15.03.2021 - 08:00 | Son Güncellenme:
Futbol kitabında “olumsuzluğun” tanımı haline gelmiş ve 52 yıllık “maç kazanamama rekorunu” egale etmek üzere olan Gençlerbirliği karşısında Fenerbahçe’den beklenen, oyun ve skor olarak “kocaman” bir adımdı. Şöyle ses getirecek, rakiplere korku salacak dev bir adım…Hadi canım… Emekleyerek başladı ev sahibi.Sürünerek devam etti. Maç “rezalet” diye tanımlanması gereken bir skorla bitti. “Faili” Erol Bulut’tur; Kadıköy’ün bir suçu yok!1-0 öndeyken Kadıköy’de 2-1 mağlup duruma düşecek kadar çaresiz ve şaşkındı Fenerbahçe. Durgundu. Hocası da çözüm geliştiremiyordu. Gençlerbirliği’nin galibiyeti ile Kadıköy “fobi”den “kabus”a terfi etti ve muhtemelen şampiyonluk gitti!
Oysa, fırsatın katmerlisiydi F.Bahçe’nin önündeki… Kazanırsa ligin zirvesini sıraya dizeceği Beşiktaş derbisinden önce kurguyu/sistemi/taktiği deneyeceği son kostümlü provaydı.Gustavo’su da dönmüş Fenerbahçe öne doğru ve baskılı başladı aslında maça… Ama kısa süreli “sanal” bir baskı!Çünkü Konya’da onu alkışlatan, skor yaptıran temposu yoktu en başta. Bireysel hatalar çoktu. Erol Bulut’un her maçta değişen futbolcu tercihleri bu kez “sorun çözemeyen” bir frekanstaydı. Beş futbolcu değişimiyle bile çevrilemeyecek kadar bozuk bir frekans… İlk sorun savunmaya çekilmiş, zaman zaman etten duvar haline gelen Gençlerbirliği’nin “tipik” Kadıköy tavrıydı. Daha büyük sorun ise Fenerbahçe’nin tutukluğu, kontratakta çok kolay avlanır oluşuydu… Savunmasını santra çizgisine kadar çıkarmış ve aile boyu hücum etmeye çalışan Fenerbahçe 35’teki duran toptan Novak’ın attığı kafaya kadar boşuna dolaştı durdu rakip ceza alanı etrafında.
Çünkü, zaten iyi gününde olmayan Pelkas sol çizgiye yapıştırılmıştı maç başladığında ve atıl durumdaydı. Hatta içeri girmesi yasaklanmış olmalıydı ki, Novak’ın önünü boşaltamıyor, sol bekin çıkmasına engel oluyordu. 25 dakika Mert Hakan ile yer değiştirene kadar böyle sürdü. Mert Hakan ikinci santrfor gibiydi, görevinde başarısızdı. Osayi’ye açık alan gerekiyordu ki, asla yoktu önünde. Thiam kalabalık Gençlerbirliği savunması arasında çaresizdi. Kilidi açamayan Fenerbahçe uzaktan şutları da deneyemiyordu bir türlü. Denese Gençlerbirliği futbolcularının bedenlerinden dönüyordu. Topa sahipti ama çok pas hatasıyla oynuyordu Fenerbahçe… Bu hatalar pozisyonun sonlanmasına en büyük engeldi. Ligin en az gol atıp en çok gol yiyen takımı karşısında galibiyeti dört dakika koruyabildi Fenerbahçe ve soldan koridor bulup sıfıra inen Halil İbrahim’in ortasında Serdar golü kendi kalesine attı. Hem de bir stoper için hayli ilginç ve ancak bir balete yakışacak tuhaf hareketle. Bu kadar zor gol atıp bu kadar kolay gol yemek, tıpkı maçın skoru gibi skandal olsa gerek.
Beraberlik Gençlerbirliği’ni iştahlandırınca az daha ikinci golü yiyecekti Fenerbahçe; neyse ki, Lima’yı Altay karşıladı. İlk yarıyı sakatlanan Gökhan-Sangare değişikliği ile bitiren Fenerbahçe Novak ile Thiam yerine İrfan Can ve Samatta’yı monte ettikten beş dakika sonra ikinci golü yedi lig sonuncusu rakibinden. Oysa rakibin ne yapmak istediği ve nasıl önleneceği belliydi. Oysa her pas hatasında Fenerbahçe’den daha üstün oynayan daha rahat çıkan bir Gençlerbirliği vardı sahada. Fenerbahçe’de ise işler de düzen de format da akıllar da karışıktı. Sol bek Gustavo mu oldu, yoksa Fenerbahçe üçlü savunmaya mı döndü belli değildi mesela.
