Eğitimde büyük sorunlarımız var. Bu da A’dan Z’ye tüm yaşamımızı etkiliyor.
Hangi sorunun kökenine inseniz hemen hepsi yanlış ya da eksik eğitimden kaynaklanıyor.
Peki, sınav ve diploma odaklı bugünkü eğitimin sorumlusu kim?
Öğretmenler mi, MEB mi, öğrenciler mi, medya mı, politikacılar mı, üniversiteler mi, dış güçler mi ya da hepsi ve hepimiz mi?
Kabahatliyi hiç uzaklarda aramadan hemen herkes çuvaldızın en büyüğünü kendisine batırabilir. Neden mi?
Bugün hiç kimsenin beğenmediği, sürekli şikâyetçi olduğu, her fırsatta yerden yere vurduğu eğitim sisteminin çarklarının dönmesi için hepimiz su taşıyoruz da ondan.
Veliler sınav odaklı eğitime karşılar ama dershaneye çocuğunu göndermeyen yok gibi.
Daha da vahimi, en değerli varlıkları olan çocuklarının ne eğitimleri umurunda ne de gelecekleri!
Hemen her alanda pozitif örnekleri yok sayıp negatif örneklerle yol almaya çalışıyoruz. Kötülükler, çirkinlikler, liyakatsizlik ve sorunlar görülmesin mi?
Elbette görülsün hatta sonuna kadar üzerine gidilsin ama iyi örnekler de görmezden gelinmesin.
“Bugün için en önemli sorunumuz nedir?” diye bir soru yönetecek olsa, eminim ki istisnasız hepimizin ilk üçünde yer alacak konuların en başında “güvensizlik” gelecek. Kimse, kimseye güvenmiyor.
Birimiz için doğru olan, bir başkası için doğru gözükmüyor ya da altında başka bir şeyler aranıyor.
Tüm dünyada olduğu gibi bizde de adeta bir değerler erozyonu yaşanıyor. Ortak değerlerimizi hızla yeniden inşa etmeliyiz.
Hem de en güçlü bir şekilde.
Bunun yolu da yine hiç tartışmasız eğitimden geçiyor.
Zorunlu temel eğitim sürecinde çocuklarımıza güçlü bir kimlik ve bakış açısı kazandırabilirsek, geleceğe yönelik olarak yaptığımız en büyük yat
TÜBİTAK’ta gurur verici çalışmalar devam ediyor.
Peki, öncelikleri neler?
İşte onlardan öne çıkanlar:
■ 5G haberleşme teknolojileri,
■ Batarya, güneş enerjisi teknolojisi, rüzgâr türbinleri,
■ Yüksek hızlı tren, uçan akıllı mobilite,
■ Biyoteknolojik ilaçlar, akıllı tıbbi cihazlar,
■ Endüstriyel robotlar, yeni nesil uydu girişimi,
60. yılını kutlayan TÜBİTAK, ülkemizin en köklü bilim merkezlerinde birisi hatta en önemlisi.
Hemen her alanda çok yol kat etti, etmeye de devam ediyor.
Başında da uzun yıllardır Hasan (Mandal) Hoca var.
Anadolu ve Sabancı üniversitelerinde parlak bir bilimsel geçmişi vardı, TÜBİTAK’la da taçlandırdı.
Klasik bilim insanı, çok üretiyorlar ama paylaşma konusunda aynı performansı gösteremiyorlar.
Sanki son aylarda biraz dışa açılma kararı aldı ki, ülkemizin dört bir yanındaki liseleri, üniversiteleri, teknoparkları, araştırma merkezlerini gezerek bilim rüzgârı estiriyor.
Ülkemizi “bilim toplumu” yapma konusunda büyük çabası var.
Bilim ve teknoloji yarışmalarına ve konferanslarına katılım müthiş. TÜBİTAK yayınlarının abone sayıları ve yine TÜBİTAK’ın oluşturduğu dijital bilim platformlar bırakın medyanın genelini sosyal medya fenomenlerini bile kıskandıracak düzeyde takipçiye sahip....
Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılı’na ve yeni yıla sayılı saatler kaldı.
