Anadolu’nun doğu kapısı olan Kars’tan merhaba. Anadolu’dan Kafkasya’ya açılan kapı olarak ticari ve askeri yolların önemli bir noktasında kurulan şehirde Urartu, Ermeni, Selçuklu ve Osmanlı izlerini mimari eserlerle takip edebiliyoruz. 10. yüzyılda
Ermeni kralı Gagik’in yaptırdığı On İki Havariler Kilisesi tüm görkemiyle ayaktadır. İlk Saltukoğulları tarafından yaptırılan, akabinde 1579’da III. Murat döneminde Lala Mustafa Paşa tarafından son şekli verilen Kars Kalesi, şehir hamamları, taş köprü ve Çar Nikola tarafından inşa ettirilen av köşkü ile şehir adeta açık hava müzesi görünümündedir. Şehir bin yıllık doku ve kimliğini başta Yeniçeri Vadisi’nde korumuştur. Bu dokuyu hissedebileceğimiz zaman elbette karlı kış günleridir.
Etkileyici simalar
Kars’ta Malakan, Terekeme (Karapapak), Azeri, Acem ve Kürt dostlar yaşamlarını huzur ve barış içinde, dans, müzik ve edebiyatla renklendirmişlerdir. Kars laik ve modern Türkiye Cumhuriyeti’nin misyonunu görebileceğimiz bir şehir olmakla birlikte geçmişteki görkemli günlerine ulaşmak için çaba harcayan bir konumdadır.
Kentin portreleri oldukça etkileyici simalardan oluşur. Başta Hasan el Harakani, Gurciyev, Puşkin, Namık Kemal ve Kazım Karabekir olmak üzere dini, edebi, askeri ve mistik isimler Kars’ta önemli izler bırakmışlardır.
Hasan el Harakani bir Horasan erenidir. 11. yüzyılda Anadolu’nun manevi fetihçilerinden birisi olarak karşımıza çıkar. Hz. Mevlana’nın çağdaşı olmamakla birlikte etkilendiği sufi aşıklardan birisidir. İnsana dair en önemli sözü aynı zamanda onun vasiyeti olarak görülmelidir: “Bir gün benim evime birisi gelirse o kişiye adını, dinini, mezhebini sormadan ekmek verin, su verin, yatacak yer gösterin. Çünkü yüce Yaradan’ın ruh bağışlamış olduğu birine biz kim oluyoruz ki bu soruları soruyoruz?”
Kars’ta karşımıza çıkan bir diğer portre Gurciyev’dir. 1866-1949 yılları arasında yaşayan, çocukluk ve gençlik yılları Kars’ta, Yeniçeri Vadisi’nde geçen Gurciyev ruhani bir öğretmendir. İnsan yaşamının amaçlarını sorgulamıştır. Çıktığı uzun yolculuklar sırasında üç koldan beslenir ve öğretisini oluşturur. Öğrendiklerini şöyle dile getirir: “Fakirlerden beden kontrolünü, rahiplerden duyu kontrolünü, yogilerden ise zihin kontrolünü öğrendim.” Nihayetinde ise “4. Yol” adlı öğretisini ortaya koyar. Bu, günlük hayat içerisinde beden, duyu ve zihin uygulamasına dair bir kavramsal öğretidir. Mistik bir dansla da şekillendirilen bu öğreti Batı dünyasında halen takipçilere sahiptir.
Kars’ta bıraktığı anılarla hatırlanması gereken bir diğer kişi ünlü Rus şairi Puşkin olmalı. 1829’da gerçekleştirdiği Erzurum yolculuğu sırasında Gümrü üzerinden Kars’a giren ve bir gece kalan Puşkin, hatıralarında Mazlum Ağa Hamamı’nı, Kars Kalesi’ni önemli anekdotlarla verir.
“Bilmediğim uzak ülke”
Anadolu’nun dev şairi Nâzım Hikmet, “Ömrüm boyunca bir tek şiir çevirdim, o da Puşkin’in şiiridir” der. Nâzım’ın Puşkin’den çevirdiği şiirin adı “Kleopatra ve Aşıkları”dır.
Değerli dostlar, bir kış günü Kars’a gelen Puşkin’den bir şiirle Anadolu’ya merhaba diyelim: “Ey güzel ülke, uzak ülke, ey bilmediğim uzak ülke / Ne kendi isteğimle geldim sana ne de soylu bir at sırtında / Beni; bu yiğit delikanlıyı gençliğin ateşi sürükledi sana / Bir de başımdaki şarap dumanları...”
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024