Erol Bulut maçı Ferdi’nin kurtaracağına hükmetti ve Osayi ile değiştirdi. Süper(!) fikirdi ama Fenerbahçe gol aradıkça boş bıraktığı geride rakibine gol fırsatı yaratıyordu ve maçın sonları “Rus Ruleti’ne” dönmüştü. Maç bittiğinde “Kadıköy şoklarında” bardağı taşıran son damla da düştü, geriye bir maçı eksik liderin 5 puan gerisinde “şampiyon adayı Fenerbahçe kaldı! Emeğe de paraya da kadroya da bunca sevgiye de yazık.
Fenerbahçe'de radikal bir karar alınıp Erol Bulut istifa edebilir, Emre Belözoğlu Beşiktaş maçına takımın başında çıkabilir. Yani düşüncem böyle. Geldiği günden beri bu takımın potansiyelini yukarı çıkaramayan her geçen gün geriye götüren Erol Bulut'tur. Oyuncuların suçu var mıdır, vardır. Ama esas antrenör olarak önsezisi yok, becerisi yok. Yani antrenörlük bir farkındalıktır, oynak bir zekadır.
İşler kötü gittiğinde ona göre önlem alırsın, oyuncularla bire bir konuşma yaparsın. Pandemide 5 oyuncu değişikliği var. Senin hamlelerinin çok değişik olması gerekir. Erol Bulut'ta bu var mı, yok. Fenerbahçe'nin durumu da zaten med-cezir gibi, geliyor-gidiyor. Bir iyiye gidiyor bir kötü gidiyor.
Sezon başından beri Fenerbahçe'nin 4 tane iyi oynadığı maç yok. Bu kadar yatırım yapmış, bu kadar para vermiş... Pelkas'ı sol bek yapıyorsun, Caner'i egondan almayabilirsin, bu bile görev bırakma nedenidir. Bu futbol ciddiyetsizliğidir ve bir teknik adamın yetersizliğidir.
Fenerbahçe adına şöyle bir gerçek var... Belki kağıt üzerinde kuvvetli ve kaliteli bir takım var. Ancak bu güç ve kalitenin sahaya yansıdığını görmek imkansız. Çok pahalı ama ruhu olmayan bir takım. Yıllardır o ruh aranıyor ama ne yazık ki bulunamıyor. Dahası, takım içindeki bağlar birer birer çözülmeye başlamış, adeta dağılmışlar... Sadece futbolcular mı? Kulüp baştan aşağı akıl tutulması yaşıyor. Bir kulüp bu kadar mı hata yapar? Bu kadar mı yaptığı yanlışlardan ders çıkaramaz? Bunca emeğe, dökülen tere, paraya yazık... Sezon başından bu yana şampiyonluk söylemleri ne teknik heyetin, ne futbolcuların, ne de yönetimin ağzından düşüyor. Ama sahada o hedefi kovalayacak futbolun tek bir kırıntısı bile yok. Bu kafayla olması da beklenemez.
Yarışın artık en ufak bir hatayı kaldıramayacağı bir dönemde siz daha heyecanlı, daha istekli ve daha ateşli bir oyun oynayacağınız yerde, bu kadar silik kalırsanız, şapkayı önünüze koyup iki kez düşüneceksiniz. Mazeret üretmeyeceksiniz... Hele de rakibiniz son sıradaki G.Birliği ise... Öyle bir maç izledik ki tek kelimeyle koca bir hiç...Topla daha çok oynayan taraftı doğal olarak Fenerbahçe... Ama nasıl oynamak? Kendi aralarında yan paslarla al gülüm-ver gülüm... Sıkıcı, niyetsiz, verimsiz bir oyun. Kanatlardan adam geçip etkili bir orta yapan yok. Ön-arka direk paylaşımı yok... Novak ile gelen bir duran top golü ve ardından Serdar Aziz’in kendi kalesine ters vuruşu... İlk yarının hepsi bu...
