Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Aslında Fenerbahçe’nin ilk yarıda kazanacağı bir deplasmandı İspanya’da 2-0 kaybettiği… O kadar şahane başladı maça. O kadar etkili oynadı. Geçişlerde o kadar mükemmeldi.
Ne yazık ki, sadece ilk yarıda. Bir şans bir dalgınlık golüyle uçtu gitti olası zafer.
Buna karşın ilk devre La Liga’daki kötü gidişini UEFA Avrupa Ligi son 16 maçına taşıyan bir Sevilla vardı karşısında. Takımın yarısını değiştirmiş Sampaoli’nin orijini stoper olmayan Alex Telles ve Gudeli yanısıra henüz yeterli tecrübesi olmayan genç Nianzou ile kurduğu üçlü savunma Valencia’nın ağzının suyunu akıtıyor, Ferdi’ye en sevdiği iç koridorları yaratıyordu.
45 dakikada yedi pozisyon yakalayıp iki tehlike yaşayan Fenerbahçe’nin gol beklentisi bile Sevilla’nın altı katıydı.
Çünkü, sürekli öne çıkıp Kayserispor maçının ikinci devresindeki gibi oynayan sağ bek Ferdi ile birlikte dörtlü defans oynayan orta alanı sağlam tutan Fenerbahçe’de bir tek kötü oynayan bozuk moralli İrfan Can’dı… King ise her futbolcunun görevini yapmak için çabaladığı takımda görevini yapmaya çalışıp yapamayandı. Gol kaçırmaktan bitkin düştü adeta!
Fenerbahçe rakibin savunma arkasına attığı topları ya Arao ile topladı ya da ofsayt taktiğini çalıştırdı. Ağır denilen Samet ise zorlu deplasmanın ilk yarısında en hızlı en etkili stoperiydi Fenerbahçe’nin. İkinci yarı da sürdü ilk Avrupa deneyimindeki iyi futbolu.
Sevilla savunması o kadar yumuşaktı ki, hocası ikinci yarıya başlarken Alex Telles’i stoperden çıkarıp yerine Jordan’ı koymak zorunda kaldı. 56. dakikada uzaktan vurduğu şut Arao’ya çarptığı için Altay’ı ters köşe yatıran Sevilla’yı 1-0 galip duruma getiren o Jordan’dı.
Pozisyon olmadan çok kötü bir “şans golü” yedi Fenerbahçe. Resmen gol atma şansı çok düşük Sevilla’ya hayat verdi.
Çünkü Fenerbahçe ikinci devre rakip sahada hiç top tutamamaya başladı. Gündüz ile gece kadar farklıydı iki devre. Fenerbahçe’yi çizgilere doğru taşıyan Sevilla, arkadan çıkardığı demarke oyuncularla ortadan kaleye yaklaşmaya çalışıyordu. Jordan’ın golü de aynısıydı ve yön değiştirmese Altay’ın tutması işten bile değildi.
65’den sonra iki Jesus hamlesi geldi ve ilk devre gol kaçırmaktan yorulan, ikinci yarı ortadan kaybolan King’i çıkarıp Batshuayi’yi aldı. Crespo-Rossi değişikliği de yapılırken İrfan Can’ı oyunda tuttu hoca. Çünkü o kanat Ferdi ile birlikte Valencia’yı, Batshuayi’yi besleyen hücum hattı diye düşünüyordu ki, hataydı.
Ferdi yorulmaya başlayıp Sevilla Fenerbahçe’nin sağından gelmeye başlayınca Jesus bu kez Pedro ve Osayi’yi aldı Valencia ve sakatlanan Lincoln çıktı. Asıl yapılması gereken değişiklikte yine geç kaldı Jesus.
Hemen ardından Fenerbahçe ofsayt beklentisindeyken bir anda doğan pozisyonla Sevilla’nın ikinci golü geldi ve Jesus nihayet İrfan Can’ı çıkarıp Arda’yı soktu. Tabi ki, çok geçti.
Özetle Jesus katkısı yoktu İspanya’da. Hoca rötarlıydı.
Ne karın doyururdu, ne gideni geri getirirdi, ne de evsiz kalanların başına çadır veya konteynır olurdu ama her yaranın merhemi “moral” olabilirdi bir Avrupa galibiyeti. Üstelik maçın yarısında kazanmaya çok yaklaşmıştı Fenerbahçe.
Neyse ki, bu işin bir de Kadıköy’ü var. Bu Fenerbahçe burada bu Sevilla’yı yener de… Skor yeter mi tur atlamasına; orası bilinmez.