Hakan Şükür kariyerinin en iyi dönemlerinden birinde kontrol için İsviçre’de bir doktora gider. Bu işin ünlülerinden biri olan Dr. Bühllman’a...
Bir makinenin üzerine çıkartır Hakan’ı... Adale yapısını test etmek için!
Beğenin beğenmeyin, Hakan Şükür’ün bu ülkenin kendisine en iyi bakan sporcularının başında geldiğini bilirsiniz. Hâlâ da özel fizyoterapisti eşliğinde çalışıyor. Profesyonel bir futbolcu gibi... Yediğine içtiğine dikkat ediyor vs.
Neyse! Bühllmann şöyle bir bakar ve “Siz Türk sporcuları sadece gördüğünüz adaleyi çalıştırıyorsunuz. Halbuki vücudu sadece bunlar taşımıyor” deyiverir. Çünkü bildiğimiz mükemmel atlet Hakan’ın bile vücudunun arka tarafındaki adaleler bu seviye için en ideal durumda değildir. Hakan çalışmadığından değil. Bunun yeterli ve doğru olmamasından, alt yapıdan itibaren önemsenmemesinden.
Geçelim...
2008 Avrupa Şampiyonası öncesi ABD’li Scott Piri ve ekibi Fatih Terim’in isteğiyle göreve başlar. Fizik olarak en üst seviyeye çıkmak için. Beslenme uzmanı da vardır ekibin içinde. Bir süre çalışmanın sonunda bir dolu sonuca varırlar.
Size ikisini aktarayım:
-Futbolcuların çoğu yeterli seviyede su içmiyor ve bu performansı çok ciddi şekilde etkiliyor.
-Kalçası kariyeri boyunca hiç çalışmamış büyük yıldızlarınız var.
Toplayarak geçelim.
Galatasaray’ın, Şampiyonlar Ligi’ndeki ilk golünü atan Cihat Arslan, iki yıl kadar önce four-four-two’ya verdiği röportajda mealen şöyle diyordu:
“Bunca yıl üst düzey stoper oynadım. Her gelen hoca kafa topu çalıştırdı. Bir Allahın kulu da gelip bir sol ayak çalıştırması yapmadı.”
Walcott da bekledi
Çarparak geçelim.
Bu köşede yazmıştım.
Arsenal’in yetiştirici hocası Arsene Wenger, Theo Walcott’u 16 yaşındayken Southampton’dan 7.5 milyon pounda aldıktan sonra Barbados asıllı İngiliz yeteneği 2 yıla yakın süre çok az oynatarak hazırladı.
Geçen yıl Fenerbahçe maçından önce Walcott’u sordular Alzas hocaya. Şöyle cevap verdi mealen: “Üst gövdesi zayıftı. Geliştirdik, şimdi hazır”.
Şimdi kafamızı çarparak geçelim.
Geçen hafta Arsenal Futbol Akademisi’nden takıma bir oyuncu katıldı. Az Alkmaar alt yapısından yetişen, 2008 Nisan ayında Londra’ya transfer olan Oğuzhan Özyakup...
Hollanda U-17 takımının kaptanı. Yüzde yüz bir Türk ailenin çocuğu (Akademi kadrosunda bir de kaleci var. Yılmaz Aksoy, 15 yaşında).
Daha iyi işliyorlar
Arsenal, genç Türk yeteneği 70 milyonluk Türkiye’den değil, 370 binlik Hollanda-Türk cemaatinden alıyor.
Çünkü bizim ürünü bizden daha iyi işleyen onlar.
Aynı fındık gibi, aynı zeytin gibi, aynı bor gibi...
Çünkü Bühllman’ın dediği gibi biz sadece gördüğümüzle ilgileniyoruz. Sırt ya da kalça kasları geliştirilmiyor, sol ayak çalıştırılmıyor, su içilmiyor.
