Şöyle ağız tadıyla bir maç izlemeye hasret kaldık, şu hakem hataları yüzünden... Nedir sizden çektiğimiz arkadaş? Antalya maçının hakem triosu, kocaman FIFA kokartlı... VAR’da ise Özgür Yankaya... Hani diyoruz, acemi değiller, FIFA kokartı taşıyorlar, hata yapmazlar nasıl olsa! Yoo bunların hepsi aynı kalıptan çıkmışlar. Eleştiriyoruz, ama değişmemekte inat ediyorlar.
Hep yazıyoruz, çiziyoruz; hiç bir takıma adına bakarak kıyak yapmayın, adaletli olun, maçın da önüne geçmeyin. İsmi lazım değil, o anlı şanlı hakemlerimiz öyle penaltılar veriyorlar ki, gözlerimize inanamıyoruz.
Alın size, Yaşar Kemal Uğurlu... İlk yarıda Buksa’nın karambolde Salih Uçan’ı bırakın arkadan itmeyi, beline yükleniyor. Bize göre buz gibi penaltı... Gelin görün ki ne orta hakem, ne de VAR’daki arkadaşa göre penaltı değil... Hadi ordan hadiii!
Cenk Tosun’un uzatmalarda attığı golü VAR inceledi, doğru da yaptı. Peki Salih Uçan’ın pozisyonunda neredeydin Özgür Yankaya, uykuya mı yattın?
İlk yarıda maçta aklımızda
Artık yorulduk, gına geldi! Kokartlısı, kokartsızı, hepsi bir alem! VAR başlı başına büyük sıkıntı!
Hiç öyle uzağa gitmeye gerek yok; Rizesspor - Galatasaray maçı, orta hakem Kadir Sağlam, VAR’da ise Koray Gençlerler. Al birini, vur ötekine misali! VAR sistemini niye getirdik, adaletli kararlar öne çıksın diye değil mi? Sergio Oliveira’nın attığı tek gol öncesinde Abdülkerim Bardakçı’nın Olawoyin ile girdiği ikili mücadele buz gibi faul. Kadir Sağlam görmüyor, 4. hakem uyuyor, VAR’dan tık yok!
Arkadaş öyle omuz omuza bir mücadele değil, Bardakçı dirseğiyle rakibini itiyor. Şiddetli biçimde ve sırtından itiyor. O pozisyon gitti, gol oldu. Neymiş, VAR karışmazmış, hadi ordan! Bal gibi karışması gerekir, öyle yan yollara kimse sapmasın, işi sulandırmasın! Hadi Kadir Sağlam süzemedi, veremedi, peki VAR’daki arkadaş sen ne iş yaparsın? VAR mısın, YOK musun? Sesimiz geliyor mu?
Gelelim Abdülkadir Bitigen’e; kokartı kocaman, maşallahı var! Pendikspor - Fenerbahçe maçının son saniyelerinde Ferdi’ye yapılana ne
Beşiktaş’a bakıyorum, toparlanır mı, yarışa ortak olur mu? Bırakın ortak olmayı, her geçen hafta dibe vuruyor! Özgüven yerle bir, hastası var, sakatı var, cezalısı var. Demem o ki Kartal’ın vites kutusu dağılmış, şarampole yuvarlanmış, uçurum kenarında turluyor, ha yuvarlandı, ha yuvarlanacak!
Faturayı kime çıkaracağız, yönetime mi, taraftarlara mı? Burayı bırakıp giden Şenol Güneş’e mi, yoksa futbolculara mı? Bu negatif tabloda herkesin payı var, yapılan transferlere bakın Allah aşkına? Evet, isim olarak hepsinin adı var, futbola gelince ortada yoklar, biri düzeliyor, diğeri sakatlanıyor!
Valla Burak Yılmaz’a kimse kızmasın, en azından sorumluluktan kaçmadı, risk aldı, yüreğini ortaya koydu. Elinin altındaki yabancıların kapasitesi ortada. İşin özeti Burak Yılmaz yoklarla mücadele ediyor, Gaziantep karşısına çıkaracağı 11’de bile zorlandı, varın gerisini siz düşünün!
***
Onca eksiğe karşın Kartal’ı uzun bir aradan sonra ilk kez Gaziantep karşısında istekli gördüm. Pozisyon üretmede sıkıntı çekse de, mücadeleyi elden bırakmadı. İlk
Beşiktaş sevdalılarının ne kadar vefalı olduklarını iyi bilirim. Öyle ki, “Bir gün değil, her gün Beşiktaş” sloganları benim için bir numaradır, çok derin anlamlar içerir.
Hiç alınma, kırılma olmasın. İyisiniz, hoşsunuz, Kartal’ın tribünlerde en büyük ateşleyici gücüsünüz, örneksiniz. Bu kadar övgüden sonra gelelim asıl derdimize! Beşiktaş’tan çok başkanlar ve yöneticiler geçti, o koltuklara oturanların mutlaka bir çivisi vardır Kartal’da, inkar edemeyiz.
Çok uzaklara gitmeye gerek yok, rahmetli Efsane Başkan Süleyman Seba’yı bir kez daha anmadan geçemem. Arkadaş, 16 yıllık başkanlığı sürecinde tam tamına 21 kupa kazandı, kolay mı? Durun bitmedi; gökdelenler, araziler, gayrimenkuller say say bitmez. Kartal’ın tarihinde bana göre en büyük başarılara imza atan, tarihe altın harflerle geçen başkandır Süleyman abi, tersini de kimse iddia edemez. Bunlar tarihi gerçeklerdir beyler!
