02.07.2020 - 08:45 | Son Güncellenme:
Pandemiden sonra sadece Türkiye’de değil, Avrupa liglerinde de futbolun çok yavaşladığını bir çok oyuncunun performans düşüklüğü yaşadığını hep birlikte gördük ama bu sadece futbolcuların bireysel anlamda düşüşleri değil şöyle ki mesela pandemi öncesinde kötü oynayan oyuncunun pandemi sonrasında iyi oynayan bir oyuncu haline döndüğünü gördük.
Tam tersi iyi olanında pandemi sürecini kötü geçirdiği için kötü performans sergilediğini izliyoruz.
Dolayısıyla her iki tarafından da son derece garip bir süreç oldu. Ligde hakemin başlama düdüğüyle birlikte saha içerisindeki mücadeleye hiçbir etkisinin olmadığı söyleyebilirim ama takım kapasitesi olarak, moral olarak, performans olarak son derece kötü etkilendiğini söyleyebilirim takımların.
Ayrıca sahadaki kötü performansın en önemli nedenlerinden biri de koşulsuz, seyircisiz oynanıyor olması.
Pandemiden negatif anlamda en çok etkilenen takımın Galatasaray olduğunu söylemek mümkün. Çünkü pandemiden önce 8 haftalık inanılmaz bir ivme yakalamışlardı.
O ivmenin devam edeceği beklentisi vardı Galatasaray taraftarında ama iş böyle olmadı. Sarı kırmızılıların hem sakatlık hem kart cezalısı anlamında da kötü performansına bunların eklenmesi Galatasaray’ın şampiyonluk yarışından uzak kalmasına sebep oldu.
Eğer pandemi olmasaydı ben yarışın şu anki gibi sadece 2 takım arasında değil, 3 takım arasında geçeceğini düşünüyordum. Başakşehir, Trabzonspor ve Galatasaray. Ancak Galatasaray pandemiden kötü döndü maalesef. Sakatlıkları, şanssızlıkları oldu. Açıkçası ne yalan söyleyeyim hiç bu kadar aksiliğinde üst üste gelebileceğini de tahmin etmiyordum ben Galatasaray adına. Çünkü geçmiş dönemlerde bu hep Galatasaray’ın rakiplerine olurdu. Bu kez şanssızlık Galatasaray’ı buldu.
Ben Galatasaray – Trabzonspor maçının, Trabzonspor’un şampiyonluk yarışını devam ettireceği bir maç olarak görüyorum. Galatasaray’daki eksikliklerin Trabzonspor’daki eksikliklerin yanında çok daha önemli eksiklikler olduğunu düşünüyorum.
Galatasaray’da atanlar yok tutanlar yok. Dolayısıyla şampiyonluk yarışından da bir hayli uzaklaşmış olması Galatasaray için en büyük handikaplardan bir tanesi.
Bu hafta Trabzonspor’un Galatasaray’ı yenerek 2 haftalık puan kaybını ortadan kaldıracağını ve bu Galatasaray galibiyetiyle de yakalayacağı ivmeyi sezon sonuna kadar götüreceğini düşünüyorum.
Her iki takım açısından da oldukça zor maç. Bir tarafta büyük bir tecrübe var, Türkiye’nin en tecrübeli hocası var, Fatih Terim.
Diğer tarafta da eğer şampiyonluk kaçarsa en büyük sebeplerinden biri olacak olan tecrübesiz Hüseyin Çİmşir var. Böyle maçlarda hocalık çok ön plana çıkacaktır. Bir çok eksik var, nasıl bir kadroyla çıkacaksınız, oyunu oynarken yapacağınız hamleler, gerideyseniz hangi hamleyi yapacaksınız, erken gol bulursanız nasıl bir hamle yapacaksınız vs. Bu tip maçları milyon kez oynayan Fatih Terim ve Hüseyin Çimşir mücadelesinden, Hüseyin Çimşir’e rağmen Trabzonspor’un galip çıkacağını düşünüyorum.
Ben sezon başından bu yana, Trabzonspor’un ortaya koyduğu futbolu , Ünal Karaman’la birlikte ortaya koyduğu futbol anlayışını çok beğeniyordum ve takdir ediyordum. Sezon başından bu yana hala bu haftada bile Trabzonspor.
