Merhaba dostlar; her yıl 7 ve 17 Aralık tarihleri aralığında Hz. Mevlana vuslat etkinlikleri Konya’da tertip ediliyor. 17 Aralık 1273’te Yaradan’a kavuşan Hz. Mevlana, Yaradan’ın tüm yarattıklarını önce “aşk” olarak bildi, akabinde adeta nişaneler ile nişanlanarak buldu, nihayetinde ise tüm bildiklerini, bulduklarını yaşayarak öğrendi. Çünkü “Duyarsan unutursun, görürsen hatırlarsın, yalnızca yaşarsan bilirsin” disiplini içerisinde yaşarken vuslata ermeyi gerçekleştirmiş bir âşıktır Hz. Mevlana.
Öğütlerin anlamı
Şefkat ve merhamet, tevazu, hoşgörü, kınayanın kınamasından kınanmamak, kalp kırmamak - kırılmamak, sevgi ve saygı başta olmak üzere Yaradan’ın ahlakıyla ahlaklana ahlaklana geçirmiş olduğu hayatının son anına “düğün gecem” diyebilecek özgürlüğe erişen Hz. Mevlana “Nişanlılık yani yaşarken yaratılmış olan her şey ve herkesle birlikte bir olmak bu kadar güzelse, bu can bedenden ayrıldıktan sonra Yaradan ile yeniden birlikte olmak çok daha güzel olacaktır” diye konuşur.
Bu anlam ve bağlamda Hz. Mevlana ölüm gününe “düğün gecem” der. Keza aşıklar için bu bir son değil, asıl yurda geri dönüştür, gurbetin bitmesidir. Zahiren ölüm, lakin gerçekte vuslat (kavuşma) üzerine Hz. Mevlana der ki: “Bir gün benim şu fani bedenimi eller üzerinde taşınırken görürseniz sakın ola arkamdan feryat figan etmeyiniz; şeytanın tuzağına düşersiniz. Size göre batmaktır bu ama biz aşıklara göre yeniden doğmaktır. Bilmez misin güneşin doğuşu batışından çok daha güzeldir. Hangi tohum yere ekildi de bitmedi, sen ne diye insan tohumundan şüphe edersin.”
Hz. Mevlana “Ben Kuran’ın kölesiyim; Muhammed Mustafa’nın ayağının tozu toprağıyım. Benim bu sözlerimden farklı bir söz söyleyen olursa, o sözden de o söyleyenden de şikayetçiyim” der. Bu nedenle söylemediği bir sözü söylemiş gibi aktaranlardan şikayet ediyor. Hiçbir zaman “Gel, gel, ne olursan ol yine gel” şeklinde başlayan bir rubai söylememiştir. Hz. Mevlana “Gel, gel” demedi lakin ısrarla “Dön gel, dön gel, her ne olursan ol dön gel” demiştir. Yani nereden geldiğini ve nereye gittiğini bilerek, anlamaya çalışarak gel demek ister. Günümüzde anlaşıldığı gibi her önüne gelen gelsin demek istememiş ve dememiştir.
Öte yandan “Şayet bir kişi öğüt veriyor ise o kişinin vermiş olduğu öğütler kendi kusurlarıdır” demiştir. Bu anlamda Mevlana’ya ithaf edilen “yedi öğüt” aslında Hz. Mevlana’nın Yaradan aşkıyla yanmaya başladığı an dahil kendi kendisiyle konuşmasıdır. Yükselen, olgunlaşan ruhunun bedenini temsil eden nefsi ile diyaloğu olarak şerh edilmelidir. Yani kendi kendisine verdiği öğütlerdir. Kişi ne denli aşk ile olgunlaşmaya çalışsa da nefsini ikaz etmeli, onu kontrol altında tutmalıdır.
Anlamak için gidin
Hz. Mevlana aşk ile Yaradan’ı her yerde ve herkeste bir bilip bir görmeye başladığında sema etmiştir. “Yaradan nerede?” diye sorduklarında; Hz. Mevlana “Şükrettiğim her yerde” diye cevaplandırır. Aşk eseri olan “Mesnevi”yi Hz. Mevlana yazmamıştır. Hz. Mevlana “Mesnevi”yi söylemiştir. Der ki “Bilen de
o, söyleyen de o, gören de o”. Bu nedenle ben yerine sen; siz yerine bütünsel genişlikte biz diyebilenler Hz. Mevlana’yı ziyaret etmek için değil, anlamak için Konya’ya gitmeliler. Onun fani bedenini kara toprakta aramamalıyız, onun fani bedeni kendilerinin ifadesiyle “arif, aşık olanların gönüllerindedir”.
Hz. Mevlana’yı anlayanlar sema ayinini izlemezler, seyretmezler. Onu ondan dolayı dinlerler. Sema dinlenir, tıpkı “Mesnevi”nin dinlenmesi gibi. Bu nedenle “Mesnevi” bişnev (dinle) diye başlar.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024