Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Son yılların aksine gerilim seviyesi neredeyse hiç olmayan bir Fenerbahçe-Trabzonspor karşılaşması oynandı Kadıköy’de.
Bu da Fenerbahçe’nin işini fazlasıyla kolaylaştırdı diyebiliriz; çünkü son haftalarda sarı lacivertli ekibe rakip olan takımların hem çok istekli hem de fazlasıyla motive olmuş bir şekilde sahaya çıkmalarına fazlasıyla alışmıştık.
Trabzonspor’un karşılaşma boyunca kimi kaleci İrfan Can kaynaklı etkili birkaç pozisyonu olsa da genel itibarıyla bu maçı kazanabilecek bir oyun ve mücadele sergilemekten uzak olduğunu söylememiz gerekiyor.
Neden?
Fenerbahçe bu veya benzeri sezon içinde rahat kazandığı karşılaşmalardan sonra çıktığı maçlarda hep çok zorlandı.
“Rahat kazandığı” vurgusunu özellikle tırnak içine alalım; bu sanki iyi futbol oynuyor veya oyunu yerleşiyor şeklinde bir yanılgı ile birlikte hareket eden dinamik bir yorum değil.
Takım içinde sonucu değiştirecek bazı oyuncular var; Arda Güler’i başa yazmalıyız, çünkü çok özel bir futbolcu olduğunu hemen her karşılaşmada bize gösteriyor.
Maalesef bu oyuncudan sezon boyunca istikrarlı ve devamlı şekilde yararlanmayı düşünmeyen Jesus’un takım kurgusunda neleri feda ettiğini hatırlatmakta yarar var.
Daha maçı hemen başında yaptığı bir vücut çalımıyla Trabzonsporlu iki oyuncuyu oyundan düşürüp, Batshuayi’ye çok ince asist yaparak takımı rahatlatan 18 yaşındaki Arda Güler oldu.
Attığı her uzun topun etkili pozisyona dönüşme ihtimaline karşın bu atakları değerlendiremeyenler genelde takım arkadaşları oldu.
Hele üst üste kullandığı 3 köşe vuruşunun tamamının Trabzonspor kalesine atılan şut ortası olması tesadüf olamayacak kadar bilinçli tercihlerdi.
Arda Güler’in Guardiola gibi bir futbol dehasının elinde olması gerekiyor.
O zaman işte yetenekle oyun planının nasıl bir araya geldiğini görebiliriz.
Jesus’un sahada bize izlettiği herhangi bir planı bulunmuyor. Geçen sene bu zamanlar İsmail Kartal’la devam edilmemesi gerektiği yönünde bir başlık atmıştım. Jesus ismini ilk duyduğumda bu sezon için özellikle attığım manşetin ne anlama geldiğini anlatmayı planlıyordum.
İsmail Kartal’ın bir oyun planı vardı; ancak bence sezonun tamamı için yetersiz kalacaktı.
Jesus’ta şahit olduklarım karşısında İsmail Kartal için ne büyük haksızlık yapmış olduğumun bugün çok daha net bir şekilde farkına varıyorum.
Fenerbahçe İsmail Kartal’la devam etmiş olsaydı bile bu kadar plansız bir oyun oynamazdı.
Hep yazdığımı bir daha yineleyeyim; şampiyonluk mücadelesi veren takımlar arasında öyle çok büyük farklar bulunmuyor.
Teknik direktörlük farkları da...
Okan Buruk saha kenarında panik halde bir oraya bir buraya koştururken saha içinde olgun oyuncularının sayesinde takım halinde ayakta kalmayı başarıyorlar.
Jesus’un kendi yarattığı şanssızlığı sahada o olgunluğa sahip oyuncusu yok ve bugün 18 yaşındaki bir oyuncunun yapacaklarını izliyor.
Tabii sadece Arda Güler değil, Ferdi Kadıoğlu da saha içinde doğru duruşu ile takıma güven veriyor.
Bu sezon Rossi kadar forma şansı bulabilseydi Zajc da Fenerbahçe’nin çok önemli şanslarından biri olacaktı.
Ama Jesus’un hiç sevmediği oyunculardan biri olduğu için her maç oyuncu değişikliklerinde adı ilk çağırılan futbolcu da Zajc oluyor.
Trabzonspor maçının genel özetini bu oyuncu grubu ile açıklayabiliriz zaten.
Diğer tarafta Jesus’un yaptığı oyuncu değişiklikleri; neden bu kadar çok anlamak kolay değil.
Fenerbahçe’nin biri yarı final 3 garanti maçı kaldı; bu dönemde çok daha dar bir kadro ile mücadele etmek avantaj yaratabilir. Sezon başı olsaydı her oyuncu için fırsat diye düşünülebilirdi ancak sonuna geldik.
Yani Zajc sahada kalsa Fenerbahçe için çok şey değişmez. Belki daha iyi olur.
Bu oyun Galatasaray maçı için asla yeterli değil. Farkında olmak gerekiyor.
Fenerbahçe özellikle savunmada rakiplerine çok geniş boşluklar bırakıyor; oynamalarına müsade ediyor.
Oysa Galatasaraylı oyuncular asla bu kadar özgür kalmamalı, “rahatsızlık” hissetmeliler.