Hz. Mevlana “Düne ait olan söz(ler) dünle beraber geçti gitti; bugün yeni söz söylemek lazım” der. Dünle ilgili ne kadar söz, eylem, biçim, sözlü-yazılı ve mimari eser varsa tamamını her anlamda aşabildiğimiz ölçüde düne ait tüm olgular dünle beraber geçip gitmelidir, aksi halde “Bugüne ait yeni bir yaratım ortaya konamıyorsa” geçmişin görkemli günlerine öykünmekten öteye geçilemez.
Yaradan tarafından kısmen yaratıcılık vasıflarıyla donatılmış insanoğlu kendi zamanının bülbülü olmak durumundadır ki düne ait sözler geride kalabilsin. Şayet büyük ölçüde günümüzde olduğu gibi zamana, mekana ve makama göre yeni bir değer oluşturulamamış ise geçmişe öykünerek “papağan” gibi tekrar dahi edebilmek bir ölçüde önem arz eder.
Bir medeniyet feneri
Çağına göre dini, iktisadi, idari, ticari, mimari ve tüm kültürel alanlarda yeniliği yakalayamamış ve bunu yakalayamadığı için başkalarını taklit safhasından öteye geçemeyen toplumlar hem bakışlarını çevirdiği kültürlerin ya sempatizanı ya da bağnazı olurlar ya da kendi sosyo-kültür varlığını iyi tahlil edemediğinden dolayı dikey kültür içeriğini anlama yeterliliğinden yoksun olduğu için geçmişin kültürel mirasıyla bağ kuramayıp adeta “papağanı dahi olamayarak” toplumsal kişiliksiz bir kişilik örneği gösterirler.
Yeryüzü coğrafyasında geçmiş kültürel miras ve düşünce ürünleriyle bugüne ve geleceğe yön verme niteliğinde ürünler ve örnekler gösterebileceğimiz adres Anadolu medeniyet dairesidir. Dün keşkelerle doludur birçok insan ve coğrafya için, ancak dün, Anadolu için medeniyet feneri gibidir. Hem bugüne ışık tutarak zaman öldürmememizi sağlar hem de yarınlara derin ışınlarıyla ulaşarak geleceğe yönelik endişelerden bizi korur.
Bilinmeyen endişe doğurur, bilmemek ise keşke dedirtir. Biz Anadolulular düne ait her şeyi biz(im) anlayışında bağ kurarak bugüne taşıyabilirsek ve dünden taşıdıklarımızı bugünkü çağdaş zamana uyarlayabilir, uygulayabilirsek yarınlara dair olan endişeler bizim bilinmeyenimiz olmayacaktır.
Geçmişi iyi bilelim
Anadolu medeniyet tarihinde birkaç defa dünyanın siyasi, askeri ve bilim odaklı önder kara parçası olmuştur. M.Ö. 1800-1200 aralığında siyasi ve askeri anlamda Hititler ile, M.Ö. 7. yüzyılda Batı Anadolu kent devletleri olan Miletos, Efesus, Priene, Pergamon vasıtasıyla bilim, sanat, kültür, mimari ve felsefe alanlarında, M.S. 5. ile 14. yüzyıllar aralığında Bizans ile iki kıta üç denize hakim bir Anadolu merkezli imparatorluk ve akabinde de Osmanlı İmparatorluğu ile dünya büyük ölçüde Anadolu merkezli bir görünüm içerisindedir.
Şayet Anadolu’yu dünyanın lokomotif kara parçası olarak görmek istiyorsak, geçmişi bütünsel anlamda bağ kurarak iyi bilmekle başlamalıyız. Dede Korkut’u da, Homeros’u da yorum getirecek kadar bilmeliyiz. Başta Osmanlıca, sonra Latince ve Farsça bilmek durumundayız. “Mesnevi” de, “İlyada” da, “Dede Korkut Destanları” da bizim.
2017 “bizim” diyebilenlerin yılı olsun. Benden ve bizden haberi olmayanları haberdar edelim, bizim geleceğimiz olan çocuklarımızın geleceğe dair endişe duymamaları için.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024