Çünkü Trabzonspor hem şehir olarak, hem takım olarak, hem yönetim olarak inanılmaz kenetlenmiş durumda. Bu kadar kenetlenmiş bir zamanını hatırlamıyorum Trabzonspor’un. Dolayısıyla bu da Trabzonspor’un en büyük kazançlarından birisi. Eğer Trabzonspor bu sene de şampiyon olamazsa çok uzun bir süre bu handikabı yaşar diye düşünüyorum. Bu sene şampiyon oldu oldu olmadı ciddi anlamda sıkıntılar Trabzonspor’u bekler.
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un göreve gelmesinin sadece Fenerbahçe için değil Türk futbolu için çok önemli demiştim. Çünkü futbolda gerçekten büyük bir barışı sağlayabileceğini, Türk futbolunda bir çok değişimi de sağlayabileceğini düşünenlerdendim. O başkanlık yarışı sürecinde Ali Koç’un söylemlerinin son derece önemli olduğunu, altının kalın çizgilerle çizilmesi gerektiğini söylemiştim.
Ali Koç’un bendeki etkisi tam bir hayal kırıklığı yarattı. Söylemleriyle eylemlerinin uyuşmadığını düşünüyorum. Fenerbahçe’de Ali Koç’un ki bu kendi itirafıdır zaten belki de Türk futbolunda görmeye alışmadığımız bir söylemi var. Ben başarısızım diyor. Yani başarısızlığı kabullenmiş o olgunlukta bir insan var karşımızda.
Fenerbahçe camiası için kabullenilmesi oldukça zor bir süreç aslında bu ama taraftarında inanılmaz bir gücüyle geldiği için, bu gücü de arkasında hissettiği için en büyük destekçisinin taraftar olduğunu düşünüyorum ama her geçen haftada taraftarın desteğinin biraz daha azaldığını söylemek mümkün. Başarısız bir yönetim hayal kırıklığıdır benim için.
Türkiye’de eğer birisi sportif direktör olacaksa, bu kesinlikle Emre Belözoğlu olmalıdır. Türkiye’de diyorum sadece Fenerbahçe’de değil. Ama Emre Belözoğlu denince insanların gerçekten aklına hep sahadaki hareketleri geliyor akıllara.
Bunların ortadan kaldırılabilmesi için Emre’nin çok şey yapması lazım ama yapacağı en önemli şey bunların unutturması için futbolu bırakması lazım ki sezon sonunda da bırakacağını söyledi. Hangi takımda görev alırsa alsın Emre Belözoğlu’nun tecrübelerinden son derece yararlanılabileceğini düşünüyorum. saha içindeki agresifliğini göstermezse eğer Türk futbolunda sportif direktörlük birimi başlayacaktır.
Fenerbahçe’yi proje teknik direktörler başarıya taşıyamaz. Fenerbahçe’nin şampiyon olma zorunluluğu var önümüzdeki sene. Şampiyonluk yarışı içinde o havayı teneffüs etmiş bir teknik direktör olmalı. Bu yerli olur yabancı olur bilemem.
Yerli diyorsanız şampiyonluk yarışı içinde olmuş bir Şenol Güneş olabilir ama çokta mümkün gözükmüyor tabii. Ama Erol Bulut’un ben Fenerbahçe için çok doğru bir karar olduğunu düşünmüyorum.
Avrupa’dan da bir teknik adam gelecekse mutlaka çalıştırdığı takım bazında ya da milli takım bazında o havayı teneffüs etmiş olan birisi gerekli. Şampiyon olma zorunluluğu var, şampiyon olmakta proje teknik direktörden çok aslında tecrübeli ,kurt, şampiyonluk yarışının içerisinde harmanlanmış bir hoca lazım.
Açıkçası iyi bir futbolcu ama bu rakamları alabilecek bir oyuncu değil. Bunda şu etki de var. Yabancı sayısının düşecek olması gelecek sezon, itibariyle adım adım düşürülecek olması yeni Tarık Çamdal’ları ortaya çıkartacak. Dolayısıyla bu Türk futboluna yarardan çok zarar sağlayacaktır.
