Dün akşamüstü “Kadıköy Gözlemevi’nin” bıkkın/bezgin/küskün milyonlarca gönüllüsü Fenerbahçe’nin kaybolduğu derin karanlıktan bir “sinyal” aldı ama… “Orada hayat mı var” yoksa “kuş taşa mı çarptı” birkaç haftalık incelemeyle anlaşılacak.
Fenerbahçe’nin Süper Lig macerasını bilmeyenler için dirençli, istekli olmasına rağmen haftalardır galibiyet yüzü görmeyen büyük takımları yenme alışkanlığına sahip Giresunspor sahasında 1-0’dan oyunu çevirip 2-1 galip gelmek, özellikle ikinci yarıda yakın geçmişin en iyi futbolunu sergilemek, tarihi bir mesaj sayılabilir ama Fenerbahçe bu… Tek garantisi, garanti verememesi!
HHH
Giresunspor agresif, Fenerbahçe sallanarak başladı maça… Belli ki, elendiği kupa, düşük moralleri biraz daha aşağı çekmişti Fenerbahçe’de.
Bir de üzerine ikinci dakikada gol…
Altay, 3,5 ay süren sakatlıktan sonra geçtiği kalede en seri gollerinden birini yedi ama ilk yarının kalan 43 dakikasında Fenerbahçe’nin ayakta kalmasını, rakip kaleye dokuz şut çekmesini ve beraberliğe ulaşmasını, ikinci yarıda ise oyuna el koymasını sağlayan adam da kaleyi kilitleyen Altay’dı…
Fenerbahçe’nin oyun sürerken düzelmeye çalışması ve bunu bir ölçüde başarması Umut’un sakatlanmasıyla hızlı Suleymanou’yu da hücuma ekleyen Giresunspor’un hücumlarına dur diyen Altay’dı en başta.
Zaten Altay’ın ikinci dakikada yediği gol adeta bir Premier Lig organizasyonuyla gelmiş, Fenerbahçe savunma merkezi şaşkınlığı henüz atlatamamış ve Giresunspor’un yeni transferi Chiquinho bu toprakların rehavetine kapılmamışken yaşanan sıra dışı bir organizasyondu.
Fenerbahçe’nin golden sonra verdiği tepki, geride kalan haftalara bakıldığında iyi bir puandı… Mimarları ise her pozisyonun hazırlanışında yer alan, gole katkı yapan Mert Hakan başta olmak üzere, solda öne arkaya arı gibi çalışan Ferdi ve gol aramayı asla bırakmayan Valencia idi. Osayi, yaratıcılığı beceremeyen atlet durumundaydı her zamanki gibi.
Bazen pas vermeyip şansını deneyerek abarttığı da oldu Valencia’nın ki, bu Fenerbahçeli futbolcuların kendini kurtarmak gibi bir ruh hali içinde olduklarını gösterir… Normaldir.
Maçta her iki takımın da boyu uzadığı orta sahaların kolay geçildiği dakikalar geldiğinde, Giresunspor orta sahada top kaybedince ve geriye dönüp altılı savunma hattını kurması imkansız haldeyken Fenerbahçe’nin golünü atan ısrarcı/inatçı Valencia idi tabi.
İlk yarı geride başlayan Fenerbahçe’nin rakibine göre istek ve performansta üste çıkması, oyun içinde toparlanmasıyla bitti, ikinci yarı İsmail Kartal’ın çifte hamlesiyle başladı. Serdar ile Pelkas oyuna girdi Zajc ve Rossi kulübeye çekildi. Zaten soldaki Rossi baştan hataydı.
Ancak Fenerbahçe teknik direktörünün aklındaki plan Serdar’ın kafasına aldığı darbe ile on dakikada tehlikeye girdi… Serdar’ın oynamak istemesine rağmen kafaya aldığı darbenin tehlikeleri göz önüne alınarak çıkması adeta bir sorun haline gelmişken, Pelkas 65 metre sürdüğü topu Giresun ağlarına göndererek hem Fenerbahçe’yi rahatlattı, hem de “eski Pelkas” olma yolunda olduğunu göstererek geleceğe umut kattı. Devamı gelirse, Pelkas “devre arası transfer” gibi bir şey olur Fenerbahçe için. Serdar’ın kısmetsizliği sadece rakip ceza sahasında topla ilişkisinde değil belli ki!..
Kalan dakikalarda adeta doğaçlama oynanan Fenerbahçe üstünlüğündeki maçta, oyunu geniş alanda git-gele dönerken 82.
dakikada Perez’ın kırmızı kartla oyun dışı kalmasıyla misafir takım birçok pozisyon buldu ama harcadı. En garantilisini kaçıran da “deve mi kuş mu” bir türlü belli olmayan ve Rossi’nin yerine giren Serdar Dursun sakatlanınca üçüncü tercih olan “kaçırma üstadı” Berisha idi. Şampiyonlar Ligi’nin güçlü kuvvetli akıllı Berisha’sı ne kadar kısa zamanda problem haline geldi Fenerbahçe’de… Acaba neden?
Fenerbahçe için sadece tabela önemli değildi bu maçta.
Galibiyeti değil, farkı kaçırdı Fenerbahçe… Üstelik deplasmanda.
Ne kadar uzun süredir söylenmemiş bir cümle değil mi?.. Tıpkı uzaydan alınmış sinyal gibi!