Türkçemize sahip çıkma zamanı geldi de geçiyor. MEB’in bu konudaki hamlesi önemli gibi gözükse de yeterli değil.
Okurumuz Suat Ilgaz, bizi uzunca bir yolculuğa çıkarttı.
Bu konuda dünden bugüne neler yapılmış, gelin hep birlikte göz atalım:
“Çok uzun yıllardır Milliyet’teki yazılarınızı takip ediyorum. Ben 66 yaşında, okuma ve yazmayı tutku derecesinde seven emekli bir vatandaşım. Özellikle eğitim konusuna öteden beri ilgi ve merakım vardır. Son birkaç gündür yayınladığınız ‘Türkçe’, ‘Türkçe Seferberliği’ ve ‘Marifet İltifata Tabidir’ başlıklı yazılarınızı okudum. Yazdıklarınıza katılıyor, sizi kutluyorum.
‘Marifet İltifata Tabidir’ başlıklı yazınızda yayınlamış olduğunuz Malatya Kernek Anadolu Lisesi Müdürü Sayın Orhan Tuğrul’un mektubunda anlattıklarından çok etkilendim. Okulun öğretmenleri ve öğrencilerinin kitap yazma başarılarını okuyunca; konu ile ilgili görüşlerimi ve kendi öğrencilik yıllarımda okullarda Türkçeye verilen öneme ait bazı anılarımı paylaşmak istedim.
Bizim öğrencilik dönemimizde, Türk Dil Kurumu’nun (TDK) Ankara Kavaklıdere’deki binasında, her ayın bir cumartesi gününde ünlü yazar, şair ve edebiyatçılarımız tarafından Türk Dili konusunda konferanslar verilirdi.
Bu tür düzenli konferanslar günümüzde de hâlâ devam ediyor mu bilemiyorum. Türkçe öğretmenimiz rahmetli Muharrem Mercanlıgil, bizlerden bu konferanslara katılıp notlar tutmamızı; katılan arkadaşlarımızdan birinin, tutulan notları toplayıp bir hazırlık yapmasını ve haftanın ilk Türkçe dersinde o haftadaki konferans ile ilgili sınıfa sunum yapmasını isterdi.
Ayrıca konferanslara gidenlere de teşvik olsun diye birer artı puan ile birlikte, Varlık Edebiyat ve Sanat Dergisinin o ayki sayısından birer tane verirdi.
Bizler sınıf arkadaşlarımızla beraber söz konusu konferansları hiç kaçırmaz; orada anlatılanları, tartışılan konuları büyük bir ciddiyetle not ederdik.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Cahit Külebi, Aziz Nesin, İsmail (İsmayıl) Hakkı Baltacıoğlu, Oktay Akbal, Agah Sırrı Levend; bir ortaokul öğrencisi olarak konferansına katıldığımız ilk aklıma gelen önemli şair, yazar ve edebiyatçılardan bazılarıdır.
TDK, dilimizi yabancı dillerin etkilerinden kurtarmak için çalışmalar yapar, sürekli yeni öz Türkçe kelimeler belirler, kullanıma sunardı.
Bunların bir kısmı toplum tarafından kabul edilir ve giderek yaygın bir şekilde kullanılmaya başlardı.
Bazı kelimeleri ise toplum pek tutmazdı.
Onlar kısa sürede unutulur giderdi.
Kitaplık kolu
Okulumdan bahsederken kitaplık kolu faaliyetlerine verilen önemi de özellikle anlatmak istiyorum.
Her sınıfta küçük de olsa birer sınıf kitaplığı bulunurdu.
Bu kitaplıktan sorumlu, ‘Sınıf kitaplık kolu görevlisi’ vardı.
Bu arkadaşımız, isteyen öğrencilere ödünç kitap verir, bunu da bir deftere kaydederdi.
Bir de her eğitim öğretim yılı başında, son sınıflardaki başarılı öğrenciler arasından bir adet ‘Okul kitaplık kolu başkanı’ seçilirdi.
Okul kitaplık kolu başkanının bir odası; odasında masası, koltuğu, sandalyeleri ve ses yayın sistemi vardı. Başkanın iki de yardımcısı olurdu. Bu ekip ders aralarında (teneffüslerde), başkanın odasındaki ses yayın sistemi ile okul bahçesindeki öğrencilere şiirler, kısa skeçler sunar; özel günlerle ilgili yayınlar yapardı.
Okul kitaplık kolu başkanı olmak, tüm öğrencilerin hayaliydi.
Okulun bir de oldukça zengin bir kütüphanesi ve kitap okuma salonu vardı.
Yine bizlerin ortaokul yıllarında Türkçe derslerinde, lisede edebiyat derslerinde kompozisyon çok önemliydi. Öğretmenlerimiz herhangi bir konu verip, bu konu hakkında kompozisyon yazmamızı isterlerdi. Sonra da derste kompozisyonlar okunur, tartışılırdı.
Kompozisyon dersinin yanında bir de şekil olarak güzel ve doğru yazı yazmayı geliştirmek amacıyla ortaokullarda yazı dersleri vardı. Bu derste, büyük boy yazı defterlerine, dolmakalem ve divit uçlu özel kalemler kullanarak düzgün el yazısı yazmayı öğrenirdik.
O yıllar farklıydı
Geçmiş yıllarda TRT program sunucuları Türkçeyi çok düzgün kullanırlardı, kelimeleri doğru telaffuz ederlerdi.
Şimdilerde hemen tüm televizyonlardaki programlarda sunucuların ve programlara katılanların çoğunun bunlara dikkat ettiklerini söylemek pek mümkün değil.
Hele o bitmez tükenmez tartışma programları!
Kimse kimseyi dinlemiyor, birkaç kişi aynı anda konuşuyor, daha doğrusu konuşmuyor bağırıyor.
Ya televizyonlardaki bir takım sabah programlarına ve yemek, kaynana gelin ya da moda gibi yarışmalara, gündüz kuşağındaki kadın programlarına ne demeli?
Sanki programı sunanlar ve katılanlar el birliğiyle bozuk Türkçe konuşmak için anlaşmışlar da birbirleriyle yarışıyorlar gibi.
Sonuç olarak, Türkçenin doğru bir şekilde öğrenilmesi ve kullanımı için sınıf geçme notunun 70’e yükseltilmesi mutlaka önemlidir ama sadece bu önlem yeterli mi; bilemiyorum.
Sizin de belirttiğiniz gibi benim de bu konuda şüphelerim var.
Bunun için toplum genelinde el birliğiyle adeta bir seferberlik başlatmak gerekir diye düşünüyorum.
Her derecedeki okullar bu seferberliğin lokomotifi konumundadır.
Tabii ki başta Milli Eğitim Bakanlığı’na, YÖK’e, TDK’ye olmak üzere, televizyon kanallarına, gazetelere ve sanatçılara bu konuda çok büyük görevler düşmektedir…”
Özetin özeti: Türkçeyi de ciddiye almayacaksak, neyi dikkate alacağız?..
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024