Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

G ençlerbirliği maçından sonra Cevat hoca, Lig TV ’ye röportaj için çıktığında yanında Burak hoca da vardı. Hocayla spiker arasında, sanki Kalli varmış da tercüme yapacakmış gibi duruyordu. Hafiften başını sallıyor. Bir taraftan düşünürken bir taraftan da hazırlanıyor gibiydi. Sonra kamera açısı genişledi ve gördük ki, Nezihi hoca da Cevat hocanın diğer tarafında duruyor. Anlaşıldı ki, biz bir takımız ve takımı biz yapıyoruz mesajı veriliyor.

Teknik direktörlüğün ölümü

Bu değerli spor adamlarını bu duruma düşüren Trabzonspor maçından sonra Polat-Sezgin ikilisinin bu mesleği küçümseyen tavırları,  “Biz yaptık bu takımı” halleri değil mi?
İki kupa gibi önemli bir görevle sahaya çıkıyorlar. Zor oyuncuları idare etmek zorundalar. Terim ’in, Yanal’ın, Kalli’nin, Gerets’in başa çıkmakta zorlandığı, zaman zaman ipleri ellerinden kaçırdıkları, tarihte canlı hatıralar olarak duruyor. Zor hedefler için göreve getirilmişler. Ellerinden geleni yapıyorlar. Ama hale bak. Üç kişi dizilmek zorunda kalıyor kameranın karşısına. İkisi hiçbir şey söylemiyor. Öyle duruyorlar. Ne söyleyecekler ki?
Kalli’yi getirenler, gerçekten göreve geldiklerinde ilk onu yolluyor. Ve üç emektar dizilmek zorunda kalıyor kameranın önüne. Galatasaray şampiyon olamazsa yazık olacak onlara. Kazanırsa, meslek ölecek.
Türkiye’nin en başarılı Avrupalısı, daha 5 sene evvel bir Avrupa’nın devleri arasına girmeye aday Galatasaray ’da başkanla menajer, kaptanla el ele takım yapıyor, üç antrenör de diziliyor oraya ve kimseden ses seda yok. Memlekette teknik direktör mü yok? Kaç bin teknik direktör bekliyor sırada. Hiçbirisi yetmiyorsa açıklayın: Takımın oyuncu menajeri Hakan Şükür diye, bitsin! Hayır. Kaos daha iyi. Başarıda açıklanacak teknik sorumlu(lar). Başarısızlıkta Kalli’nin çamaşırları hazır ortaya dökülmeye. Galatasaray şampiyonluğu kaçırırsa ertesi gün okursunuz tefrika halinde. Hastaydı. Alzheimer ’dı. Hazır olun!
Peki ama, meslek ne yapıyor?
Türkiye Futbol Federasyonu resmi internet sitesinde misal Samet Aybaba (8 takım), Ümit Kayıhan (10 takım) veya Yılmaz Vural (19 takım) isimlerini aradığınızda sadece son çalıştıkları kulüp çıkıyor listede. Herhalde TFF de sayamadı. TUFAD ’da ise hiç böyle bir bilgi bankası yok!
TFF birini kurban seçmiş. Hikmet Karaman’ın adını girdiğinizde liste dökülüyor. 9 yılda tam 12 takım. Hikmet Karaman, Bank Asya’dan Turkcell’e zıplamaya çalışan Antalya’nın hocalığını ve Fenerbahçe’nin Avrupa maçları yorumculuğunu yaparken, pazar akşamları da bir TV programına devam ediyor. Mümkün olsa 2 takım birden çalıştıracak.
Mesleğin durumu da bu işte. 20 hoca toplam bin takım çalıştırdılar son 10 senede.
İşte sen mesleğine böyle bakarsan, başkanlar menajerler de böyle bakıyor. Artık bu ülkede herkes teknik direktör diye sızlanmasın kimse. Bunu yapan bizzat sizsiniz çünkü. Bu işi herkesin yapabileceği bir işmiş gibi yapıyorsunuz çünkü.
Not: Futbol yazarı olmayı, yönetici olmayı da aynı mantıkla değerlendirmekte bir sakınca yoktur.

Yapma Attila Abi!

Teknik direktörlüğün ölümü

Ben ikna olmadım. Penaltıda hata olmaz Attila abi.
Yani Kezman’ın penaltıyı isteyip Alex’in vermesi sadece insani olarak ele alınabilir. Eğer oyun politikası açısından ele alacaksak önce Vederson’un 8. dakikada sıfırdan vurduğu şutu ele almak gerekir. İçeride Semih ve Deivid dururken o şutu vurmak Kezman’ın penaltısından daha vahim bir takım kararı ihlalidir.
Verdiğin örneklere gelince. Formula 1’in takım kararları misal. Pilotlar açısından F1 bir takım sporu değildir. Onlar da rakiptir. Sadece aynı takım adına yarışırlar. F1 dünyasında hangi pilotun şampiyon olduğu hangi takımın şampiyon olduğundan önemlidir. F1’in takım sporu oluşu iki pilotun takımdaşlığından çok ekiple pilotun bütünleşmesindendir. Bir pilotun diğerine yol vermesi ve onun yararına yarışması anlamına gelen takım kararları ise F1 dünyasında ahlakiliği en çok tartışılan kavramdır ve yasaklanmıştır. En çok huzursuzluk yaratan durumdur aynı zamanda. Takımlar bunu yapmadıklarını açıklayıp dururlar. Dolayısıyla Formula örneği bu bağlamda pek yerine oturmuyor.
Ve ayrıca F1 örneğini vereceksek, Alex’in hepimizden daha çok F1’e hakim olduğunu da biliriz. Massa, Piquet, Barrichello, Zonta, Pizzonia, Matta ’yı ve tabii ki Zico kadar büyük Fittipaldi’yi ve belki Pele’den büyük Senna’yı çıkarmış bir ulusun mensubu Alex. Bir Türk, bir İngiliz’e ne kadar güreşle ilgili bir örnek verebilirse, bir Türk de bir Brezilyalıya o kadar F1’li örnek verebilir.
Öte yandan Fatih Terim’in, Norveç maçında Hamit’e verdiği ‘Sen at talimatı’ önemlidir tabii. Ama UEFA finalinde topu Hagi dikmişken, konu Hagi’yse o serbest vuruş yarım penaltı kadar değerliyken, Hakan Şükür’ün gelip şak diye vuruşuna bir şey diyemeyişi de vakadır. O pozisyondan sonra  Hagi’nin suratı, Hakan’a bakışı, Hakan’ın gözlerini kaçırarak oradan uzaklaşması hâlâ aklımızda değil mi?
Alex o penaltıyı kullanma hakkını kaleci Volkan ’a vermedi Attila abi. Verdiği adamın adı Mateja Kezman.
Sen de ona fatura ödetme peşine düştüysen yanmışız.
Not: Kusura bakma Ercan Abi. Çapımız bu kadar işte. Ancak penaltı filan işte n’aparsın.