Sırların evrensel dili olan sembolizm kimi zaman açıklarken gizler, kimi zaman da gizlerken açıklar. İnsanoğlu başta ölüm olmak üzere doğada ve gökyüzünde meydana gelen olayları anlamlandıramadığı andan itibaren artan korkusunu pasifize etmek için onları semboleştirerek bir anlamda korkusunu kontrol altına almıştır.
İnsanoğlunun farklı coğrafyalarda doğaya karşı sormuş olduğu bilimsel sorularına bilim dışı karşılıklar verdiği süreçte sembol dili logostan uzaktır. Süreç içerisinde insanoğlu tüm tabiat olaylarını tecrübe ve gözlemlerle çözdükçe bu defa sembol dili logosu, “gerçeği” şekillendirecektir.
İnsanoğlunun çabası
Paleolitik dönemden neolotik döneme ve akabinde insanoğlu doğada ilişki içinde olduğu bitkileri, hayvanları, dağları, nehirleri, bir anlamda doğada hareket halinde olan, değişim gösteren her şeyi sembolleştirme çabası içerisinde olmuştur. İnsanoğlunun dinsel dairelere girmesiyle birlikte de bu sembol dili çeşitlenir. Kimi zaman bir sırrı saklama, kimi zaman bir grubu gizleme, kimi zaman da işaret etme şeklinde toplumlar, gruplar, milletler arasında sembolizm çeşitli biçimlere girerek anlamlı olan her ne ise onun göstergesi halini alır.
Tıbbın sembolü yılan: Anadolu’nun ve dolayısıyla dünyanın ilk anıtsal şehir örneği olan Bergama kökenli bir semboldür. Antik dünyanın en önemli sağlık merkezlerinden olan Asklepion’un girişinde “Ölümlü hasta buraya giremez” yazardı. Günün birinde sağlık evi rahipleri çok hasta olduğundan dolayı tedavi etmekten sakındıkları (sağlık evinin şöhretini korumak için) bir hastayı geri çevirirler. Ölümlü hasta sağlık evinin girişindeki havuz başında acı içinde kıvranırken havuza zehirini akıtan bir yılanı fark eder ve acılarından kurtulmak için o suyu içer. Neyin ne olmadığının en önemli anlatılarından bir tanesi olan bu mitosa göre hasta zehirli suyu içtikten sonra uyur ve uzun bir süre sonra kendine geldiğinde iyileşmiştir. Antikite dönem insanları bu olağanüstü olaya inanır ve akabinde tıp merkezi Bergama Asklepion’unda gerçekleşen bu olaydan sonra yılanı bir ağaca sarılı şekilde tıbba dayandırarak sembolleştirir. Modern tıbbın babasının Bergamalı olmasından dolayı hayal dünyasının böyle miti yaratmış olduğu açıktır.
Köprü değil vatan
Çift başlı kartal: Anadolu’da M.Ö. 1800-12000 aralığında imparatorluk kuran Hititler’de görülen çift başlı kartal daha sonra Roma’nın sembolü, akabinde ise yeniden anayurduna dönerek Selçuklular’da görülür. Kara ordusu ile savaşan tüm devletlerde doğu ve batı yönleri aktiftir. Batıdakiler doğuya, doğudakiler batıya yönelik hareket ederler.
Anadolu doğu ve batıdakilerin hareket alanında asla bir köprü değil, bir yurt vazifesi görmüştür. Çünkü Anadolu’nun batısı da doğusu da Anadolu’dan daha güzel, daha derin ve daha kadim değildir. Her iki yönden binlerce yıldan beri Anadolu’ya gelenler için Anadolu bir köprü değil, vatan olarak görülmüştür ve yerleşip kalarak medeniyetler meydana getirmişlerdir. Çift başlı kartal bu anlamda Anadolu’nun doğuya ve batıya yönelik merkeziyetçiliğini temsil eder. Kartalın doğuya bakan başı “güneş”, batıya bakan başı ise “ay”dır. Çift başlı kartalın Roma için askeri objesi mızrak, Anadolu Selçuklusu için oktur.
Kartal Anadolu Selçuklusunda kulaklı olarak gösterilmekle birlikte Anadolu’da çift başlı kartaldan sonra çift yönlülüğü ve gücü ifade eden başka bir sembol çift başlı aslan motifidir. Kapadokya yakınlarındaki Alayhan’da II. Kılıçarslan’ı ifade eden çift başlı aslan bu motifin tek örneğidir.
İyi pazarlar...
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024