Anadolu’nun sosyokültürel yapısının ürünleri olan deyimleri kadim yazarlarımız “ıstılah” olarak adlandırırlar. İhtiyaçların ve geleneğin kalıplaştırdığı, kelime birimi olarak şekillendirdiği bazı mecaz, teşbih, istiare ve kinayelerle genellikle espri unsuru taşıyan deyimleri Ebüzziya Tevfik, “Atalar sözü kuvvetinde; fakat onun gibi bir hüküm bildirmeyen ve ancak bir hali tasvir eden söz” olarak ifade eder.
Bir dilde yeni kavramları, durumları, nesneleri karşılamanın çeşitli yolları mevcuttur. Bunlardan biri de kuşkusuz kalıp kullanımlarıdır. Sözcük kalıplaşmalarında sözcüklerin bir ya da tümü temel anlamlarının dışında ama yine temel anlamla kısmen ilişikili bir mana kazanır. Deyimler, anlamlı olanın anlamını onu var eden yapıda irdelendiğinde ve incelendiğinde karşımıza çıkan oldukça değerli yaşanmışlıkları hatırlatırken, aynı zamanda olayların kökenine bizi yönlendirir.
Uyarmak için
Günlük hayatımızda sık kullandığımız kimi deyimlerden örneklerle Anadolu’ya merhaba.
- Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik: Koyun derisi oldukça kıymetlidir. Bu sebeple deri yüzücülerinin en küçük bir hata yapmamaları gerekirdi; bir anlamda işlem sırasında dalgınlıkla yırtılan deri hiçbir işe yaramazdı. Bu nedenle hayvan boyun tarafından soyulmaya başlanır; çok dikkatle ve sabırla başarılı bir şekilde kuyruk kısmına varıldığında eylemi dikkatle yapanlardan birisi “Ha gayret beyler, yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik” diyerek diğerlerini ikaz ederdi. Günümüzde sabır isteyen zor bir işin bitirilmesine yakın kullanılarak son bir gayretin gerekliliğini ifade eder.
- Şapa oturmak: Kızıldeniz’in eski adı Şap Denizi’dir. Mercana benzeyen beyaz taşların kayaların su içerisindeki hacimleri büyüyerek yayılır ve bu durum gemiler için tehlike oluştururdu. Seyir haritalarında normal gösterilen yerlerde bu şap kayaları büyüklükleri dolayısıyla tehlikelere neden olurdu. Anadolu’dan hac’ca gemiyle giden hacı adayları için en sık karşılaşılan tehlikelerden biri bu şap kayalıklarıydı. Aylarca hacı adaylarının dönüşünü bekleyen ahali, “İnşallah bizimkiler şapa oturmadan dönerler” diye dua ederdi. Günümüzde de benzer anlamda, beklenmedik tehlikelerle karşılaşıldığında kullanılan bir deyimdir.
Gürültülü ama etkisiz
- Palavra sıkmak: Osmanlı donanmasında kalyonlar birkaç katlı olurdu. Üst kat, güverte altındaki kat “palavra”, onun altındaki ise orta kat. Üç ambarlı da denen orta katta top ambarları bulunurdu. Bunlar çok hantal toplar olduğundan fırtınalı havalarda kullanılmazdı. Yerine “palavra topları” devreye girerdi. Bu palavra topları kısa menzilli olmakla birlikte savaş harici dönemlerde kurusıkı olarak bir olay anısına ateşlenirdi. Çok gürültülü ses çıkarmalarına rağmen hedefe etki yapmaktan uzak olmalarından dolayı deyim lügatimizde “palavra sıkmak” şeklinde yer bulacaktır.
- Çil yavrusu gibi dağılmak: Keklik kuşunun cinslerinden birinin adı çildir. Tüylerindeki benekler yüzünden bu ismi alır. Dişi keklik, yavru çıkarınca onlarla hiç ilgilenmez, yavrularını kendi başlarına bırakır. Yumurtadan çıkan yavrular seke seke çevreye dağıldıklarından dolayı deyimin kaynağı kekliğin yavrularına karşı ilgisiz vaziyeti ile ilintilidir. Öte yandan keklik yuvasını yerde yapar. Farsça “keba” olarak geçer. “Keba-ı refter” keklik yürüyüşlü anlamına gelir ki keklik yerde oldukça fazla zaman geçirir. Kolay avlanılan bir hayvandır ve divan edebiyatında sesinin güzelliği ile önemli bir role sahiptir.