İsveç’in iklimi bu mevsimde malum, buz gibidir hava, bırakın karı rüzgarı jilet gibidir. O iklim şartlarına öyle bir-iki günde alışmak zordur! İsveç’te ligin tamamlandığını da hatırlatırsak, iklim şartlarını varın siz düşünün...
Eeee bunlara bir de Beşiktaş’ın Quaresma, Gökhan Gönül, Pepe, Babel, Medel, Roco ve Gökhan Töre gibi sakat oyuncuları eklersek, skor üzerinde fazla yorum yapmaya gerek yok! Şenol Güneş, altı genç oyuncuyu İsveç’e götürmesi umutsuz olduğunun en büyük belgesidir. Sanırız, bu tercihin altında Galatasaray derbisi yatıyor, olabilir.
Beni şaşırtan, Beşiktaş gibi bir takımın 47. saniyede kalesinde golü görmesi, işte bunun mazereti olmaz, iklime sığınmak yok arkadaş!
Hadi bunu geçtik, Krauis gibi bir kaleci o mesafeden nasıl ikinci golü yer? Sanırız kafası başka yerde, konsantrasyon sıfırın altında sıfır!
Artı, Kartal’ın iç hatlardaki fotoğrafı gri, zirveden uzak bir bilinmeze kanat çırpıyor! Bir yanda ekonomik sıkıntılar, sorunlu oyuncular, diğer yandan özgüven duygusunu kaybetmiş bir takımdan söz ediyoruz. Gerçi, iç hatlar uzun bir maraton, dememiz o ki, köprünün altından daha çok sular akar.
* * *
Beşiktaş, iki şok golün etkisini bir süre üzerinden atamadı, ancak,
Kulüplerimizin ekonomileri malum... Kriz ötesi... Uçurumun kenarında dolaşıp, duruyorlar! UEFA’nın radarına takılmayan kulüp sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.
Eeee, arka bahçenizi pas geçer, oraya yatırım yapmazsanız olacağı budur. Sürekli günü kurtarma politikası izler, elde kalmış, yetersiz yabancı oyuncuları transfer ederseniz, tabii ki kasanız patlar, UEFA tepenize biner.
Süper Lig’in 13. haftasını anımsayın. Beş büyük takımda alt yapıdan yetişen oyuncular ilk on birde oynadı, müthiş keyif verdi. Hatta bu haftaya “gençlerin haftası” dersek, abartmış olmayız.
Trabzon’da Yusuf Yazıcı, Abdülkadir Ömür, Hüseyin Türkmen ve Uğurcan Çakır, Fenerbahçe’ye karşı oynadı, zorluk derecesi yüksek bir maçta aslanlar gibi formalarının hakkını verdi. Ortak özellikleri, altyapıdan yetişmeleri...
Beşiktaş’ta zorunlu rotasyon nedeniyle Güven Yalçın, Dorukhan Toköz ve Fatih Aksoy, Kayseri’de Ankaragücü karşısında kantara çıktı, farklı skorun yaratıcıları oldu.
Fenerbahçe Barış Alıcı, Galatasaray’da Ozan Kabak ve Celil Yüksel, Bursa’da Okan Kocuk, Ertuğrul Ersoy, Umut Meraş, Barış Kapacak ve Umut Nayır... Hepsi yerli, hepsi genç, bir çoğu altyapılardan yetişti. Fena mı oldu?
Öyle borç harçtan
Günlük yaşamımızda sıkça kullandığımız bir deyim var, “Her şerde bir hayır vardır” diye.... Gökhan Töre, Adriano, Babel, Pepe ve Lens yok, Medel ise ısınırken sakatlandı... Neredeyse Beşiktaş’ın yarısı, olacak iş mi? Bu tip sakatlıklar, yedek ve genç oyuncular için müthiş bir şanstır... Nitekim Dorukhan ve Güven’in yanı sıra Mustafa Pektemek, ilk onbirde sahaya çıktılar, valla asları aratmadılar, müthiş bir mücadele ortaya koydular, oyunu domine ettiler, ilk yarıyı üç farkla önde kapatılar. Bu genç kardeşlerimize Gökhan Gönül’ün yerine oyuna giren Fatih Aksoy’u da eklemezsek, ayıp ederiz.
