Dünyanın en önemli coğrafyalarından birinde yaşıyoruz.
Sahip olduğumuz topraklar, binlerce yılda yüzlerce medeniyete ev sahipliği yaptı. Bin yıla yakın süredir de bize yapıyor.
Beylikler, devletler, imparatorluklar kurduk...
Son yüzyılımız ise en büyük mücadelelerin ve değişimin yaşadığı dönem oldu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduk.
Sevr’den Lozan’a, işgallerden Milli Mücadele’ye, Hilafet’ten Cumhuriyet’e zor hem de çok zor bir yolculuğumuz oldu.
2. Yüzyıl’a çok daha güçlü, kararlı, donanımlı ve iddialı giriyoruz.
2. Yüzyıl’ın “Türkiye Yüzyılı” olmaması için hiçbir nedenimiz yok.
İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kürşat Aydoğan Hoca ile YÖK’ün, Bilkent’in, Hacettepe’nin kurucusu rahmetli Doğramacı’yı yad ettik…
YÖK’ün kuruluş aşamasından itibaren yani 80’li yılların başından itibaren çok uzun süre kendisiyle birlikte çalıştık. Masanın bir tarafında o vardı. Diğer tarafında biz… Attığı her adım çok tartışmalıydı.
Yaşamı boyunca hep eleştirilerin odağında oldu.
Hakkında en çok haber yapanlardan birisi de bizdik.
30, 40 yıl öncenin koşullarında, dünyanın neresinde olursa olsun yazılarımızı günlük olarak bulur, altını çizerek okur, katıldığı, katılmadığı noktaları arayıp paylaşırdı. Bir gün olsun kırıldığını görmedik tam aksine yazdıklarımıza olan ilgisi giderek daha da arttı.
“O sizi sürekli eleştiriyor, siz ise onu her defasında daha da yüceltiyorsunuz” diyenlere, güler geçer, eleştirinin ne kadar zor bir görev olduğunu, ne denli ağır bir sorumluluk taşıdığını, demokrasinin ve gelişmenin olmazsa olmazı olduğunu
Üniversiteye giriş sisteminde sıkıntılar var.
Bu sistem, üniversite sayısı 50, başvuran aday sayısı 1.5 milyonken tasarlanmıştı.
Şu anda üniversite sayımız 200’ü, aday sayısı da 3.5 milyonu aştı.
Kısacası bu elbise, bu bedene artık dar geliyor.
Dahası bugünün Türkiye’si, bugünün gençliği, 40 yıl öncesinin Türkiye’si ve gençliği değil. Büyük hedeflerimiz, büyük hayallerimiz var.
İşte bu yüzden YÖK ve ÖSYM’nin gençlerimizin yaşadıkları sıkıntılarla ilgilenmeleri gerekiyor...
Hakkaniyet şart
Üniversite kontenjanları dolusun da nasıl dolarsa dolsun mantığı yüzünden, “fırsat eşitliği”, “hakkaniyet”, “akademik donanım”, “kalite”, “adil ölçme değerlendirme”, “liyakat” gibi bu tür sınavların olmazsa olmazı olan kavramları tartışmalı hale getirmeye hiç kimsenin hakkı olmamalı.
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi ve Ankara Bilim Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi ile ülkemizdeki Teknopark sayısı 100’e ulaştı.
Teknoloji, inovasyon ve yüksek katma değerli üretim ekosistemimize önemli katkılar sağlayan bu teknoparkların bir bölümü üniversitelerimiz bünyesinde, bir bölümü de TÜBİTAK ve benzeri kurumlar, yerel yönetimler ve ortak girişimler öncülüğünde gerçekleşti.
Teknoparklardan 20’ye yakını kuruluş aşamasında, 50’ye yakını altyapısını oluşturarak üniversite/sanayi iş birliği çerçevesinde bölgesel kalkınmaya katkıda bulunuyor, 15 kadarı Ar-Ge’ye yoğunlaştı, bir o kadarı da yüksek teknolojiye yöneldi.
Çok yol katettik ama katetmemiz gereken çok daha uzun bir yol var.
