iki ülke arasında stratejik bir köprü olmayı hedefliyor. İşte ben de bu resmi ziyaretler sırasında Yavru vatanı, başka bir gözle inceleme- değerlendirme fırsatı buldum.
Bir kere enteresan bir durum var; Dış hatlardan uçağa biniyorsun ama pasaporta gerek yok! Güya yurtdışındasın ama herkes Türkçe konuşuyor. Yemekler, muhabbetler, espriler hep Türk işi ama trafik sağdan akıyor, prizler 3lü şekilde İngiliz stili! Tuhaf bir durum yani! Hayat bizdeki gibi koştur koştur akmıyor, insanlar kornaya basmıyor, sakin sakin yaşıyorlar. Kasım ayının sonuydu gittiğimizde, millet tişörtle bahçede oturuyordu. Yaz kendini 3 ayla sınırlandırmamış burada, kasıma hatta aralığa doğru yayılmış. Stratejik konumu sebebiyle ilgiyi üzerinde tutmayı hep başarmış bir ada burası! Kıbrıs yerine Girit ve Rodos’u alaydık diyenler var. Girit bize çok uzak bir kere, Rodos desen büyük ama stratejik değil! Burası hem bize yakın hem Akdeniz’de, müthiş bir üs bence!
Siyasal meselelere girmeyeceğim de Kuzey Kıbrıs yani bizim taraf ile Güney Kıbrıs yani Rumlara ait olan bölge, değişik bir ilişki içinde! Her ne kadar Rum kesimini ülke olarak kabul etse de dünya, Avrupa Birliği’ne alsalar da davul zurnayla bizim tarafı, yavru vatanımızı kabul etmiyor asla! Etmezlerse etmesinler, onlar kaybeder valla!
Tabi bir de casino olayı var ki, bu yüzden bizim memleket, haftasonları hep orada! Ruletin siyah- kırmızı büyüsünde kaybedip kendilerini, slot makinalarının basma düğmelerinde heyecan arayan güruh, vurmuş kendini Kıbrıs yollarına! İçeriye bastıkları oksijen sayesinde uykunun gelmediği o casinolarda, lezzetler tarifsiz, ikramlar sınırsız! Kamburu çıkmış teyzeler de gördüm oralarda, 1 gecede her şeyini kaybedenleri de! Ben sevmiyorum kumarı da kumarhaneleri de! Hırslı yüzler, uçuk harcamalar keyif vermiyor bana! Ben doğasına, havasına tav olmuşum Kıbrıs’ın, bir de güleryüzlü halkına, gerisini kafam kaldırmıyor valla!
Ah yavrum ah vatanım; Canım yavru vatanım! Kenan Doğulu’nun dediği gibi; Festival gibisin, katılmak istiyorum!
Mart ayı ile ekim sonuna kadar, festival zamanıymış orada! Her hafta bir köyde festival düzenleniyormuş. Karşıyaka'da armut festivali, Lapta'da turunç çiçeği festivali var. Akdeniz Köyü’nde ayrelli festivali, Serdallı Köyü’nde sesta festivali varmış mesela! Festivale girişler ücretsiz, şenlikler bedavaymış! Sakiler’in; ‘Bir yer bulalım, dünyadan uzak’ derken kastettikleri yer, bence burasıymış!
Diyeceğim o ki bundan tam 50 yıl önce, 1974’te iyiki ‘Ayşe tatile çıkmış!’
Adayı ilk terk eden, Karaoğlan Ecevit olmamış, yavrumuzu düşmanlara bırakmamış!
……………………………*………………………
Kulakların ne çınladı be Toros
Kıbrıs’ta dikkatimi çeken şeylerden biri de her yerde Rauf Denktaş’ın resminin olmasıydı!
Denktaş kimdir sorusunun belki de en güzel cevabı; ‘ileride nasıl anılmak istersiniz sorusuna, Türk askerini adaya getiren kişi olarak anılmak isterim’ diye cevap veren, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı!
Türklüğün sinesinde sonsuza dek yaşayacak bu dava adamı, hiçbir zaman eğilmedi, bükülmedi, dönmedi, yorulmadı, yılmadı, yıkılmadı! Kod adı Toros’tu, Toros dağları gibi vakur, başı dik, alnı açık, yolu namustu. Ateşten gömlek giymiş, korku nedir bilmez bir bozkurttu. Bir ülkenin kahramanıydı, kurucusuydu!
Kahraman deyince de hani, uzun boylu, yakışıklı, sakallı, kalın kaslı birisi canlanıyor gözümüzde de bu kahramanımız şişmandı accık, keldi ve hatta kısa boyludan öte bodurdu. Belki de onu farklı kılan buydu, sıradışı başarılara imza atan sıradan biri oluşu!