Böylesi başarılara imza atmış efsaneyi, “Yeter artık Seba”, “Ahmet
Beşiktaş’ta işler aylardır yolunda gitmiyor... Bir yanda tribünlerin yönetime tepkisi, diğer taraftan Şenol Güneş’in ayrılık kararı... Demem o ki Kartal her yönüyle baskı altında lige tutunma uğraşı veriyordu. Haftanın derbisi Beşiktaş penceresinden dönüm maçıydı. Başka bir deyişle Kartal ya lige ‘devam’ diyecekti, ya da kontak kapatacaktı!
Bu oyunda bireysel hatalara yer yoktur! Gol yiyebilirsiniz, ancak bireysel hatalar zinciri devam ettiği taktirde faturası ağır olur. Nitekim Icardi’nin attığı golde Colley’in müthiş bireysel hatası ön plandaydı. Şartlar ne olursa olsun, lig lideriyle oynuyorsunuz, gol de yeseniz, sahada kalmak zorundasınız. Lafım kaleci Mert Günok’adır, ceza alanı dışında topa elle müdahale etmeye kalkarsınız, kızarırsınız, bırak gol olsun, ama sahada kal. Galatasaray gibi güçlü bir kadroya eksik kalırsanız, sahada kalanlar enerjisini ikiye katlamak zorundadır! Bırakın katlamayı eksik kalan Kartal’da müthiş bir panik öne çıktı, bu da özellikle kaleciye yapılan geri paslarda kendini gösterdi!
Güneş’in
Beni bilen bilir, yerliciyim, gelin görün ki bu konuda asla fanatik olmadım. Savunduğum şuydu; bu iş çırakların değil, ustaların işidir, yani Vincenzo Montella gibilerin...
İtalyan hoca donanımlı, ülkemizi yakından tanıyor, Adana Demirspor’da başarılı işlere imza attı, hakkını da teslim edelim. Türk futboluna katkı sağlayacak, ister yerli, ister yabancı olsun, başımızın üzerinde yeri var. Montella’nın oyuncu tercihleri, hamleleri, taktikleri 10 numara. Geçmişte kim olursa olsun, kendi takımında şans bulamayanlara A Milli Takım’da pek yer verilmezlerdi. Montella öncelikle bu anlayışına sünger çekti. Örneğin Fenerbahçe’nin stoperlerinden, ancak yedek kulübeye çakılı kalan Samet’i gözü kapalı 11’de oynattı. Adana Demirspor’dan tanıdığı, yeteneklerini iyi bildiği Yunus Akgün ve Yusuf Sarı’yı sahaya sürmesi bir cesaret işidir. Kaldı ki bana göre ikisi de ay-yıldızlı formayı sonuna kadar hak ediyor. Yunus Akgün’ün gol perdesini açan vuruşu, uzun süre jeneriklerden inmeyecek.
Montella, Letonya karşısında
Futbolda geleceğe dönük öngörülerde bulunmak çok zordur. Neticede futbol sürprizler oyunudur, bir bakmışsınız ki, her şey terse dönmüş, öngörüler yerle bir olmuş!
Ne var ki, “Görünen köy kılavuz istemez” derler. Evet, ligimizin iki görünen köyü var; biri Galatasaray, diğeri ise Fenerbahçe’dir.
Galatasaray’ın bir gol makinesi var, Icardi... İçerisi, dışarısı, hatta Avrupa fark etmiyor, yeter ki topla buluşsun, yerden havadan affetmiyor, Aslan’ı almış sırtına hedefe doğru koşturuyor. Keza Dzeko, Fenerbahçe’nin en büyük gücü, takımın kaptanı... İlerlemiş yaşına karşın müthiş bir profesyonel, sorumluluktan asla kaçmıyor, kaçak dövüşmüyor, yarışta Icardi’yi kovalıyor, Fenerbahçe’nin şampiyonluk umutlarına, umut katıyor.
Görünen o ki, iki takım arasında at başı, nefes kesen bir mücadele izleyeceğiz bu sezon... Şampiyoluk yarışında en büyük favori iki takımdır. Peki takılırlar mı? Valla mevcut tabloda zor bir olasılık.
Çünkü
Şenol Güneş, ‘pes’ etti, ayrıldı, yönetim olağanüstü kongre kararı aldı! Şu an için tek görünen gerçek, Burak Yılmaz’ın aralık ayına kadar takımdan sorumlu olacağıdır.
Burak Yılmaz 11’de rotasyona gitmiş, olabilir. Bu oyun tempo oyunudur, öyle durarak, top çevirerek, ne rakip savunmanın kilidini açabilirsiniz, ne de doğru dürüst pozisyon üretebilirsiniz! Topla oynama yüzdesi Kartal’a ait, gelin görün ki, tempoyu yükselteceğine, sürekli el freni çektiler ilk yarıda! Kartal, bu anlamda Gedson’u mumla arıyor! Takımın en büyük gol silahı Aboubakar, rakip savunma arasında sürekli markajda kaldı, 6’da bir pozisyon buldu, onu da gole çevirdi, işini yaptı, oyundan çıktı.
Chamberlain, arkadaşlarına oranla arayış içindeydi, en azından deniyor, şut atıyor, sadece karşılığını alamadı.
Konuk takımın ikinci devre ofansa dönüş yapması, kuşkusuz temponun biraz yükselmesine neden oldu. Bu faktör mücadeleyi izlenir hale getirdi!
Burak Yılmaz, olası puan kaybını önleme adına bir dizi