Z aten sekiz sezondur boğazından bir “kupa” geçmemiş, içi ezilmiş, asabileşmiş Fenerbahçe gibi bir devin “iştahını” açarsanız, elinden zor kaçarsınız!..
Eve gelmiş İstanbulspor’u ham yapar… Doymaz; sizi de “yemek için” yerleştiğiniz zirveye kadar kovalar.
Bu bir masal… Duy da inanma!
Kabus oldu düşmemek için çabalayan İstanbulspor ile Kadıköy’deki mücadele aslında. Fatih Tekke, Jorge Jesus’a strateji dersi verdi. İki golle öndeyken maçı 3-3 bitiren Fenerbahçe bir adım bile yaklaşamadı şampiyonluktaki rakibine. Ve talihsiz Fenerbahçe taraftarı yine “tufaya” geldi; tribünleri doldurdular, elleri boş döndüler.
Hem yazık hem ayıp.
Aslında maça paldır küldür girişti Fenerbahçe. Henüz 6. dakikada Szalai’nin bir golü var ki, Pedro’nun kaleci Alp Arda’ya faul yaptığı gerekçesiyle sayılmadı. Oysa tam tersiydi. Pedro’ya çarpan kaleciydi. Hakemler takımların sinir uçlarıyla oynamayı bırakmadı bu sezon. Akordunu bozuyorlar şampiyonluk mücadelesinin. Hele Fenerbahçe’yi çileden çıkarmak hobi gibi bir şey oldu onlar için.
Önemli futbolcuları eksik İstanbulspor ilk yarının son dilimi hariç olduğu gibi geriye yaslanınca Fenerbahçe’ye sahanın tek yetkilisi ve etkilisi olmaktan başka bir çare kalmadı.
İkinci yarı İstanbulspor baskın olmak istedi, Fenerbahçe ezildi. Bu kadar edilgen, neredeyse rakip tarafından yönlendirilen takım nasıl şampiyon olabilir ki?
Fenerbahçe’nin golü, çok iyi gününde olan ve karşısındaki Mehmet veya Okan’ı her seferinde geçen Emre’nin yoğun emekleri sonucu Arda’nın topu kaleye göndermesiyle geldi. Emre öylesine koridor yaptı ki sol kanadı, en sonunda Okan’dan durduk yerde bir omuz yedi. Yanıt vermeye kalkınca ikisi de sarı kart gördü.
İstanbulspor ilk yarının ancak son on dakikasında ikinci yarıda sergileyeceği atak oyunun provalarını yapmaya başladı. Fenerbahçe’nin yumuşak orta sahasını ve santrforu Eze’nin gücünü, yeteneğini kullanma sinyalleri verdi.
Fenerbahçe futbol aklı durumu kavrayamadı. Çünkü kreatif futbolcuları vardı. Bu özelliğin sembolü haline gelmiş Arda uzaktan uzak köşeye mükemmel bir gol daha attı.
İkinci yarının başında skor 2-0 olunca tribünlerle birlikte sahadakiler de farkın artmasını beklemeye başladı!.. Gerçekten; kendi kendine fark artacak sanıyorlardı galiba.
Oysa maçın ikinci yarısı ilk yarıdan çok farklıydı. Daha doğrusu İstanbulspor’un oyunu ve beklentisi değişmişti. Açık, atak, gol peşindeydi artık misafir takım. Hocasının bir planı vardı, hızlı adamlarını monte etmeye başladı takıma.
Karşılığında Eze’nin topla ceza alanına girmesi, topun Ferdi’nin eline çarpması ve hakemin VAR ile birlikte penaltı noktasını göstermesi geldi. Kasıt yoktu, ayaktan sekip tersteki kola geliyordu ama kural kuraldı. Sahi, kim demişti hakemler büyük takımları kolluyor diye?.. Ethemi skoru 2-1 yaptı.
Şok geçmeden Fenerbahçe’nin kronik hastalığı hortladı. Hani, önde baskı yaparken arka tarafı unuttuğu hastalık… 66. dakikada uzun tek top çıkaran İstanbulspor bomboş Fenerbahçe savunmasında Ethemi’nin ayağından skoru 2-2 berabere yaptı.
İyi ki elini çabuk tuttu Valencia ile Pedro da üçüncü golü attılar… Jesus hamle yaptıkça bir basamak aşağı indi takım.
Artık pili biten Emre Mor ile Samet çıktı. Serdar Aziz ile İrfan Can girdi. O sırada İstanbulspor da hücuma dönük yapılanma içindeydi ve bu kez Jesus’un hamleleri “eksi” yazıyordu. Jesus, Mert Hakan ile İsmail’i kenara alıp Crespo ve Arao’yu sahaya sürdüğünde 85. dakika dolmuştu. Değiştirmese Eze uzatmada bir değil iki gol mü atardı acaba?
Hem yazık hem ayıp… Şampiyonluk yolunda müthiş bir ikramla karşılaşmıştı Fenerbahçe. Neden boğazına takıldı, anlatsın hocası, başkanı biz de anlayalım.