İnsan merak ediyor... O devre arası soyunma odasında konuşulanları... Bir kişi de çıkıp “Ne yapıyorsunuz beyler? Böyle maç mı kazanılır. Kendine gelin” demiyor mu? O formanın ağırlığını hatırlatmıyor mu? İkinci yarıya bakıyorsunuz. Aynı tas aynı hamam... Mert Hakan-Cisse değişikliği ile kurtulacak sanki maç! Ne yazık ki olup biteni sadece izleyen bir teknik adamı var bu takımın... Erol Bulut’un taktiği de, oyuncu ilişkileri de, seçimleri de, oyuna müdahaleleri de Fenerbahçe kalitesinde değil... Neredeyse küme düştü gözüyle bakılan, 11 haftadır kazanamayan bir rakip üç günlük hocasıyla bile sizi kolayca çözebiliyorsa sizin orada durmanıza gerek yok... Erol hocanın bu saatten sonra Fenerbahçe’ye yapabileceği en büyük iyilik, ceketini alıp gitmesidir... Kovulmayı beklemeden... Coşkusunu kaybetmiş, mazisini unutmuş, kimliğini yitirmiş bu takım nasıl ayağa kalkar, nasıl düzelir onu da Allah bilir... Ne yönetimi, ne teknik heyeti, ne sportif direktörü, ne de oyuncusu nereye koştuklarının farkında çünkü... Vizyon vizyon diye diye sundukları bu... Kadıköy’de “kalem” dediğin yerde daha sezon bitmeden alınan 6. yenilgi... Ve yine ellerinden uçup giden şampiyonluk hayalleri...
Fenerbahçe’de Erol Bulut, iyi gitmeyen şeyleri görüp öncü değişiklik yapmıyor. Değişiklikler hep bıçak kemiğe dayanınca... İç saha sorununda ise tamamen oyunla ilgili sebepleri var. Bunun için Fenerbahçe’nin üçgenler kurup dinamik oynayabileceği bir ön alan pres oyununa ihtiyacı var. 1-Fenerbahçe orta yaparken kimse ön direğe koşu atmıyor, çapraz koşu yapmıyor. 2-Üçüncü bölgeye yerleşmişken öndeki 4 ya da 5 oyuncudan pas gösteren olmuyor. Hareketsiz savunmanın arasında bekliyorlar. 3-Aynı durumda santrforlara top atıldığında büyük oranda basit top kaybı oluyor. Sırtı dönük oynayabilen santrfor yok. (Samatta büyük hayal kırıklığı) 4 Top takibi yok gibi. Bu yüzden dönen topları kapıp rakibi rahatsız etmek, çalkalamak yok. Bunların sonucunda rakipler nerdeyse sadece 10 kişi eşit uzaklıkta durarak Fenerbahçe’yi durduruyor.
5 1-0 öndeyken takım bütün sağ kanadı boş bırakıp kontra yiyor. 6 Maçta iyi gitmeyen şeyleri görüp öncü değişiklik yapılmıyor. Değişiklikler hep bıçak kemiğe dayanınca. 7 Yan top/duran top savunma sorununda hiçbir iyileşme yok. 8 Mesut’un sakatlık öncesi fiziksel durumuyla İrfan’ı karşılaştıralım. Bulut neye göre yedek bırakma kararı veriyor? Hem de bu kadar ihtiyacı varken.
Yani iç saha sorunu, böyle bilinmez, psikolojik bir durum değil. Tamamen oyunla ilgili sebepleri var. Bunun için Fenerbahçe’nin üçgenler kurup dinamik oynayabileceği bir ön alan pres oyununa ihtiyacı var. İrfan ve Pelkas’ın (dün bitkindi) ceza sahası önünde iki santrforla kare olacağı, beklerin hücuma katıldığı bir oyun lazım. Gustavo stoperlerle defansif işi çözer. Yeter ki takım kompakt kalsın. Çünkü hiç oyunu genişletemiyorlar. Böyle olunca ne önde top yapılabiliyor ne savunma güvenliği oluşuyor. Yeni kadro, alışamadılar vs. kabul ama bunun için ortaya bir plan koymak lazım. Ki bu planı içeride çok az görebildik. Özcan Bizati böyle bir rakip için ne planlaması gerektiğini biliyordu. Bunu da yaptı. Şansı ilk isabetli şutlarında 2. golü bulmuş olmaları. Ancak sonrasındaki kontra girişimleri gerçekten etkiliydi. Özellikle Lima, Fenerbahçe’yi çok yordu.