Ama buna rağmen yarım yamalak da olsa Süreyya Ayhanlar, Ardalar, Nihatlar yani üretim hataları çıkıyor. Ne kaynakmış!!!
Mesele Oğuzhan’ı, Mesut’u kaçırmak değil, Mesut ve Oğuzhan’ı, bizim hammaddemizi onların işliyor olmaları. Bizim de onları heder etmemiz!
Ki, en büyük utanç budur!
Galatasaray Rezidans
Krize rağmen emlak çılgınlığı sürüyor. Lüks binalar dikiliyor. Millet sıraya giriyor. Milyon dolarlar havada uçuşuyor.
Peki! Sonsuz paranız olduğunu düşünün bir an. Çok ama çok zenginlikten bahsetmiyorum. En zengin olmaktan bahsediyorum. Türkiye’nin de değil, dünyanın...
İstanbul’da nerede ev alırsınız?
Boğaz diyenler çok olacaktır. Güzel bir yalı... Tamam!
Peki boğazın ortasına ne dersiniz?
Boğazda bir adaya!
1880’de Abdülaziz Galatasaray Adası’nı, Mimar Sarkis Balyan’a vermiş. O da 2 katlı bir yalı yaptırıp, orada fizik araştırmaları yapmış Sarkisyan Adası’nda. Öldükten sonra kömür deposu olarak kullanılmış ve 1957’den bu yana da ada, Galatasaray’ın.
Yani diyeceğim. Arsenal’in eski stadında olduğu gibi toplu konut değil... Mevzu Riva da değil...
Dikin adaya bir rezidans, talihiniz değişsin!
Diyarbakır’ı istiyor musunuz?
Bursa seyircisinin ligin en önemli güçlerinden bir olduğunu bilirim. Saygı da duyarım. Hak ettikleri takıma yavaş yavaş ulaşıyorlar. Umarım bunun üzerine de konur. Timsah Arena projesi de hemen hayata geçmeli ki, yine hak ettikleri ortamda olsunlar. Buraya kadar tamam...
Ama cumartesi olup biten... Bence stat sarhoşluğu insana söylemeyeceği şeyleri söyletip, ağızdan çıkanın kulaklara nasıl gittiğini unutturuyor. Bursalılar da böyle bir durum yaşamış olmalı. İyi niyetimle böyle düşünmek istiyorum.
Ve sadece Bursa’ya değil, ülkenin tüm futbol seyircilerine söylüyorum:
Şimdi oturup karar verin ve bundan sonra maçlarda ona göre bağırın.
Diyarbakır’ı istiyor musunuz? Çünkü futbol sahanızda istemiyorsanız, bu, ülkenizde de istemediğiniz anlamına gelir!
Şimdi bağırdığınızın ne anlama geldiğini anladınız mı?
Türkiye’de şampiyonluk istiyorsanız Daum bir numaralı tercihtir. Ama Avrupa’da başarı ve yerli oyuncuların iyi kullanımı gibi bir amacınız varsa, hayır. İmzaladığı gün de fikrim aynı olduğundan bu konuda içim rahat! Fenerbahçe, Daum’u getirerek hedef küçülttü.
Daum kestirme yolları çok iyi bilir. Ülkeyi bizi iyi tanır. Ve amacı sadece ne olursa olsun yerel başarıdır.
Bu yüzden Özgür Çek gibi geleceğin milli oyuncusunun gönderilmesi onun için önemli olmaz. Yerine gelen Özer de önemli değildir. Çünkü sıkışmadıkça onu kullanmaz, gelişmesi için uğraşmaz.
Misal Polat, Yıldırım’ın teklifini kabul edip Arda’yı, Fenerbahçe’ye verse, kendi isteğiyle onu oynatmaz. Tıpkı Topuz olayında olduğu gibi ancak baskıyla ondan biraz yaralanır.
Tersine çevir. Antrenmanların yıldızı Özer-Rijkaard buluşması olsa ne olurdu diye de düşünmeden
edemiyor insan...