Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) raporuna göre, Türkiye üst orta eğitim (lise) harcamalarında 40 ülke arasında 38’inci sırada.
Oysa hem devlet hem de veliler olarak eğitime çok para harcıyoruz ama eğitim kalitesi için değil sınavlar için!
Raporda çarpıcı tespitler var.
İsterseniz gelin önce onlara bir göz atalım, sonra da parantez içerisinde, kendi değerlendirmemizi yapalım:
OECD raporunda Kolombiya, Meksika ve Türkiye’nin öğrenci başına yıllık 5 bin dolardan az harcama yaptığı, buna karşılık Lüksemburg’un yaptığı harcamanın hemen hemen 25 bin dolar seviyesinde olduğu ifade edildi.
(Onlarda eğitim adına yapılan harcamaların çoğu hatta tamamı kayıt altında, bizde ise örneğin sınavlara yönelik harcamalardan çoğunun kayıt altında olduğunu söylemek abartılı olur. Harcamaların düşük gözüküyor olması biraz da bu yüzden.)
OECD ülkelerinde öğrenci başına yapılan yıllık harcamanın ortalaması, genel üst orta öğretimde ortalama 11 bin 400 dolar,
Peş peşe çok önemli 100. yıllar yaşıyoruz.
Sakarya Meydan Muharebesi’nin, Lozan’ın, Cumhuriyetimizin ve Ankara’nın Başkent oluşunun üzerinden bir asır geçti.
“Son Kale” Haymana’da 10 yıldır olduğu gibi dün yine yakın tarihimizi uzun uzadıya konuştuk.
Neden “Son Kale?”
Haymana, Osmanlı ordularının 2. Viyana Kuşatması’ndan sonra geri çekile çekile geldikleri son nokta da o yüzden.
Haymana düşseydi, Ankara da düşecek ve sonrasını düşünmek bile istemiyoruz...
Haymana’nın bu yıldan itibaren lise son sınıf İnkılap Tarihi müfredat programına ve ders kitabına girmesi sevindirici. Aradan 100 yıl geçse de hak yerini buluyor.
Tarihimizin en önemli meydan savaşlarından biri olan Haymana muharebesinin kazanılması bizim moralimizi zirveye taşıyıp Milli Mücadale’nin kazanılmasına olanak sağlarken, Yunanlıların denize dökülme sürecinin de başlangıcı olmuştur.
Liselerde sınıf tekrarı, devamsızlık, açık öğretime geçiş ve okullarda cep telefonu kullanımına ilişkin düzenlemeler geldi. İlkokullarda ise sınavlar kaldırıldı.
İlkokul öğrencilerine gelişim düzeyleri, etkinliklere katılım gözlem formları, oyun temelli değerlendirmeler ve verilen görevleri yerine getirme performansına göre karne notu verilecek. Peki, bu düzenlemeler eğitime yeni bir çekidüzen getirecek mi, öğretmene saygı artacak ve öğretim kalitesi yükselecek mi?
Birkaç aydır sözü edilen düzenlemeler nihayet resmiyete dönüştü ama hâlâ kafalarda soru işaretleri var.
Örneğin bütünleme sınavları, tamamlama kursları, telafi eğitimi olacak mı? İsterseniz gelin önce alınan kararlara bir göz atalım sonra da parantez içerisinde minik birer değerlendirme yapalım:
Okulun önemi artacak
- Açık liselere geçişler zorlaştırıldı ve sadece istisnai durumda olan öğrencilerin açık liseye geçebilmesine karar verildi.
(Doğru ama çok geç alınmış bir karar olarak tarihe geçecek.)
- Devamsızlı
Eğitimin öncelikli amacı ya da hedefi ne?
Okulların açılmaya hazırlandığı şu günlerde bu soruyu hem devlet hem de bireysel olarak gelin önce kendimize soralım.
Öncelikle iyi bir insan, iyi bir yurttaş, işinin ehli mutlu bir yetişkin mi istiyoruz yoksa sınav şampiyonları mı?
Birbirini düşman gibi gören, başarısı diğer öğrencilerin başarısızlığına bağlı olan, hedefe ulaşmak için her yolu mübah sayan, sahte raporları, şişirilmiş notları, şifrelenmiş cevap anahtarlarını reddedeceğine onun peşinde koşan nesiller mi istiyoruz yoksa alın terinin en büyük onur kaynağı olduğuna inanan, milli ve manevi değerlerle donanmış gençler mi hedefliyoruz?
Eğitimden daha büyük ve daha önemli temel ihtiyaç ne olabilir ki, hele bir de çevrenizde gidecek okul bulamadığınız için özel okula gitmek zorunda kalıyorsanız!..
