Dayatmayla öğretilen bilgi, zoraki yenilen yemek ya da keyif almadan yapılan iş gibidir.
Bir şeyler öğrenseniz ve bol kazançlı bir işiniz olsa da mutlu olamazsınız…
Bu yüzden de ne öğretilen bilgi kalıcı olur ne de meslek edindiğiniz işte verimli olursunuz.
Fırsatını bulduğunuzda ya o işi değiştirir ya da ömür boyu mutsuzluğa razı olursunuz.
Sınav odaklı eğitimden birey ve yaşam odaklı eğitime yönelmemiz gerektiğini ısrarla gündeme getirmemiz bu yüzdendir.
Fazla uzağa gitmeden en yakınınızdaki herhangi bir öğrenci veya herhangi bir çalışana, aldığı eğitimden ve yaptığı işten memnun olup olmadığını sorun.
Umarım çok uzun zamanınız olur çünkü anlatacakları çok şey vardır!..
Hayal kurmayı öğretelim
Yeni süreçte de okullar elbette olacak.
Binlerce yıllık gelenek bir anda yok edilemeyeceği bir yana, eğitim/öğretim sürecinin çoktandır unutulan eğitim ayağına özellikle ağırlık vermemiz gerekiyor.
Neden mi?
Çocuklarımıza kişiliklerini kazandırmak için, iyi bir insan ve iyi bir yurttaşlık bilinci kazandırmak için, milli ve manevi değerlerle donatmak için, sevgiyi, barışı, paylaşmayı öğretmek için, çözüm odaklı düşünmeyi öğretmek için, kendilerini keşfetmeleri için, misyon ve vizyon kazandırmak için ama en önemlisi de hayal kurmalarını, yeni icatlar çıkarmayı, sorup sorgulamayı köreltmek için değil tam aksine geliştirmek için gerekli de o yüzden!..
Sorup sorgulamayan, karşılaştığı sorunları çözme cesareti üstlenemeyen, öğrendiği bilgileri hayatla ilişkilendirmeyen ve her koşulda sürekli mutsuz olan bireyler mi yetiştirmek istiyoruz yoksa özgüveni yüksek, gelecekten umutlu, tuttuğunu koparan bireyler mi?
Ne olur bu konuyu bir kez daha düşünelim!..
Durumdan vazife çıkaran...
“Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığıyla etliye, sütlüye karışmayan nemelazımcı bir toplum olma sürecine girdik sanki. Oysa biz, komşumuz açken uyuyamayan, bir lokmamız varsa onu bile paylaşan bir kültürden geliyoruz.
Nasıl bu hale geldik diye kafa yoranımız çok olmuştur.
Nedenini çok uzaklarda aramayın.
Bilerek ve kasıtlı olmasa da bugün bu noktaya gelmemizin sorumlusu bugünkü eğitim sistemidir ve hepimiz bu çarkın dönmesi için su taşıdık.
Nasıl mı?
Sınav odaklı eğitim sistemini yaşatarak!
Ortada öyle bir sistem var ki birinin başarılı olması için en yakın arkadaşın hatta kardeşin başarısız olması gerekiyor.
Her türlü paylaşımdan uzaklaşmanın, bencilliğin, huzursuzluğun, mutsuzluğun en temel nedeni budur.
Eskiden bizimle hiç ilgisi olmasa da durumdan vazife çıkartır birilerine yardımcı olmaya çalışırdık, şimdi üzerimize vazife olan konularda bile geri duruyoruz…
Bilgiye şimdi çok daha kolay ulaşılıyor ve öyle ya da böyle bir şekilde artık çok daha sahip olunuyor ama eğitim öyle mi?
O bir gelenektir ve binlerce yıllık kültürün süzüle süzüle gelen son halkasıdır.
Gerekçesi ne olursa olsun hafife alınamaz, alınmamalıdır.
Eğitim/öğretim dengesinde kantarın topu öğretimden yana kaydı ve o da sadece sınav odaklı olduğu için dengeler altüst oldu.
Üstüne üstlük öğretim ayağında da sınavda soru çıkmayan dersler yok hükmünde sayılıp, 4, 5 seçenekli testlerle yetenekler de köreltilince öğrencilerimizin hayal dünyaları da yaratıcılıkları da yok olma noktasına geldi. Önlerine seçenek koyarsanız doğru cevabı söyleyebilen nesiller yetişti…
Öğrenme kanalları
Okul dışı öğrenme kanalları daha da gelişecek, dünyanın en iyi üniversite ve diğer öğretim kurumları tüm derslerini sanal ortamlarda herkese açık hale getirdi, getirmeye de devam edecek. Böylece tek bir kanaldan bilgi alma yerine, çok farklı kanallardan bilgilenerek çok daha farklı analiz ve senteze ulaşmak mümkün olacak.
Bu yeni süreçte okullar öğrenme yerine eğitim odaklı hale gelir, farklı kanallardan bilgi edinme ve bunları uygulamaya dönüştürme yolları öğretilirse sanki çok daha hayırlı bir iş yapılmış olur.
Dikkat edilmesi gereken en önemli ayrıntı ise bu sürecin bireysel ilgi, yetenek, hayal ve beklentileri karşılıyor olması. Cazibe odağı haline gelmezse okuldan kaçışı daha da hızlandırır ki bu da en son düşüneceğimiz bir ayrıntı olmalı...
Özetin özeti: Geleceği doğru okur ve doğru açılımlar getirebilirsek sadece gelecek yüzyıla değil, gelecek bin yıla damga vurmamız işten bile değil!..
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024