Çünkü biz ne için dert yanıyoruz, Avrupa’da 1 lira alan yabancı oyuncuyu burada 300 liraya oynatmaktan bahsediyoruz. Şimdi 500 bin TL alan oyuncuya 3.5 milyar TL falan gibi fahiş rakamlar ortaya çıkacak.
Dolayısıyla yerli oyuncunun transfer edilmesinden çok uzun vadeye yayılmış politikalarla alt yapılardan gelecek oyunculara yatırım yapılması gerektiğini düşünüyorum.Mert Hakan Yandaş evet yetenekli bir oyuncu ama zaten Galatasaray’ın neden istediğini anlamadım Emre Akbaba varken ama en azından şu an Fenerbahçe’ye transfer olmuş bir oyuncu.
Umarım aldığı paranın hakkını verir. Sonuçta kulüpler bu kadar zor durumdayken, bu kadar yüksek paralara oyuncu alıyorlarsa, oyunculardan performansını almalarını bekliyorum. Umarım Ozan Tufan skandalı gibi bir skandal yaşamaz Fenerbahçe.
Arda Turan’ın bütün Türk halkındaki etkisi ve sevgisi tartışılmazdı. İnsanlar Arda için deliriyordu. Atletico Madrid’teki maçlarını izlediler, Barcelona’ya transfer olunca hepimiz merak ettik.
Ne yapıyor ne yiyor ne içiyor kiminle geziyor arkadaşı geldi mi aç mı tok mu açıkta mı diye hepimiz düşündük. Çünkü Arda bizim evladımız gibiydi. O zaman Arda Turan neyse şu ana kadar bu kadar düşmesinin yegane sebebi Arda Turan’ın kendisidir.
Arda Turan kendisini sorgulamalı ve ben neden oradan buraya kadar indim diye düşünmeli. Arda Turan’ı bu hale getiren kendisidir. Futbol geleceğine gelirsek, açıkçası Arda Turan Türkiye’de bir takımda oynayacaksa kesinlikle bu takımın Galatasaray olacağını düşünüyorum.
Arda Turan’ın Fatih Terim ile yeniden küllerinden doğabileceğini. Eğer küllerinden doğma söz konusu olacaksa da Fatih Terim’in Galatasaray’da bunu başarabileceğini düşünüyorum. çünkü Arda zaten Galatasaray’ın çocuğu. Oynayacaksa da, bırakacaksa da Galatasaray’da bırakmalı.
Sergen’in, Galatasaray’ın Fatih Terim’i olduğunu düşünüyorum. yani Galatasaray’ın Fatih Terim’i varsa artık Beşiktaş’ında Sergen Yalçın’ı var.
Hem maddi şartlara uyumlu, iyi bir Beşiktaşlı olması çokta fazla dert , sorun çıkartmayacak olması ve Beşiktaş’ı Beşiktaş taraftarı kadar düşünüyor olması bunlar tabii saha dışı pozitif etkenleri.
Ben Abdullah Avcı isminin telaffuz edildiği günlerde de söylemiştim yönetimdeki dostlarıma. Abdullah Avcı’yı getirene kadar Sergen’in getirin hem kendinizi, kendi yolunuzu garantilemiş olursunuz, önümüzdeki sene yönetim olarak hem de Beşiktaş’ın geleceğini kurtarmış olursunuz dedim. Yani kazan kazan kazan. Üç yerden hatta taraftarı da koyarsak dört cepheden kazanacağı bir durumdu. Geç alınmış bir karar. Ahmet Nur Çebi’nin göreve geldiği andan itibaren almış olduğu en doğru karar.
Sergen Yalçın’ın oyun okuma performansına bayılıyorum. Yanlıştan erkenden dönme karakterine de bayılıyorum. Çoğu teknik adam yanlışlarını kabullenmez, yanlış yapmadım der. Büyük bir ego savaşı haline getirir ama Sergen oyunculukta da egosu bir çoğuna göre yüksekti belki ama hiç yoktu çünkü onun üzerine bir oyuncu yoktu Türkiye’de dolayısıyla kabiliyetlerinin farkında olan bir oyuncuydu. çok uzun süre kazansa da kaybetse de Beşiktaş’ta görev alması gerektiğini düşünüyorum.
Misli.com’dan herkese 5 TL hediye! Maç listesini görmek için buraya tıklayın!