İnsanın kendi kurduğu, yönettiği, uzun yıllar çalışıp yöneticilik yaptığı bir kanal ve bu kanalın bir çalışanı için yazı yazmak, eleştirmek gerçekten çok sıkıntılı ve sevimsiz bir durum...
Ama yazmazsak olmaz; ilk yarıda Sacha Boey ile Faysal Fajr birbirine girdiler, düştüler, kalktılar, ayakta dalaşma devam ederken Sacha Boey rakibine kafa attı. En azından biz öyle gördük, çünkü maçı çeken yönetmen bu kritik pozisyonun tekrarını ekrana getirmeye ihtiyaç duymadı.
Sarı olur, kırmızı olur, sana ne be kardeşim... “Bamyadan mermi” pozisyonların elli defa tekrarını ekrana getiriyorsunuz, abuk-sabuk tekrarlar yüzünden maçın akışını kesiyorunuz da, bu çok kritik pozisyonun bir defa olsun tekrarını niye ekrana getirmezsin?
Kusura bakma, istersen elli sene maç çek, senden yönetmen olmaz. Soyadı Sağlam olmasına rağmen, sağlam duramayan, eyyam yapan ve Sacha Boey’e kırmızı kart çekemeyen Kadir Sağlam’dan da hakem olmaz.
Sivas‘ı anlamadım. Galatasaray golünde dakikalarca faul var diye itiraz ettiler. Faul var mı? Tartışılır, hatta çoğu hakem oynatır. Hadi faul diyelim... Kardeşim o faulün üstüne kaç pozisyon geçti, Galatasaray sayısız pas yaptı... Düşünün Ankara’da faul oldu, Sivas kalesinde gol oldu. O top Ankara‘dan Sivas‘a gelene kadar neredeydin, o kadar pası Galatasaray’a niye yaptırdın, önce ona bak...
Galatasaray golü attı, sonrasında dükkanı kapattı. Buna rağmen Babel, bir metreden kafayla topu dışarı vurmasa fark ikiye çıkardı ve maç kopardı. Galatasaray bunu beceremedi. Sivas oyuna ve Galatasaray’a hükmetmeye başladı, maçı tek kaleye çevirdi ve ilk yarının son dakikalarında beraberliği yakaladı.
Sivas‘ın beraberlik golünde, Yatabare‘nin önünde olmasına rağmen zamanlama hatası yapan ve yüksek topu ıskalayan Semih‘i, çok az maç oynadığı için hoşgörü ile karşılayalım. Ancak Yatabare‘nin rakibinin hemen arkasında olmasına rağmen, kaleci Muslera‘nın tersine vurarak attığı gole çok kuvvetli bir alkış çekerek ilk yarıyı bitirelim.
Hani derler ya, “Kadersizin işi muhallebi yerken kırılır dişi” diye... Galatasaray‘ın ikinci yarının hemen başında yediği ikinci gol tam bir “kadersiz” işiydi. Ulvestad gol vuruşunu yaparken, bir metre önünde üç Galatasaraylı oyuncu adeta “etten duvar” örmüştü. Top o duvardan geçecek deliği buldu ve gol oldu. “Topun canı var” derler ya, hakikaten doğru... İstedi mi, iğne deliğinden geçiyor.
Galatasaray‘ın penaltı golü öncesinde Halil Dervişoğlu pozisyonu yoktan var etti. Ama gole sevinci çok az sürdü. Sivas yeniden öne geçerken, Ahmet Oğuz‘un vuruşu ne kadar güzelse, kalede çevre kontrolünü kaybeden Muslera o kadar hatalıydı. Top falso aldı falan hikaye... Tam bir Muslera hatası...
Rıza Çalımbay’ı takdir ettim. Maçı kazandığı için değil... Penaltıyı yapan, sarı kartı gören, sonraki dakikalarda riskli hamlelerine devam eden Appindangoye‘yi çıkartıp Goutan‘ı oyuna aldığı için... Rıza Hoca bu hamle ile olası bir eksik kalmanın önüne geçti. Ayrıca Sivasspor çok hak ettiği bir maçı kazandı.
Galatasaraylı futbolculara kızamıyorum. Başkanını bulamayan, mahkeme kapısından kurtulamayan, neredeyse karakola düşecek olan bir anlayışın sahadaki temsilcileri de ancak bu kadar olur... Hani “hoca-cemaat” örneği gibi...