Biz Anadolulular tertemiz bir nehiriz. Çağın tüm donanımları ile temizliğimizi taçlandırdığımız şekilde denize ulaşabilirsek o deniz bizi içine almaktan huzur bulacaktır
Anadolulu can dost Homeros “Denizin deniz gibi olduğu tek deniz Ege’dir” der. Özellikle Anadolu kıyı bölgesindeki adalar ve Anadolu yakasındaki antik yerleşimler M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren başta bilim ve felsefe olmak üzere dünya kültür bilincine ve tarihine doğrudan yön vermişlerdir. Lampsakos’tan (Lapseki, Anaksimandros ve bereket tanrısı Bes’in yurdu) başlayarak Dardanos (Zeus ile Elektra’nın oğlu tarafından kuruldu) üzerinden Troya’ya varılır. Kahraman Hektor ile yakışıklı prens Paris’in kadim şehri...
Kuzey Ege’nin avantajı
Kıyı adalarının en önemlisi olan Midilli’den (Lesbos) Safo isimli güçlü lirik şair bize; anakaraya “Merhaba” der. Midilli öncesi Ege, diğer adıyla Arşipel denizinin görkemli adası Bozcaada (Tenedos), Anadolu’nun deniz ve deprem tanrısı Poseidon’un mitsel anlatılara göre sarayının olduğu yer olmakla birlikte Anadolu’nun ilk sembollerinen birisi olan çift ağızlı balta labris’in kurban törenlerinde kullanıldığı yerdir.
Kuzey Ege’de Midilli ve Bozcaada arasında anakaradan sesini tüm gücüyle aktaran şehrimiz Asos’tur. Platon’un öğrencisi Büyük İskender’in hocası Aristo, Asos’ta lise adıyla okul kurmuş ve Atina’nın aksine Anadolu’da bulduğu özgür ortamda o denli huzur bulmuştur ki evliliğini de burada gerçekleştirmiştir. Asos “birinci” anlamına gelir ve yüzyıllar sonra Murat Hüdevandigar burayı fethettiğinde Farsça her ayın ikinci günü anlamına gelen ve özel ritüellerle kutlanan bu güne ithafen buraya Behram adını verecektir. Türkçemize “bayram” olarak geçen kelimenin kökeni Farsça behramdan gelir.
Güneşin şefkatinden, denizin serinliği ve cömertliğinden, Selene’nin bilgeliğinden, toprağın tevazusundan Kuzey Ege oldukça nasiplenmiştir. Bergama ilk çağ dünyasının en önemli sağlık merkezi olmasını sağlık tanrısı Asklepios kültüne borçludur. Modern tıp ve eczacılığın sembolü olan bir asaya sarılı yılan motifinin kökeni Bergama’da şekillendirilmiş olup akabinde tüm dünya tarafından da kabul görmüştür. Modern tıp biliminin atası sayılan Galen, Bergama’da yetişmiştir. Tıpkı Hipokrat gibi.
Foça’dan çıkan hemşerilerimiz Ege’yi aşarak Fransa kıyılarına ulaşıp Marsilya şehrini kurmuşlardır. Ve beraberlerinde özgürlük ve demokrasinin Anadolu, Frigya bölgesi kaynaklı sembolü sivri uçlu külahları beraberlerinde götürmüşlerdir ki yüzyıllar sonra Fransız Devrimi’nde devrimcilerin başlarına giydikleri külahın adı “Frig külahı” olarak bilinecektir.
Foça’nın hemen kıyı şeridine serpiştirilmiş kayalıklarında Siren kızları Anadolu’yu istila etmeye kalkışan barbar Spartalılara, akabinde Haçlılara, sonraları I. Dünya Savaşı’nda İngiliz-Fransızlara ve diğer güçlere karşı koymuşlardır! M.Ö. 1. yüzyılda Roma emperyal istila güçlerine Anadolu adına Mitridates nasıl diğer Anadolularla birlikte mücadale verdiyse günümüzde de Batı’nın binlerce yıldır süregelen dolaylı veya doğrudan tüm istila hareketlerine Sirenlerimiz gibi Anadolu birlikte karşı koymaktadır.
Değerli dostlar, Ege Denizi üzerinden deniz kavramına yönelmek heyecan vericidir. Deniz “tevhidin”, birliğin sembolüdür. İnsanoğlu bir nehir misali tertemiz olarak dünyaya geldiği andan itibaren o temizliğini muhafaza ederek denize yani birliğe, tevhide kavuşma çabasında olmalıdır.
Yeryüzünün gözbebeği
Yeryüzünün gözbebeği Anadolu’nun dağları dağ gibidir, denizleri deniz gibidir, nehirleri nehir gibidir. İnsanı ise tüm bunlara kendi donanımı için layık olma çabasında olmalıdır. Gecenin gece gibi (Selene); gündüzün gündüz gibi (Şems) olduğu tek yerdir Anadolu. Dünyanın birçok yerinde güneşe (Şems) hasret, Ay’a muhtaç (Selene) insanlar var. Biz Anadolular tertemiz bir nehiriz. Lakin kaynağımız olan Yaradan’dan tertemiz geldiğimiz gibi ve çağın tüm donanımları ile o temizliğimizi taçlandırdığımız şekilde denize ulaşabilirsek o deniz bizi içine almaktan huzur bulacaktır.
Kirli bir nehri kirlenmeden içine alabilen tek deniz Ege’dir. Lakin denizin bizi kendi içinde temizlemesine ne gerek var? Hayy diyelim ve tevhide, denize ulaştığımızda “tıpkı bir nehir gibi” deniz bize hoş geldin diyebilsin. “Bu kirlilik, bu ikiyüzlülük, bu bencillik, bu cimrilik, bu bilgisizlik ile utanmadan nasıl bana geldin? Ben seni böyle mi göndermiştim?” Nehre odaklı ise: “Kaz Dağları’nın doruklarındaki kaynağından tertemiz çıktığını nasıl unutuverdin? Yol boyunca sana Paris, Helena’ya olan aşkını anlatmadı mı? Ya da Sarıkız ile kazlarıyla ilahi aşk üzerine konuşurken onlardan bir şeyler duymadın mı? Bak işte kazın ayağı yolculuk boyunca sürekli ben diyerek kendini kirlettiğin gibi değilmiş?”
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024