12.06.2021 - 09:30 | Son Güncellenme:
EURO 2020'ye umduğumuz gibi başlayamadık. Ay-yıldızlı ekibimiz dev turnuvanın açılış maçında G.Saray'ın eski teknik direktörü Roberto Mancini yönetiminde 27 maçtır yenilgi yüzü görmeyen İtalya'ya 3-0 yenildi. Maçın ardından spor yazarlarının görüşleri şöyle...
Maç sabahı müthiş iyimser bir güne uyandık. Gazete manşetlerinde “final”, insanların aklında, “en kötü beraberlik” vardı. Demek ki, İtalya‘yı hiç hesaba katmamıştık.O İtalya ki; Türkiye‘de arkasına teneke bağlayıp gönderdiğimiz Mancini‘nin göreve gelmesiyle 27 maçlık yenilmezlik serisi yakaladı, son 7 maçta kalesinde gol görmedi.Buna rağmen bizim “altın kuşak”ın iş yapacağına çok inandık. Fransa‘yı sarsan Burak, Zeki, Yusuf... İtalya‘da, İngiltere‘de harikalar yaratan iki stoper Merih ile Çağlar, İtalya‘da paylaşılamayan ve değeri 10 milyonlarca euro ile anılan Hakan...
Kabul edelim ki, bizimkiler de “hayal ettirmeye” değer oyuncular... Altın bir sezonu geride bıraktılar. Avrupa liglerinde sezonun oyuncusu oldular. Eee, izin verin de o zaman hayal edelim. Ama başlangıç ile birlikte hayallerimiz ilk darbeyi yedi. Çekingen miyiz, korkak mıyız anlamadım. Bizimkilerin hepsi Avrupalı... Bir anlamda sanki ev sahibi... O zaman bu kadar silik bir görüntü niye? Tamam; İtalya beklediğimiz gibi başladı, buna şaşırmadık. Bizi şaşırtan Türkiye‘nin bu kadar durgun, bu kadar solgun, bu kadar parıltısız oyuna başlaması oldu. Öyle ki; biz tamamen savunmada kalınca, İtalya üçlü savunmasını adeta iki emektar Bonucci ve Chiellini ile kontrol etmeye başladı. Daha ileri gideyim, İtalya savunmasının son adamı Chiellini bizim yarı alanda oyun kurmaya başladı.
Özellikle ilk yarıda ne topa sahip olabildik, ne oyuna ortak olabildik. Her saniye, her dakika top İtalya‘da kaldı. Sadece hücumları karşılamaya çalıştık, savunmadan çıkarken bile, bütün topları İtalyan oyunculara attık. Oysa orta sahamızda Yusuf gibi, Hakan gibi topa hükmeden oyuncular vardı. Buna rağmen pas yapamadık, orta alanda oyunu tutamadık. Hücum için tek şansımız, uzun toplarla Burak‘ı kaçırmaktı. İki cılız atak dışında onu da yapamadık. Aleyhimize çalınacak olası bir penaltıyı da ucuz atlattık. İkinci yarıda roller değişmedi. İtalya oynadı, biz karşılamaya çalıştık. Aynı baskıyı yedik, sol kenarda Umut Meraş’ın önünü çok boş bıraktık. İtalyanlar için maalesef bir antrenman maçı havası yarattık.
Şunu kabul edelim; çok değerli oyuncularımız var, Avrupa liglerinde çok başarılılar. Ama bizim takımlar toplu halde oynamayı, birlikte oynamayı hala beceremiyorlar. Onun içindir ki, bu kadar usta oyunculardan kurulu takım, İtalya karşısında figüran gibi kaldı. Böyle bir takımın hücumda bu kadar çaresiz kalması kabul edilemez. İnsigne, tek başına bizim milli takımdan daha fazla şut attı. Maç boyu aklımızda kalan sadece Cengiz Ünder‘in şutu oldu. Cengiz, takıma bir hareket getirdi ama yeterli olmadı.
Neredeyse rakip ceza alanına girmeden maçı tamamladık. İnanılır gibi değil... Hayal satmaya gerek yok, berbat oynadık, aciz kaldık, maçı gol pozisyonuna giremeden sadece bir şutla tamamladık. Bütün dünyanın izlediği Avrupa Futbol Şampiyonası açılış maçıydı. Yenilsek bile oyunumuzla, duruşumuzla, mücadelemizle saygı uyandırmalıydık. Hiçbirini yapamadık. Sadece bir averaj takımından acı örnekler verdik.
