Yıllardır öyle bir seviyeye ulaştı ki Fenerbahçe basketbolun zirvesinde, ne kadar gururlansa azdır gönül verenler; sarı-lacivertli renklere... Zaten erişilen o nokta ve bu ekibe duyulan güvendi Stark Arena tribünlerini sarıya boyayan, hep bir ağızdan lacivert diye bağırtan...
Rakip bu sezon büyük işler yapmış, herkesin takdirini kazanan bir hikayeyle adını Final Four’a yazdırmıştı ama Fenerbahçe’nin kadrosunda daha çok sanatçı vardı! İtalyan ressam Datome’nin 16 sayılık hücum, 3 blokluk fırça darbeleri mi dersiniz, destan yazarı Ali Muhammed’in en kritik anlarda bulduğu üçlüklerle yüreğinin büyüklüğünü parkeye kazıması mı dersiniz, bir diğer İtalyan usta Melli’nin 6 asistle servisteki ustalığı mı dersiniz... Hangisini dersek diyelim, usta heykeltraş Obradovic’in elinde adeta bir başarı anıtına dönüşen bu takımı takdir edersiniz.
Çok uzun zamandır bu seviyeleri hayal bile etmekte zorlanan Fenerbahçe’nin üst üste 4. Final Four’unda 3. kez finale yükleşini başka nasıl tarif ederiz!
Son dönemde giderek yükselen temposunu görmüştük Fenerbahçe’nin, Belgrad’da bunun zirveye çıktığına da şahit olduk. Jasikevicius gibi Avrupa’nın yetiştirdiği en büyük guardlardan birisinin yönetiminde, oyun kurucuların performansıyla bu noktaya gelmiş bir ekibe daha ilk yarıda 12 top kaybı yaptırırken, bunların 10 tanesini ellerinden almak, maç sonunda bu rakamları 20’ye 13 yapmak, Zalgiris’in yapacağı her hamleyi daha önceden düşünmekle olabilirdi, Obradovic ve yardımcılarının rakibi ne kadar iyi çözdüğünü bu istatistikler gösterdi.
Fenerbahçe’nin bu yılki kadrosunun tek yıldızlı olmadığı her maç yeni starlar çıkardığını defalarca yazmıştık, dün de son çeyreğe 10 sayı sığdıran, 12 dakikada 19 sayıya ulaşan Dixon ile Datome ile bunu tekrar yaşadık, Vesely ile Melli’nin her açığı kapatan savunmalarına, Slokas’ın kriz çözmedeki ustalığına hayranlıkla baktık. Tabii ki önümüzde bir maç daha var ve hayalimiz üst üste 2. kez şampiyonluk. Ama ne olursa olsun sen hep bu seviyelerde kal, finallerde oyna Fenerbahçe; biz buna fena alıştık.