İnönü Stadı'nda seyrettiğim ilk maç Beşiktaş - Inter maçıydı. Hiç unutmam 1987-88 sezonuydu. O zamanın kadrosunda Metin-Ali-Feyyaz'ın yanı sıra Sinan Engin, Ulvi Güveneroğlu, Samet Aybaba, Gökhan Keskin ve Rıza Çalımbay gibi isimler vardı. Inter'de ise dönemin dünyaca ünlü yıldızları oynuyordu. Kaleci Zenga, önünde Bergoma ve Baresi onların önünde ise Passarella ile en önemlisi bir İtalyan efsanesi olan Altobelli, gözümüzün önünde ısınıyorlardı. O unutulmaz maç 0-0 bitmişti ama abartmıyorum Beşiktaş, çok önemli fırsatlar kaçırmıştı. O fırsatlardan bir kaç tanesini değerlendirebilseydi, belki de Sinan Engin İtalya'ya transfer olarak Sinyor Sinan Engin diye çağırılacaktı.
Peki sadece Gordon Milne'in verdiği taktikler mi, Beşiktaş'ı böylesine iyi oynattırmıştı. Elbette hayır. Güneşli bir günde oynanan o maçı ve tribünleri unutmak mümkün değil. O zamanın tribün emekçileri, gırtlaklarını öyle bir patlatıyordu ki, tüm tribünler sanki toplu bir ayine katılır gibi galeyana geliyordu. Leipzig maçı sonrasında, efsane amigolardan Şeref ağabeyi görünce aklıma Beşiktaş - Inter maçı gelmişti. Açık ve net söyleyeyim, benim işimi gücümü bırakarak tribünleri seyrettiğim çok maç olmuştur. Lakin ben, dün geceki maçı kelimelerle sizlerin gözünüzün önüne getiremem. Orada olanlar çok şanslıydı olmayanlar ise çok şey kaçırmıştı.
Arjantinli oyuncu Lisandro Lopez'in dediği gibi, dünkü taraftar içlerindeki şeytanı çıkarır gibiydi. Tribünlerden gelen ıslık sesi, göğe yükselerek sanki bir ok gibi kulaklarımıza saplanıyordu. Leipzig'in, Bundesliga'da ele avuca sığmaz forveti Werner, adeta desibel şoku yaşıyordu. Bilincini kaybetmiş gibi sahada gezinip dururken, daha fazla dayanamayarak oyundan çıktı. Futbol tarihinde görülmeyecek bir olay. Açık söyleyeyim o an Werner'e üzüldüm fakat tribünleri bağlasan durmaz. Ses dalgaları akın akın yayılıyordu hibrit çimin üzerine. Babel'in attığı golde Cenk, Talisca'nın skoru 2-0 yapan golünde ise Quaresma asistleri yapan isimlerdi ama bence bu golleri attıran en önemli faktör, içlerindeki şeytanı çıkartan tribünlerdi.
Kimse yanılmasın, Beşiktaş Leipzig'i kolay geçmedi. Devre arasında gördüğüm yetenek avcısı ve Alman futbolunu çok iyi bilen Teknik Direktör Mahmut Alpaslan "Ben Leipzig'in böylesine kendi sahasına hapsolduğunu çoktandır görmemiştim" dedi. Hocam haklıydı. Bir Alman futbol mühendisliği eseri olan Leipzig, taraftarın ördüğü ses duvarını aşamıyordu. Şenol Güneş'in taktiğini, tribün gücüyle sahaya çok iyi yansıtan siyah - beyazlı futbolcular, bu oyunun tüm notalarını, kramponlarıyla sahaya kazıyordu.
Sonuç olarak ortaya bir şaheser çıkartan Beşiktaş'ı kutlamak gerek ama, Kartal'ın futbol oynama arzusunu boğazında bırakmayan hakemi de kutlamalıyız. Bu oyunu bilen ve futbol vicdanını kalbinde taşıyan bir hakem heyeti olunca, ortaya işte böyle güzellikler geliyor. Tebrikler Beşiktaş tebrikler büyük Beşiktaş taraftarı.