Ne yazık ki bizim çocuklar kötü başladı... Çok umutluyduk... Aylardır yenilmeyen İtalya’yı evinde yenmek gibi hayallerimiz vardı. Bu çocuklar bu hayalleri kurmamızı gerektiren son derece başarılı işler yapmışlardı, doğal olarak biz de bu hayali kurmuştuk. Ama böylesi ürkek, tedirgin, hatta korkak bir futbol beklemiyorduk. Açık söylemeliyim, hayal kırıklığımız büyük oldu.Şenol hoca niye böyle bir taktikle başladı bilmiyorum. Maçı beraberlik üzerine kurguladığı çok net... Ama top bu kadar çok rakibe bırakılmaz ki... Oyunu bu kadar çok kendi sahanda kabul etmek ne kadar doğru...
İtalya, öyle ahım-şahım bir futbol oynamadı, biz onlara buyur ettik, ‘gelin oynayın’ dedik. Bu takımın yumuşak karnı maç öncesi hemen hemen herkes için sağ kanadımızdı. Korkularımız, oradan gelirler, ağır baskı kurarlar şeklindeydi. Tam tersi oldu. Mancini’nin takımı soldan yüklendikçe yüklendi. Hem kendi kalemize attığımız hem de İtalyan işi ikinci gol sol taraftan geldi. Ne yazık ki, Şenol hoca seyretti.
Elbette daha birinci maç. Rakip ev sahibi İtalya... Hem grubun favorisi hem de şampiyonanın favorilerinden. Ama tüm bunlara rağmen çok daha dirençli olmalıydık. Pas yapamadık, yaptığımız paslar Çağlar-Merih ve Uğurcan arasında gidip gelenlerdi. Oyun kurma, set oynama, hatta kontratağa çıkmak gibi becerilerden yoksunduk. Ve tüm bunlar benim adıma çok şaşırtıcıydı. Çünkü bu takımı İtalya’ya gelmeden önce hepimiz çok yakından tanıyorduk.
Öyle gözümüzde falan da büyütmedik. Yaptıkları kaliteli iş, elde ettikleri başarıya hepimiz şahit olduk. O nedenledir ki, dünkü oyun, yedimiz komik goller son derece üzücü... Israrla altını çiziyorum. İtalya öyle olağanüstü bir futbol oynamadı. Topun sahibi, evin sahibi olmanın avantajıyla ve bizim çocukların ellerinin ayaklarının dolaşmasıyla bu sonuca ulaştılar. Şimdilik yol kazası diyelim. Ama hatırlatmakta fayda var. Galler tempo yapan, İsviçre ise yüksek oynayan bir takım. Ve biz çok heyecanlıyız. Umarım bu şoku çabuk atlatırız.
Kendi yarı alanımızda, kendi ceza alanımızda içimize kapanarak oynadığımız teslimiyet oyununun sonucu acı oldu. Bu genç ve dinamik kadro hiç de beklenmedik kötü futbolla kötü bir sonuca imza attı. Şenol Güneş’in oyuncu değişiklikleri ve oyuna müdahalesi de yeterli olmadı. Milli Takım, arızalı ve eksik bir oyun oynadı. Oyunun temel dinamiği olan savunmada ilk yarıda ayakta kalmayı bildiler ama, topu ileri taşıyamadılar.Tıpkı topa sahip olma oranları (39/61) gibi oyunun ancak üçte birine ortak oluyorduk ve bu durum bize hiç yakışmıyordu.
