Yılda 10 milyon çocuğumuz daha iyi bir eğitim ve daha iyi bir gelecek için sınavlara giriyor. İyi bir lise iyi bir üniversite için, iyi bir üniversite de iyi bir kariyer ve iyi bir gelecek için olmazsa olmazların başında geliyor.
Hele bir de ekonomik açıdan orta üstü ve daha alt gelir grubundaysanız işiniz çok daha içinden çıkılamaz hale gelebiliyor.
“Nitelikli” olarak nitelendirilen ve sınavla girilen devlet okulu sayısı yok denecek kadar az, özel okullar da maaşlı çalışanların çocuklarını gönderemeyeceği kadar pahalı. Kolej ücretleri yarım milyonu aştı, bir milyona tırmanıyor.
Vakıf üniversitelerinde de durum farklı değil.
Paralı okullarda çocuk okutmak adeta bir servet gerektiriyor.
Bu yüzden öğrenci profilleri ve öğretim kaliteleri ve öğretmen donanımları dünkünden çok farklı. “Ücretler artıyor, kalite düşüyor” söylemi neredeyse herkesin dilinde.
Her ne kadar köklü özel okullar için söz konusu olmasa da, dershaneden bozma kolejlerin çoğunda aradığını
Ülkemizin en önemli sorunlarından biri de işsizlik.
Evinde ya da yakınında işsiz olmayan yok gibi.
Resmi rakamlar ile gerçek işsizliğin çok farklı boyutlarda olduğunu iddia edenler gibi ülkemizde işsizliğin değil iş beğenmeme oranının yüksek olduğunu sıkça dile getirenler de var.
Öğrenim gördüğü alanda iş bulamayan oranı ise her geçen gün artıyor.
Hemen her alanda olmasa bile birçok alanda diplomalı eleman sayımız önümüzdeki 30 yıla yetecek kadar çok olsa da işin erbabı kalifiye eleman bulmak neredeyse imkânsız.
Meslek yelpazemize baktığımızda da şaşırtıcı bir tablo söz konusu!
Tanımlanmış ve eğitimi yapılan meslek sayısı bizde bin civarındayken, gelişmiş ülkelerde 15 binin üzerinde.
İlginç olan bir başka ayrıntı ise önümüzdeki 20 yıl içerisinde bugünkü mesleklerden en az üçte ikisinin yok olacağı ve yerine yeni mesleklerin geleceği!
Her meslek onurludur, itibarlıdır, kazanç getiricidir yeter ki hakkını verelim. Herhangi bir konuda aradığı ustayı bulabileniniz var mı?
Çıraklık, kalfalık ve ustalık sistemimiz adeta çöktü.
Nedenin eğitim olması ise çok daha acı!
Zorunlu eğitimi 12 yıla çıkartıp, tüm öğrencileri üniversite önüne yığarak onlara ve ülkemize iyilik yaptığımızı sandık ama öngörülenlerin tam tersi yaşanıyor.
Öğrenci ve veliler ille de diploma dedi, siyasetçiler de onların bu istediğini yerine getirmek için ülkenin dört bir yanını üniversitelerle donattı.
YÖK ve ÖSYM gibi insan gücü planlaması yapması ve öğrencileri doğru mecralara yönlendirmesi gereken kurumlar sınıfta kaldı. 12 Eylül ürünü olan bu kurumlar, o günden bugüne dayatmacı tavırlarından ve hata yapma lükslerinden asla vaz geçmediler. Umarız yeni dönemde onlar da kendilerini yenilerler.
Ara insan gücü!
Ülkemizdeki cari açığı kapatmanın garantili yolu üretimden geçiyor.
İnsanoğlu gelişimini eğitimle tamamladı, farkındalığını da bilimle pekiştirdi.
Günümüzde öyle bir noktaya gelindi ki her şey gibi eğitim de sorgulanmaya başladı.
Bugünkü eğitim sistemi Z kuşağına hem hantal geliyor hem de çok uzun!
Daha da önemlisi, okul ve kitaplar öğrenmeye yönelik önceliğini kaybetmek üzere.
Bu bizde böyle de diğer ülkelerde farklı mı?
Kesinlikle hayır.
Dünyanın her yerinde sıkıntılar var. Ansiklopedilerin kapağı açılmayalı çok oldu. Kütüphanelerin yolunu ise neredeyse unuttuk. Aktif okuyan, yazan sayısı her geçen gün azalıyor.