Kaldı ki lige geri dönen Ankaragücü aldığı saha sonuçları ve oynadığı futbolla herkesin beğenisini kazan bir ekip. Ancak bazen evdeki hesap, çarşıya uymuyor! Federasyonun Kayseri’ye maçı alması futbolcu sağlığı açısından çok doğru, Ankara Osmanlı Stadı’nın zemini malum. Ne var ki, Ankaragücü Kayseri’de beklemediği gençlerden takviyeli güçlü bir Beşiktaş’ı karşısında buldu. Bir de sarı-lacivertli futbolcuların gerginliğine de anlam vermedim, ayaklarından çok çeneleri çalıştı! Sanırım, tribünlerin gazına geldiler! Özellikle El Kabir, işine konsantre olamadı, sürekli Mete Kalkavan’la muhabbete
Geçtiğimiz hafta sevgili Adnan Polat’ın davetlisi olarak meslektaşlarımızla birlikte Macaristan’a gittik.
Galatasaray’ın eski başkanı Polat’ı anlatmaya gerek yok, kalbi neyse, dili de odur... Öyle yan yollara sapmaz, soruları açık yüreklilikle yanıtlar. Sosyaldir, çok yönlüdür. Kendi kulvarında başarılı da bir işadamıdır, yaptıkları ortada...
Polat, Gül Baba Mirasını Koruma Vakfı Başkanı... Gül Baba’nın türbesini gezdik, Macarların bu esere bakış açılarını gözlemledik. Bu ziyaret sırasında Macaristan Başbakanı Viktor Orban’la tanıştık, onunla fotoğraflar çektirdik. Macaristan’ın ticaret, kültür, turizm ve yatırımlar açısında değeri konusunda izlenimler edindik.
Bu gezi sırasında Galatasaray’ın eski Başkanı Adnan Polat’ın gücüne de tanıklık ettik, gurur duyduk. Sadece Türkiye’de değil, Macaristan’da yatırımlar yapan Polat’ın Türk mirasına sahip çıkması kadar güzel bir düşünce olabilir mi? Onun böyle muhteşem bir anıt mezar oluşturulmasına katkı vermesine ülkemiz adına onur duydum.
Pırıl pırıl çevresi ve müzesiyle anıt mezar bir gurur abidesi... Macaristan Başbakanı Orban’ın Polat’a yaklaşımı, karşılıklı diyalogları ve yakınlıkları bir Türk olarak beni daha da gururlandırdı. Adnan Polat
Teknik adamlar konusunda bildiğim bir gerçek var... Tecrübeli ve kariyerli hocalar mazeret üretemez, bunlara da sığınamaz! Örneğin, Milli Takım Teknik Direktörü Mircea Lucescu... İsveç yenilgisi ve Uluslar Kupası’nda küme düşmemiz sonrası, kadroda yer alan oyuncuların bazılarının takımlarında oynamamasından dert yandı! Yooo, o zaman adama sorarlar, ‘sen de oynayanları kadroya çağır’ kardeşim!
Valla, UEFA Uluslar Kupası’nda küme düştük diye, öyle ah-vahlar çekecek halimiz yok. Avrupa Şampiyonası Finalleri için bir fırsattı bu kulvar, olmadı. Ne var ki, rakiplerimize baktığımız zaman işimizin zor olduğunu başlangıçta biliyorduk, sürpriz değil.
* * *
Haaa bu kulvarın elbette bize olumlu katkıları var... Asıl hedefimiz 2020 Avrupa Şampiyonası Finalleri’dir. Lucescu, yeni bir yarışmacı jenerasyonu yakalamanın arayışlarına girdi, köklü değişimlere gitti, doğru da yaptı. Yarışırken, öyle büyük revizyonlara gidemezseniz, gideni de pek görmedik! Dememiz o ki, bu kadronun ak mı, kara mı, olduğunu eleme maçlarında göreceğiz. Kişisel olarak, Lucescu kadro tercihlerinde büyük hatalar yapmadığı taktirde, bu ekipten gelecek adına umutluyum, kaldı ki yaş ortalaması 23.9, tek eksikleri biraz tecrübe,
Futbolda iyiysen varsın... Hafif yalpalamaya başlıyorsanız, tepkilere de hazırlıklı olmalısınız. Haaa doğru bir yöntem mi, bence değil... Hele de maç oynanırken, tuttuğunuz takımın oyuncusunu protesto etmenin doğruluğunu kimse savunamaz.