Arıza ve eksiklik, orta alanda oyun kurma ve topu ileri taşımada kendini gösteriyordu. Savunma katkılarını takdir ettiğimiz Kenan, sağ bek Zeki Çelik’in muavini gibi çalıştı ama aynı zamanda hücum oyuncusu olduğunu unuttu… Sağ kanattaki eksikliğin aynısı da solda göze batıyordu. Takım Hakan Çalhanoğlu’nu unutmuş gibiydi. Onunla oynamıyorlardı. Sol arkada Umut Meraş savunma hamlelerini eksiksiz yaparken, önündeki Hakan’la atak düzenleyecek fırsatı bulamıyordu… Okay Yokuşlu ile Ozan Tufan oyun merkezinde çok pasif kaldılar. Kazanılan topları kullanacak alan ve zamanı bulamadılar. Savunma bölgesinde çoklu direniş, takımın oyun planını da olumsuz yönde etkiledi. Yusuf Yazıcı’nın da topu ileri taşıyamadığını gördük.
O işi üstlenen oyuncu, kalecimiz Uğurcan oldu. Uzun toplarla oyuna denge getirmek istedi ama çok da işe yaramadı.Burak Yılmaz koşularıyla, hücumda varlık gösteren tek oyuncumuzdu. İlk yarıda iki kez ofsayta yakalandı. Kaptan 35’de yakaladığı topla soldan hücum başlattı, Florenzi ve Bonucci’nin baskısı altında pas yapacak adam aradı ama yoktu. Neden sonra rötarlı tren gibi Yusuf kardeşimiz geldi ama kaleci Donnarumma ondan önce davranıp panik halinde çıktı ve topu uzaklaştırdı.
İkinci yarıya başlarken Yusuf Yazıcı Cengiz Ünder değişikliği doğruydu. 65’te Okay Yokuşlu ile Ozan Tufan’ın Kaan Ayhan ve İrfan Can Kahveci ile değişmeleri de geç kalmış hamlelerdi.Gollerde de talihsizdik… Önce Berardi’nin şutunda top Merih’in göğsünden ağlara gitti. Sonrasında Uğurcan’ın başarıyla çeldiği top İmmobile’nin önüne düştü ve boş durumdaki İtalyan ikinciyi atıverdi. Üzücü ama gerçek, Milli Takım dağıldı. Şenol Güneş’in Kenan Karaman Halil hamlesi de işe yaramadı. Derken İnsigne’nin golü…
Umutla, iddiayla, özgüven patlamasıyla Roma’ya gönderdiğimiz çocuklar kötü bir futbolla hayal kırıklığı yarattılar.Bu oyuna bu sonuç normal. İyi oynayıp kaybetseydik, sadece üzülürdük. Kötü oynayarak fark yedik ve umutsuzluğa uğradık.Bakü’de ne olur? Hiç bir şey diyemiyorum. Bize borcunuz var Bizim Çocuklar.
İtalya’ya karşı fazla risk alırsanız cezalandırılırsınız ama hiç risk almamak da en büyük risk oluyor. Dün de yazdım, Jorginho’yu durduramazsanız, durdurmanız gereken oyuncu sayısı 3-4-5’e çıkıyor. Dolayısıyla onu takımdan koparmak aslında riskleri azaltmak anlamına geliyor. Yani biraz önde basarak aslında riski azaltmak mümkün. Şenol Hoca elindeki ekip için bunu mümkün görmedi herhalde.
Çünkü maçın başında bu baskıyı yapmadığımız gibi, Chiellini’yi akan oyunda ceza sahamıza sokacak kadar baskı kurduklarında da bir hamle yapmadı. Hem de Ozan ve Okay oyun kurulumuna hiç katkı veremezken. Hiç çıkamadık. Sadece derin savunmada dirençli durmaya çalıştık o kadar. Devre arasında gelen hamle de rakibin baskısını artıracağını ön görerek kontra için Cengiz’i oyuna almak oldu. Yani Şenol Hoca rakibin açığını beklemeye devam etti. İtalya’nın bizi tek ayakta yakalayabileceğine inanmadı. Bunu Umut’un sakarlığı ve Merih’in şanssızlığı ile kırdılar. Sonrası da feci oldu.
Dağıldık. Doğrusu bu kadar silik olacağımızı tahmin etmiyordum. 30-45 arası yediğimiz baskıdan sonra orta sahada pas yaparak bunu kıracak oyuncu sayısını artırmamasını anlamıyorum. Dün gol atmamız imkansızdı. Çok daha farklı da yenilebilirdik. Ama uyanabiliriz.
YENİ ÜYELERE ÖZEL 100 TL OYNA 100 TL KAZAN - Hemen oynamak için buraya tıklayın!