Nedeni çok açık!
Akıl, bilim, teknoloji, araştırma, inovasyon ve en önemlisi de yüksek katma değerli üretim olmadan, demokrasiyi, refahı, huzuru, hukuku, insan haklarını, eğitimi, sağlığı, hakça paylaşımı,
Son 20 yılda iktidar değişmemesine rağmen çok bakan değişti.
Yeni gelen her Bakan, eğitimde yeni bir dönemin sinyaliydi.
Eğitimde değişim gerekiyordu ve her birine bu şans tanındı.
Peki, onlar ne yaptı?
Her biri yeni reform paketi açtı.
Oysa Başbakan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajları çok netti.
Örneğin, O “Öğrencinin üzerindeki sınav yükünü azaltın, dershaneleri kapatın” dedikçe, sınav yükü de dershane sayısı da her geçen yıl daha da arttı.
Geldiğimiz son nokta bir anlamda fabrika ayarlarına yeniden dönüş.
Üniversite yerleştirme sonuçları her an açıklanabilir.
YKS’nin tartışılacak onlarca açığı var ve hemen hepsi de on binlerce gencimizin mağdur olmasına neden oluyor.
Örneğin Ortaöğretim Başarı Puanı (OBP) nedeniyle sıralamada on binlerce hatta yüz binlerce geriye düşen adayların mağduriyeti.
Örneğin kayıt yaptırmadıkları halde OBP’si yarı yarıya düşen adaylar. Hem de boş bıraktıkları kontenjanlara öğrenci alınmasına rağmen.
Örneğin şov için sınava giren adayların yarattığı kuru kalabalık nedeniyle başarı sırası barajını aşamayanların mağduriyetleri…
Kim dur diyecek?
En olmadık konularda ve en ufak bir hatada öğrencilerin hayatını karartan ÖSYM ve YÖK, nedense ciddi mağduriyetler yaşanan konularda farklı bir adım atmıyor.
Oysa hatadan dönmek de bir erdemdir...
Dünya öylesine hızlı bir değişim içerisinde ki yakalayabilene aşkolsun.
Eskiden kuşaklar arası değişim konuşulurdu şimdi kardeşler arasına indirgendi.
Son 50 yıldaki değişimin geldiği boyut ve yarattığı etkiler, son 5 bin yıldan daha fazla.
Peki biz bu değişime ne kadar ayak uydurabiliyoruz, ne kadarını hazmedebiliyoruz, en önemlisi de kendimizi ne kadar güncelleyebiliyoruz?
Cep telefonu ile konuşmada açık ara dünya lideriyiz, peki ya Ar-Ge’de?
Mobil oyunlarda da hep en ön sıralardayız, tıpkı kitap satışlarında en gerilerde olduğumuz gibi. Dünya küresel iklim değişikliğinin yarattığı ve yaratacağı sorunlara kilitlenmişken biz hâlâ dizilerle günümüzü gün ediyoruz.
Müfredat programları ve ders kitaplarımız, günümüzü ve geleceği yakalamanın çok uzağında. Çocuklarımız spor alanlarında, sanat ortamlarında, üretim atölyelerinde değil dershanelerde. Onlara hâlâ hayatı değil test çözmeyi öğretiyoruz. Yılda 200 bin soru çözeni ayakta alkışlıyoruz!.. Hayatın her alanında, her anında yaşadığımız benzeri daha pek
Çırak, kalfa, usta, zanaatkar, bu işin piri gibi kavramları adeta unuttuk.
Herhangi bir iş yaptırıp da memnun olan yok gibi.
Başkaları bizden, biz başkalarından şikâyetçiyiz.
Memnun olanımızı da ara ki bulasınız.
Peki, o zaman nerede hata yapıyoruz?
Ortada yanlış giden bir şey varsa bunu şimdi düzeltmeyeceğiz de ne zaman düzelteceğiz?
Her şeyin başı eğitimdir.
Eğitimde taşlar yerli yerine oturtmadan yani bireyleri mutlu eden bir eğitim sistemi geliştirmeden mutlu bir toplum yaratmak mümkün değil.