Böyle sıradışı bir kahramanın aşkı da sıradan olamazdı elbet! 64 yıl aynı yastığa baş koyduğu Aydın hanım, çocukluk aşkıymış. 12 yaşından beri tanışıyorlarmış ve evleneceklerini biliyorlarmış. Henüz 1.5 yaşında annesini kaybeden Rauf Denktaş için sadece bir sevgili ya da eş olmamış anlaşılan Aydın hanım! Annesi, ruh eşi, can yoldaşı da olmuş onun, yürümüş yanında hep adım adım! Rauf 25 Aydın da 18 yaşına geldiklerinde evlenmişler ama onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine durumu olmamış, masalın şirazesi kaymış. Bir anne ve babanın yaşayabileceği en ağır acıyı, üç defa yaşamışlar. Kızları Dilek'i henüz üç yaşındayken toprağa vermişler. Küçük oğulları Münir'i altı yaşındayken, büyük oğulları Raif’i ise trafik kazasında kaybetmişler. En büyük acıyı 3 defa üst üste yaşamışlar ve birbirlerine tutunarak ayağa kalkmışlar, yeniden çocuk yapmışlar. “Çocuklarım bensiz büyüdü, bensiz büyüyen çocuklarımın çocukluk hatıralarını anımsayamadığım için garip bir özlem içindeyim, ölen çocuklarımızın matemini bile yeterince tutamadım, küçük oğlumun cenaze törenine bile katılamadım, ağlamak istedim ağlayamadım, sarılıp öpmek istedim, bunu da yapamadım, içinde bulunduğumuz durum nedeniyle duygularımı dışa vuramadım. Kıbrıs meselesi yüzünden omuzlamak zorunda kaldığım sorumluluklar mı bana mani oldu, yoksa doğuştan mı böyleydim, bilemiyorum” demiş Rauf Denktaş bir seferinde! Davası için azabını sineye çekmek zorunda kalmış, acıyla yanarken bile durmamış bir devlet adamıymış. “Türkiye olmadan cennete bile girmem” diyen gözü kara bir adamla sakin, huzurlu bir hayat isteyen munis bir kadının evliliği, vefayı da görmüş ihaneti de! Yenilgiyi de yaşamış zaferi de! Rauf Denktaş, son nefesini verirken karısının kulağına şarkı söylüyormuş; “Sevemez kimse seni, benim sevdiğim kadar, sevgilim sen olmasan, bu dünya neye yarar” diye!
Sevdiği adamın vefatından 7 yıl sonra hayata gözlerini yumdu Aydın hanım! Toros’una kavuştu, artık mutlu!
Her dönemin adamı değil her dönem adam Rauf Denktaş!
Bu ülke sana çok şey borçlu!
Huzurla uyu!
……………………………*……………………………….
HAFTANIN EN’LERİ
Haftanın Ödülü: Ödül kategorisinde bir ilk; “Yılın Hype’ı Ödülü”! Baktım açılımına Hype’ın, heyecanlandıran- merak uyandıran demekmiş. Ve bizi hype yaparak ödül kazanan da Şarkıcı Mert Demir olmuş! Valla bu ödüle tepki gösteren Cüneyt Özdemir’e katılmamak da mümkün değil, neyin hype’ı ya! Serenay Sarıkaya’nın son sevgilisiymiş kendisi, onu heyecanlandırıyor belli ama yılın heyecanlandıranı ödülünü Serenay’dan değil jüriden alması, işte o biraz tuhaf sanki! O kadar çok o kadar saçma sapan ödüller verilmeye başlandı ki ödül almayan 2-3 kişi kaldık gibi! Bu ödülleri alanlara akıl, verenlere fikir, izleyenlere de sabır versin Yarabbi!
Haftanın İstifası: Hepimizi şaşırttı! Fransa Başbakanı Michel Barnier, hükümetinin meclisten güvenoyu alamayarak düşmesinin ardından istifa etti! İstifası, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından kabul edildi! Valla astrologlar haklıymış galiba, Plüton kova burcuna ne zaman girse Fransa’da bir şeyler oluyor! Plüton’un en son kova burcuna girdiği 1789’da Fransız İhtilali olmuş, bir devir kapanmıştı! Fransa kendine mukayyet ol! Tut Plüton’unu, kolla Merkür’ünü!
Haftanın Grevi: Sağlık sektöründen geldi! Türk Tabipleri Birliği (TTB), aile hekimlerinin ülke genelinde 5 günlük iş bırakacağını, grev yapacağını açıkladı! 2-6 Aralık arası iş yapmayacaklarını bildiren Aile Hekimleri, Aile Hekimleri Yönetmeliği'ndeki performansa dayalı yeni sistemin geri çekilmesini istiyor. Greve giden aile hekimlerinin talepleri arasında sağlıkta şiddetin önüne geçilmesi de yer alıyor! Hekimler ziyadesiyle haklı olabilirler de burada halk cezalandırılmış oluyor! Devlet ile hekimler bunu aralarında çözselerdi bir şekilde, hastaları mağdur etmeselerdi iyiydi! Aklıma nedense “Filler tepişirken çimenler ezilir” sözü geldi!
Haftanın Şoku: Beyinleri yaktı! Esnafa konum vergisi, herkesi şaşırttı! Coğrafi Bilgi Sistemleri İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'da yapılan düzenlemeye göre, internette ya da telefon uygulamalarında konum paylaşan ticari işletmeler ve bu paylaşımı sağlayanların, izin bedeli ödeyeceği belirtiliyordu. İzin bedeli ödemeyen işletmelere ceza kesileceği vurgulanmıştı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, bugün bazı basın ve yayın organlarında yer alan “Esnafa Konum Vergisi” başlıklı haberin gerçeği yansıtmadığını açıkladı, esnafı rahatlattı! Vergi alınmayan nadir 3-5 şey kalmıştı, neyse ki en azından konumdan vergi konusu kapandı!
Haftanın Uyarısı: Geçmiş zamanları hatırlattı! 90’lı yılların korkulan hastalığı AIDS’e sebep olan HIV olgusu, 2012 yılına kıyasla 4 kat artmış! Türkiye’de ilk kez 1985 yılında görülen HIV vakasının ardından, vaka sayıları sürekli artış göstermiş ve nihayet 2024 yılı verilerine göre Türkiye'de yaklaşık 40 bin HIV pozitif hasta varken 2 bin 300 de AIDS vakası mevcutmuş! Biz pandemidir, Covid’dir derken ezeli düşmanımız AIDS’i unutmuşuz galiba! Aman diyeyim AIDS kardeş! Buralar çok karışık, daha Corona’yı atlatamadık, bir de sen gelme başımıza! Öncekileri atlatamamışken, sana hazır değiliz valla!