Kimden söz ediyoruz; Beşiktaş’ın tecrübeli futbolcusu Oğuzhan Özyakup... Geçmişteki performansının bir hayli uzağında... Özellikle Vodafone Stadı’nda sürekli baskı altında... Tecrübeli, ne var ki duygusallığına fren koyamıyor, etkileniyor. Dememiz o ki sevgili taraftarlar; Oğuzhan’ı kazanmanın yolu asla bu değildir. Tepkinizi koyun ama ağacı da kökünden sökmeyin. Kalkıp Sivasspor yenilgisinin faturasını da tek başına kaptana çıkarmayalım.
Tek suçlu asla Oğuzhan değildir. Tepkiler onu daha dibe çekiyor. Oğuzhan kalitesi ve kalibresi ortada, tek eksiği moral-motivasyondur. Siz siz olun, bu arkadaşla bağlarınızı koparmayın, kötü olsa A Milli Takım’a çağrılır mı? Neticede futbolcular robot değil, bu oyunda zaman zaman performans kayıpları yaşanır, doğaldır. Nokta...
İyi günde, kötü günde...
Taraftar, müşteridir, müşteri de her zaman haklıdır. Görüyoruz ki, Beşiktaş’ta oyuncuların yanı sıra başkan ve yönetim de eleştirilerin odak noktasında...
Kimsenin
Forma, hiç bir oyuncunun tapulu malı değildir! Nereye varmak istiyoruz? Örneğin Karius; Genk karşısında Güneş hoca tarafından yedeğe çekildi ya, sakata yattı! Bakıyoruz, Karius bırakın ilk onbiri, 18 kişilik kadroda bile yok! Efendim, ağırları varmış arkadaşın! Gelelim Tolgay kardeşimize, o da kadroda yok! Sanırım Tolgay da yönetimin TL’ye döndürme krizi devam ediyor, ben böyle anladım!
Sezon başından bu yana bir tezimiz vardı, Süper Lig’de artık hiç bir takım kolay lokma değil, makas daraldı, makas! Özellikle Anadolu takımlarının büyüklere kafa tuttuğunu gözlemliyoruz. Örneğin Sivasspor, Vodafone Park’ta Beşiktaş’ın büyüklüğünden ürkmedi, ilk golü yediler, yemesine de pes etmediler. Güven’in golüne David Braz ve Emre Kılınç’la yanıt verdiler, üç puanı kaptılar, helal olsun onlara.
Güven daha 19 yaşında genç bir arkadaşımız. İlk onbirde sahaya çıktı, hem de forvet olarak. 11. dakikada Quaresma sağdan nefis kesti, Güven şık bir kafa vuruşuyla Kartal’ı öne geçirirken, Güneş’in güvenini de boşa çıkarmadı. Gelin görün ki, Kartal üretiyor, ürettiklerini gole çeviremediği gibi, kalesinde üç dakika sonra golü görüyor, alışkanlık haline geldi artık! Braz’ın attığı gole bakalım, Robinho
Genk karşısında Tolga’yı uzun bir aradan sonra ilk kez kalede gördük, hiç şaşırmadım. Güneş’i iyi tanıyoruz, kalede böylesi bir rotasyona gidiyorsa, haklıdır. Çünkü Karius’un Süper Lig’de inişli-çıkışlı bir performansı var. Bir kurtarıyorsa, iki yiyor misali!
Güneş sabırlıdır, artı kantarı iyi tartar, baktı olmuyor, adına-sanına bakmaz yedeğe çeker. Neticede Tolga da yılların tecrübesi, en azından küsmüyor, sırasını bekliyor. Elbette Gökhan Gönül’ün sakatlığı Beşiktaş için handikap.
Ne var ki, Güneş hoca bu alana Necip’i çekti. Formsuz olan Tolgay’ın yerine ise genç Dorukhan’a görev verdi, iyi de yaptı. Genk karşısında rotasyondan golcü Vagner Love ve Larin de nasibini aldı!
Genk’in oyun şablonu belli... Rakip, geniş alanı iyi kullanan, çabuk paslarla ofansa çıkan bir ekip. Beşiktaş rakibin bu anlayışına üçüncü bölgede yoğun pres ve baskı yaparak karşılık verince, Genk pek etkili olamadı ilk yarıda. Hani derler ya, “Her şerde bir hayır vardır...”
Nitekim Lens yürürken arka adalesinden sakatlandı, yerine Mustafa Pektemek girdi. Babel asıl yerine döndü, görevi Mustafa’ya devretti. Nitekim Pektemek maçın 16. dakikasında Quaresma’ya nefis bir asist yaptı, Portekizli yıldız şık bir