Belki de elli yıldır, başka tanımlama ile yarım asırdır, neyimiz var, neyimiz yok, her şeyimizi futbola verdik... Duygularımızı, coşkularımızı, tutkularımızı, paralarımızı...
Ne aldık; hüsran, acı, hayal kırıklıkları, toplumsal çöküntü... Hocalardan, futbolculardan, hatta başkanlardan ‘imtiyazlı bir sınıf’ yarattık... Bir almadan bin verdik... Aşağılandık, bazen ezildik, figüran olduk, asla ciddiye alınmadık...
Açık konuşalım, hatta hiç itibarımız, saygınlığımız olmadı...
Futbola verdiğimizin ellide birini kadın voleybolculara vermedik, dünyamızda yer açmadık... Ne yaptılarsa, kendi başlarına yaptılar... Heyecanları, duyguları, tutkuları, başarıları kendileri yarattılar...
Yensinler, yenilsinler, dünyada hayranlık uyandırdılar, saygı duyulan, korkulan, çekinilen bir ekip oldular... İsveç Kadın Voleybol Takımı’nın hocasının Türkiye maçında oyuncularına, “Dünyanın en iyi ekiplerinden biri ile oynuyoruz, dikkat edin, bu şans her zaman ele geçmez” demesi bile Kadın Voleybol Milli Takımımıza gösterilen saygıyı çok açık ortaya koyuyor...
Futboldaki bunca rezillikten sonra, Kadın Voleybol Milli Takımı oyuncularına ve bu takımı yaratanlara ne kadar borçlandığımızı çok açık görüyorum... Benim, sizin, hepimizin, hatta bu ülkenin, kadın voleybolcularımıza özür borcu var...
Bu ülkenin vatandaşı olarak, Cumhuriyet’in Kadınları’ndan önce özür diliyor, sonra kendilerini saygıyla, sevgiyle, hayranlıkla selamlıyorum....