Merhaba; Anadolu’nun meşrep olarak en serin, serin olduğu kadar en derin sufilerinden Nasrettin Hoca ile bu haftaya geçen haftayı taşıyalım. Yaradan’ın ahlakıyla ahlaklanmak olarak tanımlanan tasavvufun temsilcilerinden birisi olan Nasrettin Hoca, marifet ehli olan aşıkların yaşayışlarını örneklendirirken, aynı anlatılarında sözde derviş kılıklı kişileri de hicveder. Sufi odur ki söylemek istediklerini kendisini dinleyenlere öğüt olarak değil, yaşamdan örnekler sunarak ifade eder. Neticede “Kim öğüt verirse vermiş olduğu öğütler sadece kendi kusurlarıdır” edebinde olan bir sufi kendi nezdinde kendisini yükseltebilmek için kendi kendisine öğüt verir.
Bildiğini yaşayabilmek için ham olarak çıktığı yolda pişmeye meyilllidir ve akabinde yanmaya adaydır. Hayattan kopmadan elde edilebilecek her türlü değerle değerlenme derdinde olduğu için ilim ile alim, aşk ile aşıklık yolunda her şeyi bir şeye indirgeyerek şeylerin (eşyaların) ehline olabildiğince yaklaşabilmek için çaba sarf eder.
Bir eşek hikayesi
Bu yolda hayretler yaşar. Keza her hayret bir tecrübe ve her tecrübe de aşk ateşine atılmış birer odun parçası gibidir. Bu anlamda Nasrettin Hoca gibi aşk yolunun dervişleri günlük hayatın içinde Yaradan’ın hem mevcudiyetini hem de vücudiyetini her yerde ve her şeyde idrak etmeye çalışırlarken hayrete dair çok olay yaşarlar. İyiye de kötüye de dair her hayret esnasında sufi sükunetini koruyabilirse yaşarken kalıp değiştirir ki buna eskiyi öldürme, yeniyi doğurma anlamında “ölmeden önce ölmek veya yaşarken yeniden doğmak” denir.
Bu değişiklikler süresince yaşanan ve şok etkisi yapan olayların çoğalarak tecrübe edilmesini dileyen sufiler birbirlerine “Allah hayretini artırsın” diye dua ederler. Nasrettin Hoca gönülden gönüle giden yolda yol alırken karşılaştığı tüm kişi ve kişilikleri sembolleştirerek ifade eder. Bir anlamda şekillendirir. Hoca’nın anlatılarında şekil yerine göre hiçbir şeydir, yerine göre de her şeydir. Keza şekil hiçbir şey olmakla birlikte hiçbir şey de şekilsiz değildir.
Günün birinde Hoca, eşeğiyle birlikte ormana gider ve kestiği, topladığı odunları eşeğine yükleyerek ormandan eve doğru yola çıkar. Yolda aklına şu soru gelir: “Acaba bu odunlar yaş mı kuru mu?” Ve odunlar eşeğin sırtındayken odunları yakar. Sırtındaki odunların aleviyle zavallı eşeğin canı yanınca avazı çıktığı kadar bağırarak koşmaya başlar. Hoca sırtında yanan odunlarla birlikte can havliyle koşan eşeğin arkasından ona şöyle seslenir: “Aklın varsa suya git, suya.”
Sembolik karşılıklar
Değerli dostlar, bu anlatıda Hoca, Yaradan’ı Yaradan’dan dolayı seven ve kimseye yük yüklemeden onlara hizmet eden gerçek sufiyi temsil eder. Eşek ise medrese öğrencisini işaret eder. Eşeğin sırtına yüklenen yaş ve kuru odunlar öğrencinin gitmiş olduğu medresede öğrendiği faydalı (ilmi ve aşki) veya faydasız (çağ dışı anlatı vs.) bilgilerin sembolik karşılıklarıdır.
Bu bağlamda Hoca’nın bu anlatıda vermek istediği mesaj şudur. Herhangi bir eğitim kurumunda eğitim alan bir öğrenci iyi donanımlı olmalıdır. Lakin bir gün aşk ateşi nasip olabilir. O aşk ateşi seni yakaladığında (Hoca’nın odunları yakması gibi) şayet iyi bir eğitim almışsan doğru adrese yönelebilirsin, aksine ilmin ve irfanın eksikse o zaman çok yanlış adreslere gidersin ki orada kaybolursun.
Hoca’nın eşeğe “Aklın varsa suya git” demesi aslında adaya doğru adresi bul, lakin bulabilmek için de sağlam bilgi sahibi olman gerekire dair mesajıdır. Akıl öyle bir akıl olmalıdır ki sana doğru yol açsın, seni doğru adrese götürsün.