Yüksek öğretimde olduğu gibi zorunlu eğitim kapsamına giren orta öğretimde de açık öğretime yönelenlerin ve zorunlu eğitimi yarıda bırakanların sayısı hızla artıyor.
Bin defa yazdık ama bir kez daha hatırlatmakta
Sokrates’in “Bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir” sözü çok manidardır. Hem bilginin ve öğrenmenin sonsuzluğuna hem de yaşadığımız ve yaşayacağımız şaşkınlıklara işaret eder.
İnsan hemen her gün öylesi sürprizlerle karşılaşıyor ki kızmalı mı, üzülmeli mi yoksa “bu da gelir, bu da geçer” diye la havle mi çekmeli bilemiyoruz.
Bilgi gibi güç de yanlış zamanda, yanlış yerde, yanlış kişilere uygulandığında en büyük zararı kullanana verir.
Hangi mesleği seçeceğine ya da masanın hangi tarafında oturacağına bakılmaksızın tüm çocuklarımıza öncelikle kazandırmamız gereken davranışlardan biri de bu olmalı ki, yetişkin olduklarında hayatı zorlaştıran değil kolaylaştıran biri olarak anılsınlar...
Bir maçtan fazlasıydı
Kadınlar Avrupa Voleybol Şampiyonası finali bir maç olmanın çok ötesinde muhteşem bir mücadele örneğiydi.
30 Ağustos Zafer Haftası’nda, Cumhuriyetimizin 100. yılında ve Türkiye Yüzyılı’nın milat olarak alındığı şu günlerde ülkemize ve milletimize daha anlamlı
Milyonlarca öğrenci, veli, öğretmen okulların açılmasını ve onun getireceği coşkuyu heyecanla bekliyor.
Öğrencilik yıllarımızda anaokulundan üniversiteye hemen hepsini zaman zaman kıyasıya eleştirsek de her şeyin ilkini orada gördük, orada öğrendik, orada yaşadık, yaşıyoruz, yaşayacağız…
O yüzdendir ki öğrencilik yılları, hayatımızın en güzel yılları olarak hiç unutulmaz.
Unutulmayacak derin izler bırakan anılar da yok değil ama kalıcı olan ve özlenenler geride hoş seda bırakanlar...
Eminiz ki yeni öğretim yılı da hepimizin hayatında keyifli izler bırakacak.
İşte bu yüzden öğrenme, öğrencilik, eğitim, eziyet değil keyif olmalıdır...
Eğitime yönelik bakış açımızı eğitimin tüm tarafları olarak hep birlikte biraz olsun değiştirebilirsek, mutluluk, başarı, memnuniyet katsayımız tahminlerin çok üzerinde yükselecektir.
Yeni öğretim yılına sayılı günler kala eğitimden, okuldan, öğretmenlerimizden ve çocuklarımızdan beklentilerimizi gelin bir kez daha gözden geçirelim.
Dün olduğu gibi bugün de eğitim ve okullar, hayatımızın olmazsa olmazlarının en başında geliyor. Tıpkı ailemiz, öğretmenlerimiz, kitaplarımız ve arkadaşlarımız gibi.
Okul deyip geçmeyin, hemen hemen her şeyin ilkini orada görür, orada öğrenir, orada yaşarız. Bu yüzdendir ki öğrencilik yılları hiç unutulmaz...
Eğitim bir yaşama sanatıdır ve her şeyden önce alanı mutlu etmelidir. Kazandırdığı donanım ve yetkinliklerle yaşam kalitemizi yükseltmelidir.
İstenilen bu da gelinen nokta ne? Elbette sorgulanmalı ama bu kez gelin dünü dünde bırakıp geleceğe odaklanalım.
Yeni bir sayfa!
Yeni öğretim yılına yeni bir Bakanla giriyoruz.
Eğitimci olmasa da eğitimin içinden geliyor. Uzun yıllan MEB Müsteşarlığı yaptı ve eğitim sorunlarını da eğitimde beklentileri de yakından biliyor.
Bayramlar çok önemlidir. Bayramlara bakıp ülkelerin, ulusların karakterleri hakkında çok önemli ipuçları elde edebilirsiniz.
Örneğin bize bakalım.
Şeker Bayramı sevginin, dostluğun, kardeşliğin, barışın,
Kurban Bayramı paylaşmanın,
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı çocuklara verdiğimiz önemin,
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü emeğe olan saygımızın,
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı ülkemizin kurucusuna duyduğumuz saygının ve gençlerimize olan sevginin,
15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü demokrasiye olan sevdamızın,