Osimhen'den Altın Gol
Hatayspor ve Dinamo Kiev travmalarının gölgesinde çıktı Konyaspor karşısına Galatasaraylı futbolcular ve özellikle ilk yarıda istediklerini sahaya yansıtamadılar. Konyaspor, çoğu zaman altı adamla Galatasaray’a önde etkili bir baskı uygulayarak sarı- kırmızılıların geriden oyun kurup pasla çıkmalarını engelledi ve onları uzun oynamak zorunda bıraktı. Yeşil- beyazlıların bu oyundaki handikapları geride bıraktıkları boş alanlardı. Nitekim yüzde yüz olmasa da yine buna benzer bir pozisyonda Muslera’nın uzun vurup Yunus Akgün’ün indirdiği topta penaltı kazandı Galatasaray.
Ancak burada bir konuyu açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Herhalde Osimhen dışında o topa koşacak fazla bir futbolcu bulamayız. Nijeryalı futbolcu her an oyunun içerisinde. Her topa koşuyor, ayağını veya kafasını uzatıyor, mücadele ediyor. Penaltı pozisyonu öncesinde de attığı deparla bir anda Adil Demirbağ’ın önüne geçip topu alabilecek bir konuma geldi. Bir anlamda ilk yarıda Konyaspor’u yenen oyuncuydu Osimhen. Çünkü bu devrede hiçbir takım arkadaşı ona ayak uyduramadı. Osimhen tek başına mücadele etti, didindi, penaltı kazandırdı ve o penaltıyı gole çevirdi. Daha önce de dile getirmiştim, Osimhen gibi neredeyse tüm dünyanın gözlerinin üzerinde olduğu bir futbolcunun Galatasaray’a karşı duyduğu bu aidiyet, bu adanmışlık ve verdiği bu mücadele her türlü takdiri hak ediyor.
Gerçekten de ilk yarıda Osimhen dışında çok etkisiz kaldı Galatasaraylı futbolcular. Yunus Akgün ve Barış Alper Yılmaz yine beklentilerin uzağındaydılar. Solda Jakobs nerdeyse hiç hücum katkısı vermedi. Sağda Sallai bu anlamda bir şeyler yapmaya çalıştı ama defansif açıdan da arkasına atılan her top problem yarattı. Orta sahada Torreira’nın yanında Kaan Ayhan’ın değerlendirilmesi ofansif zenginliği belki sınırladı ama defansif açıdan olumlu oldu.
İkinci yarının başlaması ile birlikte bambaşka bir Galatasaray izlemeye başladık. Sarı- kırmızılı futbolcular, o bildiğimiz dominant futbol oynayan Galatasaray’dan esintiler sundular. İlk yarıda uzun olan takım boyu kısaldı. Bu anlamda öne çıkan oyuncu da Davinson Sanchez’di. Bunun dışında yaptığı yerinde ilk müdahalelerle daha başlamadan sonlandırdığı rakip ataklar ve sahip olduğu dönen toplarla o da bildiğimiz, tanıdığımız Davinson Sanchez’i izlettirdi bize ikinci yarıda.
Aynı şekilde Yunus Akgün ve Barış Alper Yılmaz ileride etkili oldular. Hücum zenginliği artan sarı- kırmızılılar, skoru arttırabilecek pozisyonlar da buldular. Buna karşın kalelerinde ciddi bir sorun yaşamadılar.
Son on dakika skoru koruma içgüdüsü öne çıktı Galatasaray’da. Bu da sarı- kırmızılıların hücumdaki etkinliğini biraz azalttı.
Sonuç olarak, iki travmanın ardından çok önemli Ajax maçı öncesinde son derece kritik bir üç puan kazandı Galatasaray. Skoru arttıramaması sarı- kırmızılıların eksi hanesine yazılırken 23 Kasım’daki Bodrum mücadelesinden sonra ilk defa bir resmi maçta gol yememeleri de artı hanesine eklendi. Bu haneye eklenen bir başka olay da Sara’nın uzun bir aradan sonra takıma dönmesiydi. Bu anlamda ligimizin değerli oyuncularından Ahmet Kutucu da ilk defa Galatasaray formasını giydi ancak çok net bir biçimde belli olan heyecanından dolayı kendi kapasitesinin çok altında kaldı ve etkili olamadı. Hatta çok kısa bir süre içerisinde ikinci sarı kartı görüp oyundan ihraç bile edilebilirdi. Dediğim gibi, potansiyeli olan bir oyuncu. Eğer heyecanını yener ve uyum sorunu yaşamazsa katkı sağlayabilir. Ama tek transfer Galatasaray’a yetmez. Sarı- kırmızılıların kısıtlı kadrolarını güçlendirmeleri gerekiyor.
Ve Fernando Muslera... Konyaspor karşısında 429. lig maçına çıkarak Bülent Korkmaz’ı geride bıraktı ve lig tarihinde Galatasaray ile en çok maça çıkan isim oldu başarılı kaleci. Dinamo Kiev mücadelesinin sonlarında hak etmediği protestolara maruz kalan Muslera’yı Konyaspor maçından önce taraftarlar adeta bağırlarına bastılar. Galatasaray Kulübü tarafından da yine maç öncesinde Muslera’ya plaket verildi ve kendisine özel olarak hazırlanan forma hediye edildi. Öte yandan, dünkü karşılaşmada her iki yarıda da ayakta kalan isimlerdendi Muslera. Böyle kulüplerin, kurumların efsaneleri arasına girmek, yaşayan efsane olmak kolay değildir. Tebrikler Fernando Muslera...