Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

1980’li yıllardı... Milliyet’i elime ilk aldığımda üniversite birinci sınıf öğrencisiydim... Üst sınıflardan bir ağabeyimiz gazeteye baktı ve şöyle dedi... “Bu gazetenin iki özelliği vardır. Okumaya son sayfadan başlarsın... Spor sayfasıyla... İkincisi tarih öğrenirsin... Milliyet bu milletin tarihidir”...

Gerçekten de Milliyet’in hâlâ en belirgin özelliğidir. Gündemde yer alan bir haberi çoğu kez sadece vermekle kalmıyor, o haber içerisinde yakaladığı küçük bir ayrıntı okuru dev bir tarihle buluşturuyor.

Haberin Devamı

Son derece başarılı çevre haberlerinin altına imza atan Gökhan Karakaş’ın son haberi bunun en iyi örneği. Japonya’nın Kushimoto kasabası açıklarında 1890’da batan Ertuğrul gemisinin anısına Uzakdoğu seyahatine çıkan Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait TCG Gediz fırkateyni Aksaz Deniz Üssü’nden 250 denizci ile Japonya’ya vardığında, TCG Gediz’in bir de sürpriz bir personeli olduğunu kaleme alınca haber, Milliyet’e “Dedesinin izinde” başlığıyla manşet oldu.

Haberde ekibin içerisinde gönüllü olarak sefere katılan diş hekimi Deniz Teğmen Cihan Güllü dedesi Akçaabatlı Osmanoğlu Mehmet’i şehit olduğu topraklarda 5 kuşak sonra anmak için bu tarihi yolculuğa katılıyordu... Haberin spotunda 125 yıl önce yaşanan bir kahramanlık destanı, “1890” yerine “1980” olarak yazılınca okurlarımız “dikkat” konusunda uyarıyor...

Tarih dediğimiz şey

Tarih dediğimiz şey; sadece ders kitaplarında olan bir okuma yöntemi de değildir. Fotoğraflar, isimler gibi tarihler de tarih çalışmalarına çoğu kez birinci elden kaynak temel oluşturur. Bir ismin ya da fotoğrafın ya da tarihin bilgi açısından kamuoyuna yanlış aktarımı, medyanın bu tür hataları sıklıkla yapması, en çok da tarihçileri rahatsız ediyor. Bu tür hataların çoğu kez bilgi eksikliğinden kaynaklandığını, bunun da “Türkiye’nin genel savrukluğu” açısından önemli bir gösterge sayılmakta.

Fakat söz konusu haberin içerisinde tarih doğru. Bugün sayfa editörlerimiz sadece zamanla yarışmıyor, her birinin iş yükü giderek daha da ağırlaşıyor. Bir editör gün içerisinde çok sayıda sayfa yaptığında iş yoğunluğunun yarattığı dikkatsizlik zincirleme oluşuyor. Son halka okurumuzun gözüdür. Dikkatli ve titiz okurlarımıza bu nedenle teşekkür ederiz.

Haberin Devamı

DURMADAN AĞLAYAN SOĞUKKANLI KATİL

Üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın öldürülmesiyle ilgili haklarında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen tutuklu üç sanığın yargılanmasına başlandı. Davanın ilk duruşması Milliyet’in manşetinde “Soğukkanlı ve Küstah” başlığıyla yer aldı. Milliyet habere bütün ayrıntılarıyla geniş yer ayırırken spotunda sanığın hâkime ‘iyi dinleyin’ diye çıkıştığı ve savunma taktiği olarak da ağladıkları bilgisine yer verdi.
Okurumuz Serap Gözipek şöyle diyor: “Milliyet’i yıllardır okurum kadın cinayetlerine gösterdiğiniz duyarlılıktan dolayı da ayrıca kutlarım. Ancak manşetiniz Özgecan’ın katillerine “Soğukkanlı ve Küstah” ifadesi kanımca haberin içeriğiyle uygun düşmemiş. Duruşmayı biz kadınlar da izledik. Evet, biri küstah bir havadaydı ama duruşmada sanıkların durmadan ağlamasına da asıl hâkim kızdı. Avukatlar, sanıkları keserken de ağladınız mı diye sorguladı. Yani telaşlıydılar, suçu birbirlerinin üstüne atıp durdular kan donduran ifade verirken de soğukkanlı değildiler aksine sizin de belirttiğiniz gibi ceza almamak için durmadan ağladılar resmen oynadılar. Yani hem sinsi hem de küstah deseniz daha doğru olurdu…”