The Club Of Rome’un 1972 tarihli “Dünyanın Tükenen Kaynakları” raporu, çevreyi konu alan ilk felaket raporu. Daha da önemlisi, o yıllarda rapor bilgisayar simülasyonu oluşturularak hazırlanıyor. Raporun amacı; iklim değişikliğiyle geleceğe yönelik olası felaketlere işaret ederek toplumsal bilincin oluşmasına katkı sağlamak.
Bu bilincin oluşmasına katkı sunanlardan biri de medya. Betonlaşma, tarımsal alanların imara açılması, erozyon, deniz, hava, toprak, gürültü ve çevre kirliliği, küreselleşme, iklim değişikliği haberleriyle...
Türkiye medyasının çevre haberlerinin sayısal dökümü yok. Ancak birtakım haber kaynaklarına göre 1982’de Türkiye’de ulusal düzeyde yayın yapan gazetelerde bir yıl içinde yayımlanan çevre haberi sayısı toplam 89 iken, 1989’da aynı gazetelerde bir yıl içinde yayımlanan çevre haberi sayısı yaklaşık 1000’i bulmuş.
Haberciliğin ruhu değişti
Bu veriler dünyadaki çevre hareketleri kurumsallaştıkça çevre bilincinde ciddi bir yükseliş olduğunu ortaya koyuyor olabilir ama aynı zamanda çevre haberlerindeki artış küresel ısınma ve iklim değişikliğinin giderek daha ciddi ve daha fazla soruna neden olduğunun da bir göstergesi sayılıyor.
Burada sorun şu ki; küresel ısınma ve iklim değişikliği dünyanın hâlâ en önemli gündemini oluşturmakta. Ancak birbiriyle çelişen çok sayıda haber kamuoyunda bilinç yaratmaktan çok, kafa karışıklığına yol açıyor. Çok fazla örneği var: Önümüzdeki yıllarda meteorolojik afetlerin daha sıklıkla yaşanacağı yönündeki haberler, bir başka kaynaktan küresel ısınmanın durduğunu belirten tamamen farklı bir habere dönüşebiliyor. Gazetelerin editoryal kadrolarının da bu tür haberleri daha titizlikle incelemesi, teyit etmesi, doğrulatması gerekiyor.
Küresel ısınmanın yol açtığı sorunları Ömer Madra bir söyleşisinde “Kendi kuyruğunu yiyen yılan durumu” olarak tanımlamıştı. Küresel ısınma arttıkça da orman yangınları artıyor, sular yükseliyor, bazı bölgeler haritadan siliniyor, sular altında kalıyor, yerine ağaç dikmekle başa çıkamayacağınız büyüklükte ormanlar yok oluyor diyerek...
Ege Üniversitesi’nin NASA’yla beraber yaptığı bir araştırmada Türkiye’nin dağlarındaki buzulların yarısından fazlası yok olmuş, Sonuç 12 bin yıllık miras 40 yıl içerisinde yok olmuş. Ruskin Üniversitesi’nin yaptığı bir çalışmada ise 30 yıl içerisinde küresel ısınma nedeniyle kıtlık çıkacağı ve milyonların, hatta milyarların aç kalacağı belirtiliyor. Bugün içinde bulunduğumuz çağ artık Hiper Androposen Çağı olarak adlandırılıyor. Yani yeni insan ve bu insan dünyayı yok ediyor. Dolayısıyla çevre haberciliğinin de ruhu değişti. “Çöpü sokağa döktü”, “Yağmur yağdı sular altında kaldı” haberciliğinin çok ötesindeyiz. Dünyanın önünü gören bir medyaya ihtiyacı var. Küresel iklim politikalarının, yerel yönetimlerin, çevre sorunlarına çözüm üretecek uygulamaların uyararak yakın takipçisi olması gerekiyor.
Bir övgü bir yergi
Dünya medyasının kadına bakışı sorunludur. “50 yaşında soyundu” ya da “Kendinden küçük sevgili buldu” gibi başlıklarla bir yaş algısı yaratmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Portekizli bir kadının yanlış ameliyat yüzünden “artık normal seks yapamadığı” gerekçesiyle açtığı davada kadını haklı buldu, “seksin 50 yaşından sonra eskisi kadar önemli olmadığına” hükmeden Portekiz yargısını da ayrımcılıkla suçladı. Bu emsal bir karardır. Medyanın bu haberlere yer vermesi kadınlarla ilgili bu sorunlu algının değişmesine de katkı sağlayacaktır.
Dünyanın en iyi film okulu olarak bilinen ve lisans bölümüne her yıl dünyadan az sayıda öğrenci kabul eden New York Film Academy bu yıl Türkiye’den Ali Erdem Ekşi’yi yüzde 35 bursla lisans programına kabul etti. Ali Erdem Ekşi, New York Film Academy’ye gidebilmek için eğitim giderlerinin kalan yüzde 65’lik kısmını karşılayacak bir burs arıyor. Bu haber son bir aydır medyada defalarca yer aldı. Kültür Bakanlığı’nın, iş çevrelerinin sanat dünyasının böyle bir habere neden duyarlı davranmadıkları da ayrı bir habere konu olmalıydı. Artık yeni bir geleceğe yatırım kişisel algılandığı için mi yoksa bu toplumun başarılı bireylere artık ihtiyacı olmadığı için mi?
BİR OKUR
Milliyet okurları Cumhuriyet Gazetesi Davası’na neden yer vermediğimizi soruyor. Bir haberin sunuluş biçimini eleştirebilirsiniz, başlıklarını ve içeriğini beğenmeyebilirsiniz ama dava başladığından bu yana her duruşma ve savunmalar gazetede yer aldığı, bazı köşe yazarlarımız yazdığı halde “yok” demek haksızlık olur.