Dijital platformlar ve sosyal medya sadece gençlerin değil hepimizin öğrenme alışkanlıklarını önemli ölçüde değiştirdi.
Günümüz dünyasında ülkelerin en büyük zenginliği eğitilmiş insan gücüdür. Özellikle de genç nüfusun eğitilmiş olması petrolden, doğal gazdan ve diğer yer altı madenlerinden çok daha değerlidir. Çünkü o zenginliğe katma değer katacak ve sürdürülebilir hale getirecek olan onlardır.
Amerika’yı Amerika yapan parası ya da ordusu değil, dünyanın en iyi üniversitelerine ve Ar-Ge merkezlerine sahip olmasıdır.
Kalkınmanın, refahın, demokrasinin, hakkın, hukukun, adaletin yolu da yine eğitimden geçiyor.
Bunu bilmeyenimiz, dile getirmeyenimiz yok gibi olsa da son seçimde bir kez daha gördük ki ne halk olarak ne de siyaseten önceliklerimiz arasına eğitimi almış değiliz. Hâlâ deli gibi sınavlara hazırlanıyoruz. Çocuklar çocukluğunu, gençler gençliğini, ebeveynler anne baba olmanın keyfini yaşayamıyor. Bugün ve bir sonraki hafta milyonlarca öğrencimiz sınavlarda ter dökecek.
Peki ne kadarı bu zor süreçler bittiğinde mutlu sona ulaşabiliyor?
Az hem de çok azı!
İşsizlik
Seçim öncesinde yeterince gündeme gelmese de eğitimde ciddi sıkıntılarımız var.
Ekonomi gibi etkileri hemen hissedilmediği için canımızı yakması zaman alıyor.
Peki, eğitimdeki sıkıntılar sadece bize mi özgü yoksa dünya genelinde de benzeri rahatsızlıklar yaşanıyor mu?
Dünya öylesine hızlı bir değişim içerisindeki eğitim gibi katı kuralların hâkim olduğu sektörlerde aynı tempoda bir değişim gerçekleştirmek mümkün değil.
Bu yüzden de gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin neredeyse tamamında eğitimde yeni arayışlar gündemde.
Neden mi?
Tıpkı medya gibi eğitim de hep önde giden ve yönlendirendi. Şimdi maalesef toplumun ve özellikle de gençlerin gerisinde kaldılar.
Okur ve izleyici sayıları bu yüzden azalıyor, eğitim bu yüzden “demode” olmakla eleştiriliyor.
Seçim öncesinde yapılacak çok iş vardı. Verilen vaatler çerçevesinde şimdi daha çok iş var.
Pek çok konuda olduğu gibi eğitimde de ciddi anlamda bir değişim söz konusu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta bunun sinyallerini verdi. Sık sık da dile getirdi.
Bu konudaki rahatsızlıklar bakalım nasıl giderilecek?..
Milli Eğitim Bakanlığı, 20 yılı aşan Ak Parti iktidarı döneminde en fazla el değiştiren bakanlık oldu.
Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Baş (Çubukçu), Ömer Dinçer, Nabi Avcı, İsmet Yılmaz, Ziya Selçuk, Mahmut Özer.
Peki, iz bırakan oldu mu?
Ekonomide olduğu gibi eski Bakanlardan birisine yeniden bu sorumluluk verilir mi?
Dünya geneline göz attığınızda dünyanın en demokratik, insan haklarının en iyi uygulandığı, hak, hukuk, adaletin en az tartışıldığı ve geleceğe olabildiğince umutla bakıldığı ülkelerin, petrol, doğal gaz ya da diğer yer altı kaynaklarına sahip ülkeler değil, dünyanın en iyi üniversitelerine sahip ülkeler olduğunu görüyoruz.
Geleceğin bugünden daha iyi olmasını istiyorsak, eğitime, bilime, araştırmaya çok daha fazla önem vermemiz gerekiyor.
Eğitim kadar önemli bir başka olmazsa olmazımız ise demokrasi.
Eğer ortada sandık yoksa gerisi teferruattır.
Demokrasiyi seviyoruz, iki hafta önce olduğu gibi bugün de bir şölen havası içerisinde, coşkuyla sandığa gideceğiz.
Sonucu ne olursa olsun, ülkemize, milletimize öncelikle huzur, güven, refah getirsin.
Her maçta, her seçimde, her yarışta olduğu gibi bu seçimin de kazananı, kaybedenleri, üzüleni ve sevinenleri olacaktır.
Ortada sandık olduğu sürece, sonuç gerçekten de hiç önemli değil.