Hepinize sağlıklı, huzurlu, verimli, bol kazançlı, umut dolu ve bir kadar da keyifli bir yıl ve yeni bir yüzyıl diliyoruz. Her şey gönlünüzce olsun.
100. Yıl kutlamaları, yıl boyunca arzulanan gibi geçmese de, önceki gece muhteşem bir final oldu. Ortak değerlerimize hiç ama hiç kimsenin dil uzatamayacağını dünya aleme hep birlikte, bir kez daha gösterdik…
Eminiz ki yeni yıl da, yeni yüzyıl da geçen yıldan ve geçen yüzyıldan çok iyi olacak. Olmalı da…
Türkiye Yüzyılı
Bilim toplumu olmadan medeni bir ülke olmak mümkün değil.
Bilim toplumu olmadan demokraside, hukukta, insan haklarında, ekonomide, eğitimde, refah paylaşımında yol kat etmek çok zor.
Orta Doğu’da, Arap Yarımadası’nda, Uzak Doğu’da buna hemen her gün şahit oluyoruz. Bu konuda çok yol aldık ama hâlâ eksiklerimiz var.
Cumhuriyetimizin birinci 100 yılında eğitim, bilim ve teknoloji adına büyük işler başardık.
Çok daha iyisi olamaz mıydı?
Elbette olurdu.
Eminiz ki bunu da ikinci yüzyılın ilk çeyreğinde, bugüne kadarki gelişmeleri ikiye, üçe, beşe katlayarak göstereceğiz.
Birinci yüzyılda her şeye sıfırdan başlamıştık, ikinci yüzyıla müthiş bir birikimle giriyoruz.
Ülke ve dünya gündemi öylesine yüklü ve ilgi alanlarımız öylesine farklı ki en yakınımızdaki gurur verici gelişmelerden bile haberdar değiliz.
Örneğin her biri sadece bulunduğu bölgeye değil, ülkemize ve dünyaya bilimin, teknolojinin ışığını saçacak olan teknoparklardan, teknoloji geliştirme merkezlerinden, bilişim vadilerinden haberdar bile değiliz…
Onları zaman zaman size en ayrıntılı bir şekilde anlatacağız. Bilim insanlarımız adına sizlerden destek isteyeceğiz.
Türkiye’nin dört bir yanını üniversitelerle donatmamızın en önemli gerekçelerinden biri de bölgedeki hatta o kentteki öğrencilere öğrenim olanağı sağlamaktı. Bir anlamda üniversiteyi ayaklarına götürerek fırsat eşitliği sağlanacaktı.
Peki, bunu gerçekleştirebildik mi?
Evet demek mümkün değil.
YÖK’ün bu konuda çok çarpıcı bir araştırması var.
Hangi kentteki öğrenciler, diğer hangi kentlere gidiyor; o kentlere hangi kentlerden öğrenci geliyor.
Örneğin Van, başta İstanbul olmak üzere ülkenin her yerine öğrenci gönderirken, gelen öğrenciler, sadece üç, beş çevre ilden ibaret.
Örneğin Çanakkale, her yerden öğrenci alıyor ama Ankara’nın ötesine tek öğrenci dahi göndermiyor.
Örneğin Diyarbakır, en çok öğrenciyi İstanbul ve İzmir’e gönderiyor ama çevre illerin dışında gelen yok.
Milyonlarca genç işsizimiz, 5 milyon emekli de çalışanımız varmış!
“Çalışan emekliler”e gecikmeli de olsa verilecek olan 5 bin liralık bayram ikramiyesine ilişkin haberde dikkatimi çekti.
Bir yandan emekli olmak için can atan milyonlar öte yanda emekli olmasına rağmen çalışmaya devam edenler ve yıllardır iş arayan gençler!
Daha da ilginci, emekliler 2008 öncesine kadar çalışırken aldıkları maaşın yüzde 70’ini alırken şimdi bu oran yüzde 28’e düşmüş.
En çarpıcı olanı ise öğretmenlerimizin durumu.
Emekli olduklarında ne başöğretmenlik ile hak ettikleri unvan getirisinden ne de maaşlarına eklenen seyyanen zamdan yararlanabiliyorlar.
Emekli olduklarında adeta apoletleri sökülmüş asker durumundalar.
Tam bir paradoks…