Başlama düdüğüyle birlikte oyun hemen tek kale maça dönüştü. Gençlerbirliği güçlü rakibi karşısına etten duvar örmüş ”dan dun” futbolu oynayıp ”ya tutarsa” diyordu. Fenerbahçe tamamen kapanan rakibini açmakta zorlandı. Kanatlar çalışmadı. Mert Hakan etkisiz kalırken Pelkas sahne alamadı. Thiam, kayıpları oynadı. Maça ağırlık koymaya çalışan isimler ise sadece Gustavo, Sosa ve Samuel oldular. Tek kale maça rağmen gol yine duran toptan geldi. Sosa orta, Novak kafa ve gol geldi. Gol gelince, "Maç bitti" dedik, Serdar Aziz kendi kalesine attığı golle hepimizi yanılttı. Gol rakibi ümitlendirdi. Erol Bulut ise rakibi açmak için ikinci yarı bütün çilingirleri (Cisse, İrfan Can, Samatta, Ferdi) sahaya sürdü. Onları sahaya sürerken, defans tedbirlerini rafa kaldırdı. Futbolda sadece hücumu düşünürsen sonunda kaybedersin. Fenerbahçe’nin kaybettiği gibi. Ligde galibiyet almayı unutan, en fazla gol yiyen takımına da Kadıköy’de yeniliyorsan, şampiyonluk yarışından da kopuyorsun demektir. Yazık Fenerbahçe’yi sevenlere ve destekleyenlere..
Gecenin sorusu: Bu sene o sene değilse, faturayı kim öder?Maçın starı: İnanılmazı başaran Gençlerbirliği takımı.
Maçın olayı: Kadıköy, artık rakipler için umut deplasmanı. Kısa mesaj: Çok transfer yapmakla şampiyon olunmuyor. Doğru transfer yapmak önemli. Thiam’la, Samatta ile büyük hedefler kovalanmaz.
F.Bahçe ilk yarıyı tek kale oynadı. Oyun ilk dakikadan itibaren karşı alana yıkıldı. Yoğun baskıya ve 3. bölgedeki prese rağmen üretkenlik sağlanamadı. Çünkü geride hırsla kapanan G.Birliği, Konya gibi kısa pası tercih etmeyip takım presine takılmıyordu. F.Bahçe'nin tek pozisyonuna Osayi girdi ama ayağından açılınca kaleciyi geçemedi. Devre sonuna doğru Sosa'nın duran topta yaptığı kavisli ortayı Trabzon'daki günlerini hatırlayan Novak, arka direkte gole çevirdi. Sonra G.Birliği ilk defa geldi. Serdar Aziz, kendi kalesine golü attı. Bunda kaleci Altay'ın da hatası vardı. Top, iki arkadaşının müdahale alanındayken kaleyi boşaltmamalıydı. 2. devreye Erol Bulut, inanılmaz bir teknik adam yanlışı ile başladı. En çok koşan Mert Hakan'ı çıkarıp, risk alınacak oyunda orta sahanın ortasını fizik açıdan hazır olmayan Gustavo ile Sosa'ya bıraktı. Ve bu yarıda G.Birliği'nin arka arkaya kontraları başladı, 2. golü de buldular. Sonra F.Bahçe yüklendikçe G.Birliği 4 net pozisyon daha buldu ama değerlendiremedi. Altay farkı önledi.
F.Bahçe lige havlu attı. Derbinin de bir kıymeti kalmadı. Eldeki kadro mühendisliğindeki hatalar, Erol Bulut'u yanlışlara sürüklüyor. Bir defa Sosa ile Gustavo bir arada oynamaz. En iyi 10 numara Pelkas'ı yine sol açığa attı. Sonra Mert Hakan'ı sola çekip Pelkas'ı ortaya aldı. Bu kez de Mert Hakan'ın performansını bitirdi. İrfan Can oyuna girince de Pelkas'ı yine sola çekti. Cisse, Thiam ve Samatta'yı birleştirsen bir santrfor etmiyor. Gerçekten üzücü bir tablo. Özcan Bizati'yi kutluyorum. Bir defa F.Bahçe'nin takım presine takılmamak için uzun toplarla oynamayı iyi düşünmüş. İkincisi de hem iyi oynamayıp hem de gereksiz kartlar gören Candeias ve Murat'ı arka arkaya oyundan aldı. G.Birliği adına Arda Kızıldağ da oyunun yıldızıydı.
250 TL'ye varan hoş geldin bonusu Misli.com'da Hemen oynamak için buraya tıklayın!