Bu ülkede TFF’yi suçlayarak, hakemleri suçlayarak, hatta savaş açarak şampiyon olan takımı daha görmedim, duymadım, hatırlamıyorum. Hadi haklısınız diyelim. Rakip suçlu... Hakem hatalı... TFF maksatlı... Peki sizin hiç mi günahınız, hiç mi suçunuz yok?
Her şey bir yana... En taze örnek: Sahada son dört maçtır hocanız yok. Fatih Terim’siz tabloya bakalım... 3 beraberlik, 1 mağlubiyet, kaybolan tam 9 puan...
Hocanın yokluğu takıma bu kadar ağır hasar verirken, geçmiş yıllar bunun acı örnekleriyle doluyken, aynı tavırlarda ısrar etmek en azından, en hafif ifadesiyle “yanlış” değil mi? Kendi yanlışınız değil mi?
Bu kadar puan farkının tek sorumlusu TFF, MHK, hakemler olamaz. Hep “Dış güçler” diye diye, futbolcularınızı da buna inandırdınız. Sahada rakibe, oyuna, sonuca isyan edeceklerine, hakeme isyan ediyorlar. İlk yarıyı böyle ziyan ettiler. Kaldı ki, Okaka golünde sanki temiz bir görüntü var. İkinci yarıda futbola döndüler, fark ortaya çıktı. Ama koca bir ilk yarı hakemle uğraşmaktan “güme” gitti.
Maç başladı, Galatasaray da önde basmaya başladı. Ama Başakşehir kaçın kurası... Bu ülkede pasa dayalı oyunu yemiş-yutmuş olan Başakşehir’e Galatasaray baskısı “vızıltı” gibi geldi. Ancak kaleci Muhammed, topu oyuna iyi sokayım diye, bu kadar riskli paslar atarsa, takımın başını çok yakar. Nitekim böyle bir ikram yaptı, Diagne mutlak pozisyonda golü yapamadı. Diagne bundan çok daha uygun bir pozisyonda, adeta penaltı gibi bir pozisyonda topu bir daha kaleci Muhammed’in kucağına attı.
Galatasaray ikinci yarının baskılı ve galibiyeti arayan tarafıydı. Başakşehir bir golün dışında, kaleci İsmail‘i sadece bir defa yere yatırabildi. Pas oyunu ile başladığı maçı, pas oyunuyla bitireceğini sandı.
Galatasaray da ikinci yarının ilk dakikalarında aynı anda yapılan dört değişiklik takıma açıkçası biraz daha ivme kazandırdı. Keşke, sadece öne oynayan Babel, bu dört değişiklik ile birlikte daha erken oyuna girebilseydi.
Aslında Galatasaray’ın beraberlik golü son dakikalarda değil, çok daha erken gelmeliydi. Ancak Başakşehir savunmada hep kalabalık kalarak Galataaray‘a bu şansı vermedi. Şunu kabul edelim, Galatasaray’da buldu mu atan, bitirici bir golcü eksikliği çok açık belli oluyor.
Bu maçın bir galibi olacaksa, mutlaka Galatasaray olmalıydı. Başakşehir’e oranla çok daha fazla golü düşündü. Özellikle ikinci yarıda çok daha iyi oynadı. Çok da kaçırdı. Düşünün bu kadar baskıda tek gol, akan oyundan değil, duran bir toptan geldi.
Şunu söylemeliyim; hakem Zorbay Küçük doğru yönetmiş olabilir, yanlışlar yapmış olabilir ama baskı yemeden bir maç yönetti. Kaldı ki Zorbay Küçük, Tolga’ya kırmızıyı, Okaka’ya sarıyı gösterebilirdi. Demek ki hafta boyu, maç öncesi feryat figan etmek, her kaybı dış güçlere bağlamak pek de işe yaramıyor.
En önemlisi; Zorbay Küçük, Galatasaraylıların iddia ettiği gibi, Kerem’e “Lan” dediyse, Necati Ateş’e Kerem için “yalancı” ifadesini kullandıysa, bu asla kabul edilemez. TFF, bu iddiayı hakça araştırmalı ve iddia doğru çıkarsa, Zorbay Küçük’e ciddi bir ceza vermeli... Futbolcuya sarıyı-kırmızıyı gösterirsin ama hakaret edemezsin.
Galatasaray’ın yerinde olsam “Dış güçler”i bırakır, “İç güç”lerin aklını futbola vermeye çalışırım. Unutmayın, Trabzonspor’dan 18 puan geridesiniz. Bu kadar geride kalışın sorumluluğunun ve faturasının azı hakemlere, çoğu sizlere ait... Sevgili Necati, bırak artık şu “Dış güçler”i... Önce kendi aklınızı, sonra futbolcularınız aklını futbola verin. Galatasaray’ın aklını futbola vermeye ihtiyacı var. Bunu yapın, hiç kuşkunuz olmasın, gerisi gelir.